20 Temmuz 1938 tarihinde Antalya’da doğdu. Siyasetle Hukuk Fakültesi'nde öğrenciyken ilgilenmeye başladı. 1959 yılında Hukuk Fakültesini bitirdi. 1960’da Sosyal Bilgiler Fakültesi’ne asistan olarak girdi. 1963’te doktorasını tamamlayıp, iki yıl ABD’de Colombia ile Berkeley Üniversitelerinde çalıştı. Öğrenci hareketleri ve SBF'deki öğretim üyeliği döneminde "sosyal demokrat" olarak tanınan Baykal'a ilk aktif siyaset teklifi İsmet İnönü'yü devirerek CHP Genel Başkanı olan Bülent Ecevit'ten geldi. 1973’te CHP’den Antalya milletvekili seçildi. 33 yaşında milletvekili oldu. Ecevit hükümetleri döneminde Maliye ve Enerji Bakanlığı görevlerini üstlendi, parti yönetiminde görev aldı. 12 Eylül 1980’den sonra bir süre gözetim altında tutuldu ve 5 yıl siyasetten yasaklandı. 1983’te yasaklı olmasına rağmen faaliyetlerini sürdürdüğü gerekçesiyle bir grup önde gelen CHP ve AP’liyle birlikte Zincirbozan’da ikinci defa gözetim altına alındı. Eylül 1987’de Erdal İnönü’nün liderliğindeki SHP’den Antalya milletvekili seçildi. Önce Grup Başkanvekilliği, ardından Genel Sekreterlik yaptı. 1990’da genel sekreterlikten istifa etti. CHP’nin yeniden açılması üzerine CHP’ye geçti. 9 Eylül 1992’de genel başkan seçildi. 18 Şubat 1995’de SHP ve CHP bütünleşme kurultayında aday olmayıp genel başkanlıktan ayrıldı. 9 Eylül 1995’de birleşmeden sonra yeniden genel başkan seçildi. 30 Ekim 1995’de kurulan DYP-CHP koalisyon hükümetinde Başbakan Yardımcılığı ve ve Dışişleri Bakanlığı’nı yürüttü. 53.Hükümet kurulunca Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı’ndan ayrıldı. 23-24 Mayıs 1998’de olağan kurultayda bir defa daha genel başkan seçildi, ancak 18 Nisan’da partisinin barajı aşamaması üzerine görevinden ayrıldı. Yerine Altan Öymen seçildi. 1 Ekim 2000 tarihinde yapılan 11.Olağanüstü Kongre’de Baykal yeniden genel başkan seçildi. 10 Mayıs 2010 tarihinde, genel başkanlık görevinden istifa etti.
11 Şubat 2023 tarihinde Ankara'da vefat etti.
English Biography
Republican People’s Party (CHP) Chair: Deniz Baykal - Born in Antalya in 1938. He graduated from Ankara University's Law School. He was elected deputy from Antalya for the parliamentary terms of 15(IV), 16 (V), 18, 19, 20 and 22. Baykal served as co-chair of the Turkish-European Union Joint Parliament Commission. He was elected to the Parliamentary Assembly of the Council of Europe (PACE). He served as finance minister in the 37th government, energy and natural resources minister in the 42nd government, and foreign minister and deputy prime minister in the 52nd government. Baykal speaks English. He is married and has two children.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Irak Devlet Başkanı Celal Talabani'nin davetini kabul etti. Ziyaret tarihi ile ilgili planlamalar yapan parti yönetimi, bu gezinin ardından ABD Başkanı Barack Obama'nın davetini değerlendirecek.
CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) dün Baykal başkanlığında toplandı. Toplantıda, Irak Devlet Başkanı Talabani'nin, Baykal'a yaptığı davet tartışıldı. Alınan bilgiye göre üyeler, ziyaretin önemli olduğu görüşünde birleşti. Baykal da "daveti memnuniyetle karşıladığını" belirterek uygun bir zamanda Irak'a gitmek istediğini söyledi. Irak Devlet Başkanı, Dışişleri Bakanlığı kanalıyla gönderdiği davet mektubunda CHP liderine, "kardeşim" diye hitap etmişti. Talabani, "Dost ülkelerimiz arasındaki derin ve kapsamlı ilişkilerin sürdürülmesi amacıyla uygun bulacağınız bir tarihte sizi Irak'ta görmekten mutluluk duyarız." ifadelerini kullanmıştı. Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Irak ziyareti ile ilgili takvim üzerinde çalıştıklarını, şimdilik ziyaretin Bağdat ile sınırlı olduğunu söyledi. Ancak CHP kulislerinde Baykal'ın Erbil'e de gidebileceği ifade ediliyor.
Baykal'dan İslam dersleri
Deniz Baykal, ''İslam'ın toplumsal hedefinin adaletli ve ahlaklı bir düzeni kurmak ve toplumu gerçekleştirmek olduğunu'' söyledi.
Baykal, Diyanet İşleri Başkanlığınca, ''2010 Kur'an Yılı'' etkinlikleri kapsamında ''O'nun Hayatı Kur'an'dı'' başlığıyla düzenlenen ''Kutlu Doğum Haftası''nın açılışındaki konuşmasında, Kur'an ayetlerinden alıntılara yer vererek, ''Hz. Peygamber, gelen vahyi tebliğ etmesiyle canlı ve hayatla iç içe kişiliğiyle, Kur'an ayetlerini hem fiilleriyle, hem de sözleriyle tefsir etmekteydi. Hz. Muhammed'in hayatı, Kur'an-ı Kerim'in bizzat bir tefsiridir. Böylece Hz. Peygamber Kur'an-ı Kerim'in yaşanılabilir olduğunu ortaya koymuştur'' dedi.
Hz. Muhammed'in insanlık tarihinde bir dönüm noktası olduğunu belirten Baykal, onun başka bazı peygamberler gibi uluhiyeti bizzat kendisinin temsil etmediğini, onun bir beşer olarak ilahi bir mesajı taşıdığını, uluhiyetin Allah'ta olduğunu, İslam inancında bunu peygambere isnat etmenin olmadığını ifade etti.
Baykal, Hz. Muhammed'in kurban olmuş değil, örnek olmuş bir insan olduğunu, yaşayarak bir makama çıktığını ve bir akıl peygamberi olduğunu kaydederek, vahyin akılla çelişmediğini belirtti.
-''ÖRNEK ALMAK, TAKLİT ETMEK DEĞİLDİR''-
Baykal, ''Kur'an, Hz. Muhammed'in en güzel örnek olduğunu belirtir. Örnek olmak, taklit edilmek anlamına gelmez. Hz. Muhammed'in taklit edilmeye değil, anlaşılmaya ihtiyacı vardır'' diye konuştu.
Kur'an'ın ısrarla insanların aklını kullanmasını, düşünmesini söylediğine dikkati çeken Baykal, ''Hz. Muhammed akla vurgu yaparak , 'Bilim talep etmek kadın-erkek her Müslümanın farzıdır' ifadesiyle bilimi teşvik etmekle kalmamış, insanlık tarihinde ilk okuma-yazma seferberliğini başlatmıştır'' dedi.
Baykal, Kur'an'ın toplumsal hayatta adaletin belirleyici olmasını esas aldığını ifade ederek, Kur'an'da insanın topraktan yaratıldığının belirtildiğini, bunun tüm insanların yaratılış bakımından eşit düzeyde olduğu anlamına geldiğini, Kur'an'ın bir kavme, bir soya değil, tüm insanlara indiğini anlattı.
-''CENNETTE HAK EDENLER GİRER''-
Kimin daha iyi Müslüman olduğunu ancak Allah'ın bileceğini söyleyen Baykal, İslam'ı doğru anlamanın tek yolunun Kur'an'ın ve Hz. Muhammed'in yaşamının doğru anlatılmasını sağlamak olduğunu kaydetti.
Baykal, şöyle devam etti:
''Dinin bir başka amaçla, bir servet, bir menfaat beklentisi içinde olanlar tarafından inhisara alınmış gibi takdim edilmesi İslamiyet'in özüne yapılabilecek en büyük saygısızlıktır. İslam, iman, sorumluluk ve kurtuluş bakımından bireyi esas alır. Her insan aklı ve kendi hür iradesiyle sorumluluğunu üstlenir, hiç kimse bir başkasının günahını çekmez, herkes kendi günahının ve sevabının sahibidir. Cennete ancak hak eden girer. Cennette hiçbir cemaate toplu rezervasyon yapma imkanı yoktur.''
-ŞURA VE İSTİŞARE ŞART-
Baykal, Kur'an'ın ve İslam'ın siyasetle ilişkisi konusunda yanlışlıklara karşı herkesin duyarlı olmasına ihtiyaç olduğunu söyledi.
Kur'an'da siyasi birtakım düsturların ön plana çıktığını, şura, adalet ve işlerin ehline verilmesi gibi ilkelerin Kur'an'ın öngördüğü temel ilkeler olduğunu vurgulayan Baykal, şunları kaydetti:
''Ama bunlar herhangi bir devlet modelinin, rejim biçiminin, herhangi bir siyaset anlayışının tekelinde olmayan evrensel, her zaman ve her rejim için, her siyaset için mutlaka gözetilmesi gereken temel ilkelerdir. Elbette istişare olmadan doğru fikre ulaşmak imkanı yoktur. Doğru, kimsenin tekelinde değildir, istişare şarttır. İstişareyi ister mecliste yaparsın, ister partiyle yaparsın, ister kendi çevrendeki bilim adamlarıyla yaparsın, ama istişare şarttır. Şart olan İslam'ın öngördüğünü şuradır. Şuranın biçimini, devletin düzeni tayin eder. İşi ehline vereceksin. 'Benim adamımdır, yakınımdır, dostumdur, hısımım, akrabamdır' diyerek iş vermeyeceksin, İşi ehline, en iyi yapacak olana vereceksin. Adaleti gözeteceksin. Adaletsiz yönetim olmaz. Padişahlıksa da adalet olacak, cumhuriyet ise de adalet olacak, demokrasiyse de adalet olacak. Hangisinin olacağına Kur'an karar vermiyor. Kur'an, bir devlet rejimi tavsiye etmiyor. Hz. Muhammed, hayatının belli bir noktasından sonra devlet başkanı olarak sorumluluk üstlendi, ama bu Kur'an'ın İslamiyet'in belli bir devlet rejimi önerdiği anlamına hiçbir şekilde gelmez, gelmemiştir.''
Hz. Muhammed'in vefat ederken yerine kimseyi bırakmadığını, onun vefatını takip eden siyasi gelişmelerin, Kur'an'ın bunu insana bıraktığını gösterdiğini söyleyen Baykal, ''İslamın toplumsal hedefi, adaletli ve ahlaklı bir düzeni kurmak ve toplumu gerçekleştirmektir. Dinin egemenlik iddiası yoktur. İslam dini ile Müslümanların meydana getirdikleri fıkıh özdeş değildir.''
-''İMAN, SORUMLULUK VE KURTULUŞ BİREYSEL''-
Kur'an'ın bir hukuk kitabı olmadığını, İslam'a göre iman, sorumluluk ve kurtuluşun bireysel olduğunu belirten Baykal, ''Hiç kimse ne Müslüman olması için, ne de Müslümanlığı yaşaması için zorlanabilir. Çünkü dinde zorlama yoktur. Kimin iman etmiş olduğu, ne zaman imanın gerçekleşeceği, o kişinin kendi takdiri ile ortaya çıkacak bir iş değildir, Allah'ın takdirindedir'' diye konuştu.
Ben sizlere hakkımı helal ediyorum!
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “Bu bir kaset olayı değildir, komplodur” dedi.
Deniz Baykal, genel başkanlık görevinden istifa ettiğini açıkladı.
Baykal, şöyle konuştu:
“Yalansız, dürüst, cesur bir duruş sergilemek sadece benim işim olmamalıdır. Deniz Baykal'ın ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin ötesinde bütün Türkiye olarak hepimiz hileye ve şerre dayalı bir kalleşlik politikasına 'dur' demek zorundayız. Umarım bütün bu yaşananlar ve benim istifam Türkiye'de yeni bir uyanışın başlangıcı olur. İnşallah, bir kez daha şerden bir hayır çıkar, hile hurda yapanlar değil dürüst ve namuslu olanlar kazanır. Bu olayda ve bugüne kadar bütün iyi kötü günlerimde bana destek olanlar, sahip çıkan her siyasi düşünceden vatandaşlarıma, Cumhuriyet Halk Partisi'nin vefakar, fedakar, yiğit örgütüne, birlikte görev yaptığım çalışma arkadaşlarıma, üzerimde emeği olan, hakkı olan tanıdığım, tanımadığım bütün insanlara, refahları ve mutlulukları için yaşam boyu uğrunda mücadele ettiğim bütün vatandaşlarıma, bize kızan, bizi seven, oy veren vermeyen, üzerimde hakkı olan olmayan herkese yaşamımın her anını anlamlı kıldıkları için teşekkür ediyorum. Ben sizlere hakkımı helal ediyorum, siz de hakkınızı bana helal ediniz.”
HABER
Ulus devleti yıkmak istiyorlar uyanık olun 12 Şubat 2013
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı politikalarından rahatsız olan CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal kapalı oturumda parti grubuna seslendi: Ulus devleti yıkmak istiyorlar uyanık olun.
Deniz Baykal’ın çağrısı üzerine yapılan kapalı grup toplantısına Kemal Kılıçdaroğlu katılmadı. Kılıçdaroğlu’nun yakın kurmayları Gürsel Tekin ve Adnan Keskin dahil, 116 milletvekilinin toplantıya katıldığı bildirildi. Grupta yeni anayasa ve İmralı süreci konusundaki görüşlerini paylaşan Baykal özetle şunları kaydetti:
1 MART TEZKERESİNİ ANLATALIM
1 Mart 2003 tarihindeki tezkereye karşı çıkmamızın değeri bugün daha iyi anlaşılıyor. O günlerde 90'a yakın AKP'li milletvekili ile tezkereye karşı çıktık. Bizi çekmek istedikleri tuzağın içine düşmemekle ne kadar doğru davrandığımız görüldü.
TBMM'de yapılan tezkere oylamasının üzerinden on yıl geçti. Sayın genel başkan eğer bu konuda bir panel düzenletir ve o günkü tutanakların açılmasını isterse ben sahaya iner görev alır ve bunları topluma anlatırım. Tutanaklar on yıl sonra açılabiliyor. Topluma 2003'te tezkereye neden karşı çıktığımızı anlatırsak, bugün Ortadoğu'da yaşanan dizayn daha net anlaşılır.
CHP’Yİ PARÇALAMAK İSTEYECEKLER
Yeni Anayasa sürecinde CHP'nin parçalanmaya çalışılacak. Anayasa'dan Türklük kavramını çıkartmak isteyecekler. Buna izin vermeyelim. Dünyada 200'e yakın devlet var. Bunların ezici çoğunluğu ulus - devlet modelinde. Almanya, Fransa, İngiltere, ABD ulus devlettir. Şimdi bize ulus devletin modasının geçtiğini yine aynı kesimler söylüyor.
TÜRK MİLLETİ KAVRAMI ANAYASADAN ÇIKARILAMAZ
"Yeni Anayasa'' VER - AL anayasası. Anayasa'nın özü siyasi kimliği belirlemektir. 1924 Anayasası'nda devletin kimliği belirlenmiştir. 4. madde (egemenlik halkındır) ifadesiyle bunu ortaya koymuştur. 1961'de ise (egemenlik milletindir) denilmiştir. Vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür ifadesi anayasaya konulmuştur.
Yeni Anayasa'da Türk Milleti kavramı çıkartılmak isteniyor. Peki o halde egemenlik kimin olacak? Millet ifadesi kalkınca egemenlik kime geçecek? Etnik kimliklere mi egemenlik verilecek? Dünyada etnik kimliklere egemenlik veren tek bir ülke dahi yoktur. Bu ifadeleri etnikçiler, din istismarcıları, liberaller ve başkanlık isteyen Başbakan istiyor.
ERGENEKON BÜYÜK BİR YALAN
Uluslararası güçler diyor ki; ulus devleti ver, başkanlık sistemini al. Bunu bize anlatıldığı gibi İmralı değil, uluslarası güçler istiyor. İmralı'nın istediği de büyük bir yalan. Tıpkı Ergenekon yalanı gibi.
Etnik kimlik herkesin şerefidir. Etnik kimlikler arasında herhangi bir hiyerarşi yoktur. Hepimiz eşitiz. Etnik milliyetçilik yapmak da solculuk değildir. CHP solcu bir partidir ve emeği, kadın haklarını savunur. Ezilenden yana olur. Solculuk emekten yana olmaktır.
HEM ULUSALCIYIZ HEM YENİLİKÇİ
Ulus devlet kavramı, modası geçmiş bir kavram değildir, Türk milletini, bir arada tutan bir kavramdır. Eğer, bu konuda bir kafa karışıklığı varsa bunu gidermek CHP'nin boynunun borcudur.
Hem ulusalcıyız, hem de yenilikçiyiz. Bizi parçalı olarak göstermelerine izin vermeyelim. CHP + Ordu formülünü 1971'de partimizin dinamik kesimleri reddetti. Türkiye'ye sahip çıkalım. Türkiye'ye sahip çıkmanın yolu, CHP'ye sahip çıkmaktan geçer. Partimize karşı haksız ithamlarda bulunuluyor. Bunlara hep birlikte karşı koyalım.
TOPLANTININ ARDINDAN AÇIKLAMA YAPTI
Bir saati aşkın konuştuktan sonra gazetecilere açıklamalarda bulunan Baykal, yararlı ve kapsamlı bir değerlendirme yapma imkânı bulduğunu ifade etti. Kendi adına önemli olduğunu dile getiren Baykal, "Önemli ve gerekli olduğuna inandığım gözlemlerimi paylaştım. Kapalı bir grup toplantısıydı. Ancak parti yöntemi uygun görürse konuşmanın içeriği yansıyabilir." ifadelerini kullandı.
CHP'nin mevcut politikalarından memnun olup olmadığına ilişkin bir soruya Baykal, CHP'nin önemi ve değerini anlatmaya çalıştığını vurguladı. Baykal, Türkiye'nin içinde bulunduğu ortamda temel dayanak noktasının CHP olduğuna dikkat çekti.
HABER
Baykal: Anayasadan Türk Milleti lafını kaldırmak için çalışmalar yapıldığını hepimiz görüyoruz Milliyet 25 Mart 2013
‘Sonbaharda referandum’ CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Antalya’da partisinin ilçe ve belde teşkilatlarını ziyaret etti.
Hükümetin çözüm süreciyle ilgili yürüttüğü politikanın Türkiye’nin temel yapı taşlarına zarar verici boyuta doğru gittiğini iddia eden Baykal, “Türkiye olarak çok önemli bir siyasi döneme girdik, belki sonbaharda anayasa referandumu olabilir. Anayasada Türk milleti lafını kaldırmak için çalışmalar yapıldığını hepimiz görüyoruz. Buna seyirci kalamayız” dedi.
Türkiye’nin önündeki olası anayasa referandumu ve seçimlerde herkesin üzerine düşen görevi yapması gerekir. Türkiye’nin geleceğini karanlık bir sürece götürecek olayların önüne ancak bu şekilde geçilebilir” diye konuştu.
SÖYLEŞİ
Kırılma dönemi Hürriyet 15 Nisan 2013
CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, bu söyleşi ile sessizliğini bozdu. Yeni anayasa üzerinden tartışılan vatandaşlık ve etnik kimlikler üzerine konuştuk.
SİYASAL KİMLİKTE YOL AYRIMINDAYIZ
Bugün PKK’nın silah bırakması üzerinden yaşanan siyasi tartışmayı nasıl görüyorsunuz? Bugün yaşanan tartışmalar, anayasa düzeyinde kendisini ortaya koyan talepler, arayışlar ve kabuller, ülkemizin bir bağımsız kimlik kazanarak yola çıktığı tarihten bugüne kadar yaşadığı sürecin önemli bir yol ayrımına geldiğini bize gösteriyor. Türkiye geçmişte 24, 61 ve 82 anayasalarını yaptı. Bu anayasalar birbirinden farklı yaklaşımlara sahipti ama hepsinin bir temel noktası vardı, ortak bir omurgası vardı. Şimdi o konuda başka bir anlayışı yörüngeye sokma arayışı var. Bu önemli bir kırılmadır. Türkiye’nin tarihsel-siyasal kimliğinin yeni bir aşamaya, yeni bir kırılmaya doğru dönüştürülmesi tablosuyla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.
FARKLI ÖZELLİKLER MİLLETE DÖNÜŞMÜŞTÜ
Sizin tanımladığınız şekliyle Türkiye’nin tarihsel-siyasal kimliğinin en belirgin özelliği nedir?
Yola çıkarken Türkiye’de milli bir siyasi kimlikten söz etmek o aşamada mümkün değildi. Zaten anasır-ı İslamiye deniyordu o zaman. Ahaliden bahsediliyordu. Tabii bir ortak nokta vardı; o da, bu coğrafyada yaşayan insanların, kimliklerin, alt kültürlerin tümünün, birlikte bağımsız, işgalden kurtarılmış bir siyaset düzeni içinde yaşama iradesi. Bağımsızlık kazanıldıktan sonra yaşanan dönüşümler bizi Ortadoğu coğrafyasından çok köklü bir biçimde ayrıştırmıştır. Bu farklı özellikler taşıyan insanlar, bir millet haline dönüşmeye başlamışlardır. Bu uluslaşma politikası sistematik ve bilinçli bir şekilde son dönemlere kadar taşınmıştır ve bu coğrafyada yaşayan insanlar giderek bir millet olduklarını görmüşlerdir. Bir millet ortaya çıkmıştır. Etnik düzeydeki kimlikler aşılmış, daha üst düzeyde, ulusal düzeyde bir kimlik etrafında bir araya gelmişizdir.
ETNİSİTELERİN EŞİTLİĞİ İSTENİYOR
Size göre etnisite ile millet arasındaki fark nedir?
Millet, egemenlik kavramı ile bağlantılıdır, etnisite egemenlik kavramı ile bağlantılı değildir. Bir ülkedeki bütün farklı etnisiteye bağlı insanlar birlikte bir siyasi egemenlik oluştururlar. O siyasi egemenliğe birey olarak eşit katkı yaparlar. Türkiye bu noktaya doğru geldi. Ama bugünkü tartışma işi başka noktaya çekiyor. “Vatandaş eşitliği artık yeterli değil, buradan etnik eşitliğe geçelim. Etnisiteleri siyasi yapılanmanın temel unsuru haline dönüştürelim. Devlet artık vatandaşların değil de etnisitelerin eşit ağırlık taşıdığı bir devlet olsun” isteniyor.
İki türlü eşitlik de bir arada neden sağlanamasın?
Şu andaki eşitlik isteği vatandaşların hukuki eşitliğine dayalı değil, etnisitelerin eşitliğine yönelik bir taleptir. Etnisiteler üzerinden bunu demeye başlarsanız o siyasi yapıdaki bütünlüğü parçalarsınız. Şimdi o bütünlüğü ayrıştırma, milletin içinden bir millet daha çıkarma çabası yürütülmektedir. Bu bir egemenlik çatışmasıdır, çünkü söz konusu olan bireye değil etnisiteye egemenliğin bir parçasını vermektir. Bunun yol açacağı gelişme de bizim 90 yıldır inşa ettiğimiz, Türk milleti olarak ifade edilen bu ulusal kimliği tahrip etme, ayrıştırma, etnisitelere çekme sonucunu doğuracaktır. Doğurur, doğurmaz ama çaba bu. Burada temel nokta şu; etnisite mikrobunu sokmayın anayasanın içine. Eğer etnisitelere eşitlik anlayışı ile anayasa yapmaya yönelirseniz Türkiye’yi de, Irak, Suriye ve Lübnan’da halen yaşanmakta olan ayrışma girdabının içine sürüklersiniz. Etnisite saplantısının sonu Ortadoğululaşma ya da Balkanlaşmadır. Ahaliden millete geldik şimdi milletten ahaliye dönmeye kalkışmayalım.
ETNİK TÜRK İMALARI TÜMDEN AYIKLANMALI
Ama tam da o mikrobu çıkartmak diye bakanlar var yeni anayasa sürecine.
İşte o mikrobu çıkartmak için biz dil yasağına karşı mücadele ettik, rapor yayınladık. Bizi DGM’ye vermeye kalktılar. Türk milleti sözünün etnisite ima etmemesi için hâlâ yapılması gereken şeyler olabilir. Mesela Pasaport Kanunu’nun falan maddesinde, Vatandaşlık Kanunu’nun filan maddesinde, İçişleri Bakanlığı’nın genelgesinde hâlâ Türk kelimesini etnik içerikle kullanan düzenlemeler vardır muhtemelen. Bunların tümü ayıklanmalıdır. Tümünü ortadan kaldıralım. Hiçbir etnisite ima etmesin. Fransa gibi olalım. Türk milleti lafı da Fransız milleti gibi, Alman milleti gibi olsun. “Türk milleti” sözüne etnik dayatmadır deyip kaldırtarak daha sonra da gerçek etnik dayatmaların önünü açmak, inandırıcılıktan uzak bir politika tuzağıdır.
EGEMENLİK VATANDAŞIN ETNİSİTELERİN DEĞİL
Anayasadaki o zihniyeti değiştirmeden kanunları temizlemek mümkün mü?
Yok yok... Anayasada o zihniyet yok. Bir toplumun kendi siyasi kimliğini kendi adıyla söylemesinden komplekse düşülmesi kadar ibret verici bir olay olamaz. Bu mesele midir? Bu, Gürcü için neden mesele değil? Millet, egemenliğe sahip olandır. Bu egemenlik vatandaşa dağıtıldı, etnisitelere dağıtılmadı. Demokratikleşme bu egemenliğin katılımcı bir anlayışa doğru evrilmesi demek. Bu süreci yaşadık. Bu bir zulüm sonucu ortaya çıktı deyip atabilir miyiz? Fransa kelimesinin de etnik bir özü var ama bugün Fransa diğer etnisteleri de kapsıyor. İçinde Bretonlar var, Alsazlılar var, Korsikalılılar var. Bunun için de hukuki ya da anayasal bir ayrıştırmayı hiç düşünmüyorlar.
SİLAHLI MÜCADELE AYRIŞTIRAMAMIŞTIR
Nevruz’da Diyarbakır’da toplanan kitleyi gördük. Hiç azımsanamayacak bir kitle ve sizin kullandığınız millet tanımıyla sorunu olan bir kitle.
Şimdi bunları bilmiyoruz. Bakın bunlar hep kabuller, hep varsayımlar. Bugün Kürt kökenli olup da Türkiye’nin değişik coğrafyalarında bu toplumun bir parçası olarak yaşayan ve hiç kendisini bu milletin dışında düşünme ihtiyacı ya da arayışı içinde olmayan milyonlarca insan var. O meydanlarda toplananlardan çok daha fazla insan var. Ortada örgütlü ve silahlı bir mücadele var. Bu silahlı mücadelenin tarihi boyunca ulaşmak istediği bu ayrımı yapmaktı. Bu ayrımı hâlâ yaptırtamamışlardır. Bugünkü çözüm arayışlarının temelinde de bu başarısızlık vardır.
‘Türk’üm; % 87
Etnik düzeydeki kimlikler aşılmış mı gerçekten sizce?
Kendisini daha alt kültürel ya da sosyal kimliklerle tanımlayanlar daha sonra farklı etnik kimliklerin de eşit bir parçası olduğu bir milli, ulusal kimliğe dönüşmeyi başarmışlardır. Daha sonraki yıllarda Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerin tümünden farklı olarak, Türkiye’de gerçekleşecek olan ilerlemenin, demokrasinin, ekonomik gelişmenin, hukuk devletinin, kadın-erkek eşitliğinin, sosyal gelişmenin, içbarış ve istikrarın temelinde işte bu toplumsal ve siyasal entegrasyon projesi yatar. Bu dönüşüm sonucunda bugün Türkiye’de yaşayan insanlara ‘Kendinizi siyasi kimliğiniz açısından nasıl ifade etmek istiyorsunuz’ diye çeşitli alternatifler sunulduğu zaman kendilerini Türk olarak ifade ettiklerini söyleyenlerin oranı yüzde 87’dir.
Bu rakamı nereden aldınız?
Birbirini teyit eden birçok araştırma var. Onlara bakabiliriz. İnsanların kendilerini böyle bir tarif noktasına taşımış olmaları önemlidir, çünkü bu soru 1920’lerde sorulmuş olsaydı herhalde bu sonuç çıkmazdı. Kendisini Türk milletinin bir parçası olarak ifade eden insanlar bunu bugün etnik bir Türk tanımından hareketle söylemiyorlar. Başlangıçta Türk kelimesi etnik bir anlam taşıyordu. Giderek o tarifin bir etnik anlam kazanmanın ötesine geçmeye başladığını ve kapsayıcı, birbirinden farklı etnik kimlikleri de kucaklayan bir noktaya doğru dönüştüğünü, yani bir uluslaşma sürecinin işlemiş olduğunu görüyoruz.
TÜRK’ÜN PARÇASI OLMAK KÜRT’E ENGEL DEĞİL
O bahsettiğiniz yüzde 87 rakamı doğru olsa bile, kendisini Türk olarak değil de belki Kürt, belki Ermeni, belki Gürcü olarak tanımlamayı tercih edenlerin oranı sadece yüzde 13 olsa bile... Onların da kendilerini istediği gibi tanımlama şansının yeni bir anayasa ile verilmesi ülkenin o bahsettiğiniz ulusal bilincini zedeleyecek bir şey midir?
Herkesin bugün kendisini bir etnik kimlikle ifade etme hakkı kadar doğal bir şey yoktur. Bir insanın Türk milletinin parçası olması onun Çerkez olmasına engel değildir, Arap, Arnavut ya da Kürt olmasına engel değildir. Pek çok etnisiteye sahip olan insanlar, kendilerini hem onun, hem de Türk milletinin bir parçası saymaktadırlar. Etnisite ve millet tariflerini kafamızda netleştirmemiz lazım. Türkiye’deki tartışmalar çok büyük ölçüde buradan kaynaklanıyor. Millet, farklı etnisitelere aynı anda sahip olabilir, belli bir etnisitenin milleti de olabilir. Bütün mesele bu ayrımın vatandaş açısından herhangi bir hak ve özgürlük ayrımına tekabül etmeyeceğinin anlaşılmasıdır. O bakımdan hiçbir tereddüt yoktur, herkes aynı hak ve özgürlüklere sahiptir.
EVET SİYASİ TANIM; KÜRT KÖKENLİ VATANDAŞ
Siz hâlâ ‘Kürt kökenli’ ifadesini mi tercih ediyorsunuz?
Eğer siyasi ifade edeceksek evet, ‘Kürt kökenli vatandaş’. Türkiye’nin Kürtleri, Türkiye’nin Arnavutları, bu da kullanılır. Bunlar mesele değil, önemli olan anayasal hukuki statü.
Kürtler de tam tersine “Mevcut anayasadaki Türk vurgusu sizin bize bir etnisite dayatmasıdır” diyor. Onların görüşü ne olacak?
Buna saygı duyacağız da bir devlet inşa ediyorsak bu devletin tarih boyunca, bin yıldan beri hangi siyasi kimlikle şekillendiği ortada. Selçuklu’da, Osmanlı’da ve Cumhuriyet döneminde, toplumun ezici çoğunluğunun bu konuda bir problemi olmadığı ortada. Bunu sadece platonik, duygusal bir taleple söylediklerini kabul edip bu millet tarifinin arkasında ‘Ya, şu millet tanımını kaldıralım sonra gerisine bakarız’ anlayışının olmadığına inanarak bunun gereğini yapmak ciddiyetle sorgulanması gereken bir şeydir. Ortada bir kimlik var. Bütün mesele bu kimliğin dayatmacı, asimilasyoncu, inkârcı bir kimlik olmadığını ortaya koymaktır. Bir süreden beri bu böyle değil artık.
Kürtçe yasağı kalksın diye ilk teklif benimdi
Kürtler aynı hak ve özgürlüklere sahip olmadıklarını iddia ediyor.
Şimdi oraya geleceğim. İnsanı özne olarak kabul eden bir siyaset ve hukuk anlayışı içinde bütün hak ve özgürlükler açısından eşitlik tartışılmaz bir olaydır. Etnisite ne olursa olsun herkes eşittir, herkes aynı hukuka sahiptir, herkesin aynı insan haklarına ve özgürlüklere sahip olması çok temeldir. Uluslararası insan hakları bildirgelerinde geçerli olan bütün hak ve özgürlükler Türkiye’deki bütün vatandaşlarımız için geçerli olmalıdır. İnsanların kendisini etnik bir kimliğin, kültürün parçası sayması da en doğal hakkıdır. Etnik kimlik herkesin şerefidir ve bunlar arasında bir hiyerarşi yoktur. Hiçbir etnisite bir diğerine üstün değildir. Bu konuda hiçbir tereddüt olamaz, olmamalı, varsa kaldıralım. Vardı eskiden. Kürtçe konuşmak yasaktı, Kürt olduğunu söylemek suçtu. O dönemleri yaşadık.
Ne zamana kadar sürdü o zamanlar?
Kürtçe 12 Eylül’den sonra yasaklanmıştı. O yasağın kaldırılması için ilk kanun teklifini Meclis’e girdikten hemen sonra ben ve arkadaşlarım verdik. Çünkü biz herkesin etnik kimliğini söyleme, anadilini özgürce konuşma hakkının, hiçbir anayasa ya da hukuk ilkesiyle kısıtlanamayacak kadar temel bir hak olduğuna inanıyorduk. Büyük tartışmalar yaşandı ve kabul edemediler. Daha sonra kalktı.
Sizin girişiminizle başlayamayan bu süreç aslında Ak Parti iktidarı sırasında başladı değil mi?
Yok yok, o yasak daha önce kalktı da şimdi asıl meseleyi görelim. Bir etnik kimliği inkâr ediyorsanız bunu yapamazsınız ve Türkiye’de inkâr edildi. Ama artık bugün bu söz konusu değildir.
Bu etnik kimliğin inkâr edilmesindeki faktör devletin katı yaklaşımı değil miydi? Tabii aynen. O devlet anlayışına karşı da ilk sistematik raporu biz yazdık. O meşhur 89 raporu vardır ya, o raporun temel tezi devlet ile etnisiteyi birbirinden ayırmaktır. Çünkü o zamanlara kadar, hatta ondan sonra da uzunca bir süre Türkiye’de devletin belli bir etnisitenin devleti olduğu anlayışı egemen oldu. Türk kelimesine etnik bir anlam verildi, resmen verildi. Böyle gitti.
Hani en başta anlattığınız ulusal siyasal bilinç geliştirme sürecinde devlete atfedilen ve etnisite üzerinden tanımlanan o rol, çarpık bir rol değil miydi?
Öyleydi işte, o rapor da ona karşıydı diyorum.
O zaman bu söylediğiniz, Cumhuriyet’in doğumundan beri var olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin de bu yaklaşımın süregelmesinde çok önemli bir rolü olduğunu da ortaya koymaz mı?
Eğer amacınız tarihi irdelemek ve tarihi sorumluluk çıkartmaksa bu konuda söylenecek çok şey vardır. Şimdi ben başka bir işle meşgulüm ve Türkiye’nin de şu anda o işle meşgul olması lazım. Sonra onun tarihsel süreç içinde kimlere ne gibi sorumluluklar yükledi, geçmişte kim, niye yaptı tartışması yaşanabilir. Ama günümüzdeki tabloyla o konuyu birbirine karıştırmamak lazım. Burada neyi anlatmaya çalışıyoruz? Bu ülke bir millet olma çabası sergilerken bazen asimilasyoncu, inkârcı politikalar da sergiledi geçmişte. Böyle olması bizim şimdiki tartışmamızı ortadan kaldıran bir şey değil. Bugün geldiğimiz noktada, etnisitenin temel bir hal olduğu ve herkesin şerefi olduğu ortadadır. Ama herkesin bir etnisiteye sahip olma zorunluluğu da yoktur.
HABER
Baykal'dan Kılıçdaroğlu'na: Sarıgül bela olur 3 Eylül 2013
Deniz Baykal, Mustafa Sarıgül'ün CHP'ye katılması durumunda Genel Başkan Kılıçdaroğlu'na, 'Ne yapmaya çalışıyorsunuz. Parti zarar görür' dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun adı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak geçen Mustafa Sarıgül'e partiye dönmesi için yaptığı açık çağrı kulisleri hareketlendirdi. Sarıgül'ün Eylül ayı ortalarında partiye dönmek üzere başvuru yapacağı iddia edildi. Kulislerde özellikle CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal'ın Sarıgül'ün dönüş hazırlığından rahatsız olduğuna dikkat çekildi.
BAYKAL'IN SARIGÜL RAHATSIZLIĞI Baykal'ın geçen hafta sonu Kuşadası'nda yapılan CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı İrfan İnanç Yıldız'ın düğününde birlikte nikah şahitliği yaptığı Kılıçdaroğlu'nu Sarıgül konusunda uyardığı belirtildi. Kılıçdaroğlu ile aynı masada oturan Baykal'ın, 2005'te ihraç ettiği Sarıgül'ün CHP'ye dönmesi ve İstanbul'dan aday gösterilmesine yönelik haberleri hatırlatarak rahatsızlığını dile getirdiği öğrenildi.
"SARIGÜL BAŞA BELA" Takvim'den Evrin Güvendik'in haberine göre, Baykal'ın Kılıçdaroğlu'na "Ne yapmaya çalışıyorsunuz, partinin başına nasıl bir bela sardığınızı görmüyor musunuz?" diyerek uyarıda bulunduğu ifade edildi. Kılıçdaroğlu'nun ise Baykal'ın tepkisini dinlediği ve "Benim sessizliğimin ne anlama geldiğini en iyi siz bilirsiniz" demekle yetindiği belirtildi. Sarıgül, 29 Ocak 2005'te, CHP Kurultayı'nda Baykal'a karşı aday olmuştu. Olaylı kurultayın ardından da 24 Mart 2005'te, CHP'den ihraç edilmişti.
TEKİN DE RAHATSIZ Sarıgül'ün CHP ile anılması, İstanbul için adaylık planı yapan genel başkan yardımcıları Gürsel Tekin ve Haluk Koç'un da tepkisine yol açtığı kaydedildi. Hem Koç hem de Gürsel Tekin'in bu konudaki rahatsızlıklarını parti içinde dillendirdikleri belirtildi.
HABER
Baykal: Cumhurbaşkanı her formüle açık 10 Haziran 2015
Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Antalya Milletvekili seçilen Deniz Baykal görüşmesi gerçekleşti. Görüşme 2 saat 10 dakika sürdü. Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından, görüşme talebinin Deniz Baykal'dan geldiği öğrenildi. Baykal görüşmeye yalnız geldi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Antalya Milletvekili seçilen Deniz Baykal ile Dışişleri Konutu'nda görüştü.
Görüşme 2 saat 10 dakika sürdü. Kabulde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Baykal'ın TBMM'nin yeni döneminde en yaşlı üye sıfatıyla Meclis'e başkanlık edecek olması nedeniyle TBMM'nin açılışı ve çalışmaları hakkında değerlendirmede bulunacağı öğrenildi.
Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından, görüşme talebinin Deniz Baykal'dan geldiği öğrenildi. Baykal görüşmeye yalnız geldi.
HABER
Meclis Başkanı ilk iki turda seçilemedi 30 Haziran 2015
Bugün saat 15.00'da toplanan TBMM Genel Kurul'da Meclis Başkanlığı seçiminin ilk iki turu yapıldı. İlk ve ikinci tur oylamada yeterli sayıya ulaşılamadı.
İkinci tur oylamanın sonucu
İkinci tura geçildi. Milletvekilleri oylarını kullandı. Ancak ikinci turda da yeterli sayıya (367) ulaşılamadı. 3 ve 4. tur oylamalar yarın yapılacak. İknci turda CHP adayı Baykal'ın oyunun 3 arttığı görüldü. Baykal'ın yine oy kullanmadığı ikinci turda CHP ilk turda HDP ve MHP'ye giden birer oy ile boş çıkan oyu geri aldı. CHP'den bir oy da geçersiz sayıldı. HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ oylamaya katılmadı, bu turda CHP'den HDP adayına 1 oy gttiği görülüyor.
İsmet Yılmaz (AK Parti) :256 Deniz Baykal (CHP): 128 Ekmeleddin İhsanoğlu (MHP) :80 Dengir Mir Mehmet Fırat (HDP): 80
İşte ilk tur oylamanın sonucu:
İsmet Yılmaz ( AK Parti) : 256 Deniz Baykal (CHP) : 125 Ekmeleddin İhsanoğlu (MHP) :81 Dengir Mir Mehmet Fırat (HDP) :81
Seçimde 2 oy geçersiz sayıldı. Bu rakamlara göre 545 milletvekili oy kullanmış oldu.
CHP 5 FİRE VERDİ
AK Parti'de 2 milletvekili mazeretli olarak seçime katılmadı. Geçici Meclis Başkanı Deniz Baykal da oy kullanmadı. AK Parti adayı İsmet Yılmaz, seçime katılan partili tüm milletvekillerinin oyunu almış görünüyor. HDP ve MHP adayları partilerinin milletvekili sayısından 1 oy fazla oy aldı. CHP'nin 132 milletvekili olduğu düşünüldüğünde Deniz Baykal partisinin vekil sayısından az oy aldı. HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ'ın mazeretli olarak oylamaya katılmadığı, bu nedenle rakamlara göre MHP'nin adayı İhsanoğlu'na ve HDP'nin adayı Fırat'a giden birer oyun ve boş kullanılan oyların CHP'den olduğu anlaşıldı.
Meclis'te AK Parti'nin 258, CHP'nin 132, MHP ve HDP'nin 80 milletvekili bulunuyor.
HABER
Baykal 3. kez ameliyat oldu! 17 Ekim 2017
CHP eski Genel Başkanı ve CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal üçüncü operasyonu geçirdi.
Baykal'ın kafatasındaki basınç artışına müdahale edildi. CHP'nin doktor vekillerinden Metin Lütfi Baydar, Baykal'a yapılan son müdahaleye ilişkin açıklama yaptı. Baydar, cilt altı kanamasının kafatasına basınç yapmaması için ameliyathane ortamında operasyon gerçekleştirildiğini söyledi.
VEFAT-HABER
Deniz Baykal hayatını kaybetti 11 Şubat 2023
Türk siyasetinin önemli isimlerinden Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal hayatını kaybetti.
Deniz Baykal'ın kızı Aslı Baykal, babasının ölümü ile ilgili şu açıklamayı yaptı; "Babam bu sabah evinde uykusunda vefat etti. Cenazeyi salı günü Antalya'da defnetmeyi planlıyoruz."
Taziyeleri Ankara'daki evlerinde öğleden sonra kabul edeceklerini ifade eden Aslı Baykal, "Hepimizin başı sağ olsun." dedi.