Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Duygu Asena

gazeteci, yazar

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
Duygu Asena
Duygu Asena         (1946)-(2006)
gazeteci, yazar 

19 Nisan 1946 tarihinde İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde pedagoji okudu. İki yıl pedagog olarak çalıştı. 

1972 yılında Hürriyet Gazetesi'nde gazeteciliğe başladı. Kelebek Gazetesi'nde köşe yazarlığı, muhabirlik, Ayrıntılı Haber Gazetesi'nde muhabirlik yaptı. 

1976-78 yılları arasında Man Ajans'ta metin yazarlığı görevinde bulundu. 

1978'de Gelişim Yayınları'na Genel Yayın Yönetmeni olarak girdi. Kadınca ile birlikte Onyedi, Ev Kadını, Bella Bayan, First gibi pek çok dergi yönetti. 

Bu dönem içinde Söz, Sabah, Güneş gazetelerinde köşe yazarlığı, yöneticilik ve röportaj yazarlığı yaptı. 

Milliyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. 

Umut Yarıda Kaldı, Yarın Cumartesi, Bay E adlı üç filmde rol aldı.

Kadının Adı Yok kitabıyla meşhur oldu. Feminist kimliğiyle öne çıktı.

30 Temmuz 2006 tarihinde İstanbul'da vefat etti.


ESERLERİ:

*Kadının Adı Yok 1987 yılında yayınladı. Kitap bir yıl içinde 40 baskı yaparak Türkiye'de satış rekoru, daha sonra filme çekilerek gişe rekoru kırdı. 

40. baskının satışları sürerken, Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu tarafından muzır bulunarak satışı yasaklandı. Bunun üzerine Duygu Asena'nın açtığı davada kitap aklandı. Yeni baskıları yayınlandı. Kitap 53 baskısıya ulaştı. Bu arada Kadının Adı Yok, Almanya, Hollanda ve Yunanistan'da, bu dillere çevirilerek yayımlandı. İlk baskıları kısa sürede tükendi... 

Yunansitan'da "best seller" oldu.

*İkinci kitabı Aslında Aşk Da Yok, Kadının Adı Yok'un devamı niteliğindedir. 36. baskıya ulaşan bu kitap da Almanya, Hollanda ve Yunansitan'da yayımlandı.

*Üçüncü kitabı Kahramanlar Hep Erkek 14 öyküden oluşuyor. Bu kitap Kasım 1992'de piyasaya çıktı 18 baskı yaptı.

*Kadınca'daki sevilen yazılardana derlediği dördüncü kitabı Değişen Bir Şey Yok, Temmuz 1994'de piyasaya çıktı, gazete bayilerinde 20 bin liradan satışa sunularak, farklı bir yayıncılık anlayışı getirdi ve bir haftada 70 bin adet satarak yeni bir rekor kırdı.

*Beşinci kitabı olan Aynada Aşk Vardı çıktı. Kitap dört ayda 12 baskı yaptı.




AİLE

* Duygu Asena; annesi, Mustafa Kemal'in yaveri Şevket Öntersev'in kızıdır. Öndersev bilahare CHP Gümüşhane Milletvekili tayin edilir. Babası Muhtar Asena da koyu bir CHP'lidir.

* Amcası Vacid Asena, Birinci Dünya Savaşında İsmet İnönü'nün emir subayıdır. Suriye cephesinde İnönü'nün atı vurulur, esir düşme tehlikesi doğar. Onun üzerine İnönü emir subayı Vacit Asena'nın atını gasp ederek kaçmayı başarır. Ama atsız kalan Vacid Asena esir düşer ve o günden sonra İnönü düşmanı olur. İnönü'ye karşı Demokrat Parti'yi tutar.

* Duygu Asena'nın adı bir ara Turizm Bakanlarından Abdülkadir Ateş ile aşk dedikodularına karıştı.





HAKKINDA YAZILANLAR

İki Kadın Bir Feminizm
Senem Soyer
Net Kitaplık Yayıncılık

Kadın olmak, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi olarak farklı yorumlanabilir özellikleri içermektedir. Çocukluktan itibaren toplumun atfettiği değerler kadınlara hangi durumlarda nasıl davranacaklarını öğretir biçimde düzenlenmiş ve uygulanagelmiştir. Bunun tabii bir sonucu olarak kadın, birey olamamış, ikincil bir nesneye dönüşmüştür. Ataerkillik ve süregelen hâkim ideoloji ya da kişiye göre konumlandırılan ve kendisine biçilen rolleri yapmak üzere kurgulanan kadın, bir yandan birey olmaya çalışırken diğer yandan tüm görev ve sorumluluklarını başarıyla yerine getirmek zorundadır. 

Feminizm, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin doğasını anlamayı amaçlarken toplumsal cinsiyet politikalarına ve üstünlük ilişkilerine odaklanır. Feminizmin önemi, kadının sosyal hayattaki statüsünü öncelemeksizin bir güç doğurmasıdır. Kadın olmak paydasında ortaya çıkan güç, oluşturduğu sinerji ile ezilenlerin direnişine yardımcı olur. Feminizm, cinsiyetleri birbirine yakınlaştıran köprüler kurarak hem karşıt cinslerin daha iyi anlaşmasına hem de dünyaya daha eleştirel bir gözle bakılmasına olanak sağlar. 

Türk toplumu da Arap toplumu da bilindiği gibi erkek egemen toplumlardır. Fakat Arap toplumunda görülen ataerkillik, Türk toplumunda görülenden biraz daha sert bir tavır sergilemektedir. Kadının kraliçe olduğu Eski Mısır’dan sonra, sosyal konumunun ataerkil düzen ile değişmesi ve ikincil konuma düşmesi, toplumun her alanında kendini hissettirmiştir. Bu durum tarihsel bir dönüşümün sonucudur.

Bu kitap bir doktora tezi olarak (İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arap Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Dnş. Prof. Dr. Hüseyin YAZICI) hazırlanmıştır. Birinci bölümde tüm dünyayı etkisi altına alan kadın hareketi ve tarihsel süreci hakkında ayrıntılı bilgi verilmiştir. İkinci bölümde Türkiye ve Mısır özelinde kadının toplumdaki konumu, kadın hareketini başlatan etkenler ve gelişmeler irdelenmiştir. Üçüncü bölümde ise Duygu Asena ve Nevâl es-Sa‘dâvî’nin eserleri üzerinden feminist görüşlerinin karşılaştırılması yapılmıştır. Türk ve Arap toplumunda kadın hareketinin öncü isimleri olarak kabul edilen Duygu Asena ve Nevâl es-Sa‘dâvî bu çalışmada yaşadıkları toplumlar, geleneksellikleri ve modernleşme çabaları bakımından feminist görüş bağlamında değerlendirilmiştir. 

Nevâl es-Sa‘dâvî “feminizm, ataerkil güçlere ve sınıf baskısına karşı mücadele etmektir” görüşünü benimserken, Duygu Asena “her alanda kadının erkekle tam eşitliği” ekseninde bir feminist görüş benimsemiştir. Kız çocuklarının ve kadınların eğitimi konusu ise farklı kültürde yetişmiş her iki kadının da aynı derecede önem verdiği bir diğer konudur.
Kadın ya da erkek olmanın insan olmaktan daha önemli olmadığı günlere…


AİLE

(SUNAY AKIN, "Elbisede Asılı Kalan Hayaller", KAFA dergisi, Ekim 2025)
NOT DEFTERİ FACEBOOK 11 Kasım 2025

Ankara Radyoevinin kapısından içeri giren adam, görevliye Muzaffer Sarısözen'le görüşmek istediğini söyler. "Yurttan Sesler" programını yöneten, halk türkülerini derleyen Sarısözen, nota kağıtlarının altında görünmez olan masasından kalkarak kendisiyle görüşmek isteyen adamı karşılar. Ziyaretçinin Muzaffer Sarısözen'den istediği, ölen çocukluk arkadaşının çok sevdiği, dilinden düşürmediği bir Rumeli türküsünün notalarını yazmasıdır. Sarısözen'in "Memnuniyetle, hangi türkü?" sorusu üzerine "Bülbülüm Altın Kafeste"nin notaları ilk kez kağıda dökülmeye başlanır...
O gün, Muzaffer Sarısözen'e notaları yazdıran Ali Şevket Öndersev, Radyoevinden çıkarken buruk bir mutluluk duyar. Birkaç ay önce kaybettiği, çocukluk arkadaşı Mustafa Kemal Atatürk'ün en sevdiği türkülerden birinin notalarını yazdırarak kaybolmaktan kurtarmış olmanın huzuruyla adımlar Ankara sokaklarını.
Mustafa Kemal Atatürk'ten üç yıl sonra gözlerini Selanik'te dünyaya açar Ali Şevket Bey. Aynı mahalle ve aynı okullarda geçer çocuklukları. İstanbul'da Harp Okulu'nda birlikte okurlar. Kardeşi Sadık Bey pilottur ve Fethi Bey'le İstanbul-Kahire uçuşunda görevlendirilir. Ne var ki uçakları 27 Şubat 1914 tarihinde Teberiye Gölü üzerinde düşer ve havacılık tarihimizin ilk şehitleri olurlar.
Birinci Dünya Savaşı'nda görev yaptığı yer Mustafa Kemal Paşa'nın karargahıdır. İşgal İstanbul'unda, Anadolu'ya geçme planları yapan Mustafa Kemal'in toplantılarına katılır. İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığına vizeleri o tasdik ettirir. 16 Mayıs 1919'da işgal gemilerinin arasından geçerek Karadeniz'e doğru yol alan Bandırma vapurunun güvertesinde Mustafa Kemal'in yanında görürüz "Gavur Ali"yi. O yıllarda Atatürk'ün yanında çok sayıda Ali adında arkadaşı olduğu için Rumeli kökenli olmasından dolayı ona bu lakap takılır..
Kurtuluş Savaşı'nda göğsüne saplanan kurşunu çıkaramazlar Ali Şevket Bey'in. Bu yüzden son nefesine kadar sık sık öksürür; yakınları onu hep bu öksürük sesiyle anımsayacaktır. Soyadı kanunu çıktığında çocukluk arkadaşına olan sevgisinden dolayı "Atasev"i alacakken Atatürk'ün isteği üzerine nüfus kütüğüne "Öndersev" yazılır..
Ali Şevket Öndersev'in kızı Aylin'in güzelliği dillere destandır. Öyle ki güzellik yarışmasına katılmak için bir elbise bile diktirir. Ancak menenjite yakalanan Aylin Öndersev'in hastalığına doktorlar çare bulamaz. Bir gece, hastalığı giderek artan 18 yaşındaki genç kız, güzellik yarışmasına katılmak hayaliyle diktirdiği elbisesini dolaptan çıkartarak yatağının karşısına asılmasını ister. Elbisesine bakarak geçirdiği o gecenin ertesi günü son nefesini verir...
Elbisenin naftalinlenerek dolaba kaldırılmasından sonra, 1966 yılında Türkiye Güzellik Yarışması'nda finale kalan altı adaydan biri "Aylin Öndersev" olacaktır..
Hayır, yanlış okumadınız. Aylin Öndersev'in İngiliz Filolojisi öğrencisi olan yeğeni, bir gün Kadıköy vapurla karşı yakaya geçerken gazetede düzenlenen güzellik yarışmasında ödül olarak eğitim bursu verileceğini de okur. Akşam eve döndüğünde annesi Nihal Hanım'a yarışmak katılmak istediğini söyler. Nihal Hanım'ın aklına ölen kardeşi Aylin gelir. Onun hayali de gerçek olacağı için kızının isteğiyle duygulanır. Ana kız bu düşüncelerini üç gün saklar Murat Bey'den. Sonunda baklayı ağızlarından çıkardıklarında, baba Murat Bey şu yanıtı verir:
"Çok iyi düşünce. Üç gün boşuna saklamışsınız."
Ve jüri, finale kalan altı isim arasından birinciyi açıklar: Aylin Öndersev.. Teyzesinin adına güzellik yarışmasına katılan ve 1966 yılında "Türkiye Güzellik Kraliçesi" unvanını kazanan genç kızın asıl adı İnci Asena'dır..
17 Kasım 1966 tarihli "Hayat" dergisinin kapağında Türkiye Güzellik Kraliçesi olarak tahtında otururken görürüz İnci Asena'yı. Ama ben onu 1990'ların başında "Adam Sanat" dergisinde çıkan ve severek okuduğum şiirleriyle tanıyacaktım:
"Eğlenmeyi biliriz, sevişmeyi de
Güleriz, dans ederiz
Kiraz çekirdeği ekeriz kiraz çıkar
Karpuz ekeriz karpuz
Salıncak kurarız düşlerimizde yıldızlara
Tramvay döşeriz,
ay döşeriz."
"Hayat" dergisindeki röportajında yer alan "Kraliçenin Özellikleri" bölümünde özel merakları olarak "kitap okumak, hikaye denemeleri ve İngilizceden çeşitli çeviriler yapmak" bilgisi verilse de sevdiği şairler, yazarlar, yazdığı hikayeler, yaptığı çeviriler sorulmaz, edebiyata ilgi duyan genç kıza!
İnci Asena, röportajı yapanın siyasetle ilgili sorusuna yaşının 18 olduğunu, bu yaşta siyasetle uğraştığını söylese kendine gülecekleri, şimdilik bol bol kitap okuduğu yönünde yanıt verir. İlerisi için de şunları söyler:
"Bugün üniversite ikiye ayrılmıştır. Bunu ancak içinde bulunan bilir. Bizler el ele olacağımız yerde yumruk yumruğa geliyoruz. Size vaktiyle Atatürk yol göstermiş. Bize şu sırada yol gösteren yok. Onun için tedirginiz. Çevremin rahatladığını göreceğim gün, ben de mesut olacağım ve yönüm belli olacak.."
Türkiye güzeli seçildiği 1966 yılından iki yıl sonra emperyalizmin sömürge politikalarına karşı olarak barışı ve emeği savunan "68 kuşağı" tarih sayfasındaki yerini alacaktır. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının öncülüğünde öğrenci gençliğin "Bağımsız Türkiye" haykırışıyla adaletsizliğe karşı seslerini yükselttiği o yıllardan çok sonra, 1993 yılında çıkan ilk şiir kitabında İnci Asena şu dizeleriyle selamlar, dize gelmeyenleri:
"Altmış sekiz kuşağı olamadım
Yaşım tuttuğu halde
Buna üzülüyorum
Yaptıklarıma yerindiğimden değil
Yapmadıklarım için"
İnci Asena, Türkiye güzeli olmanın bir insan hayatına açacağı yollarda yürümedi hiç. Ölen teyzesinin elbisesinde asılı kalan hayalini gerçekleştirdikten sonra, kendi hayallerinin peşinden koştu. Şiirler, öyküler yazdı, çeviriler yaptı, edebiyatımıza nice güzel kitaplar kazandırdı.
İnci Asena'nın neden edebiyatçı kimliğiyle hak edildiği şekilde anılmadığı sorusunun yanıtını ise son nefesine kadar yanında olduğu, yalnız bırakmadığı ablası Duygu Asena'nın bir kitabının kapağında okuruz: "Kadının Adı Yok"...
(SUNAY AKIN, "Elbisede Asılı Kalan Hayaller", KAFA dergisi, Ekim 2025)