Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Cevat Öneş

MİT Eski Müsteşar Yardımcısı

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
Cevat Öneş
Cevat Öneş
MİT Eski Müsteşar Yardımcısı 

1942 yılında doğdu. İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra MİT'e girdi. Yurtiçinde ve yurtdışında pek çok önemli görevde bulundu, 1989 - 1991 yılları arasında Diyarbakır Bölge Başkanlığı yaptı. 

Sönmez Köksal'ın MİT Müsteşarlığı'na gelmesinin ardından Psikolojik İstihbarat Başkanlığı görevine getirildi. Köksal'ın yönetiminde MİT'in sivilleşmesi sürecinin aktörlerinden biri oldu. 

En kıdemli "Başkan" olarak bazı dönemler Köksal'a vekâlet etti. Şenkal Atasagun'un müsteşarlığı döneminde bir süre Personel Başkanlığı yaptı. 2000'de İstihbarattan Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı'na terfi etti. O dönemde Operasyondan Sorumlu Müsteşar Yardımcısı ise bugünkü müsteşar Emre Taner'di. 2005 yılında 64 yaşında emekli oldu.


HABER

Öneş'ten tarihi uyarı
Vatan 17 Haziran 2012

41 yıl boyunca MİT’te çalışmış, en kanlı çatışmaların yaşandığı dönemde Diyarbakır’da görev yapmış, şimdi Kürt sorununa barışçıl çözüm için çabalayan MİT Eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, umutlu ama ihtiyatlı konuştu.


41 yıl boyunca MİT’te çalışmış, en kanlı çatışmaların yaşandığı dönemde Diyarbakır’da görev yapmış, şimdi Kürt sorununa barışçıl çözüm için çabalayan MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, umutlu ama ihtiyatlı konuşuyor:

“Türkiye Kürt meselesini çözmeye hazır. Önümüzde tarihi bir fırsat var, ama zaman çok dar. Aman Habur gibi hazırlıksız yakalanmayalım! Zira Erdoğan Kürt sorununu çözemezse Türkiye parçalanır. Ama ülkeden önce parçalanacak olan kendi partisi olacaktır!” 

Aman! Habur gibi hazırlıksız yakalanmayalım... 

Habur’dan sonra her şey tersine gitmişti... Uzun süren bir sessizlik önce... Sonra hükümet ve BDP arasında gerginlik... Ya iktidar sertleşiyordu ya da BDP... Gerilim dağda da kendini gösteriyordu!

Olan yine Mehmetçik’e oluyordu, elbette dağda ölen gençlere ve hepsinin ailelerine... Hele Uludere’den sonra ipler kopma noktasına gelmişti. Sorumluların cezalandırılmaması bir yana, Başbakan’dan beklenen özrün bir türlü gelmemesi çözüm umutlarını tümüyle söndürmüştü. 

Ama birden bire rüzgar tersine döndü! Beklenmedik bir şekilde umutları yeşerten CHP oldu. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan’dan “Kürt sorununu birlikte çözelim” diye randevu talep etti. Hemen kabul gördü. Şaşırtıcı, ama bir o kadar da destek bulan bir gelişme oldu bu. Tabii ki MHP’nin beklenen tepkileri haricinde!..

Derken, yine şaşırtan ama umutları daha da artıran bir demeç geldi, Kürt siyasetinin simge ismi Leyla Zana’dan; “Kürt sorununu Erdoğan çözer!” Her ne kadar BDP lideri Selahattin Demirtaş, “Başbakan’dan umut saflıktır” dese de, bu sözü tartışılamadan yeni bir açıklama daha geldi. Kürtler’i sevindiren oldukça radikal bir açıklama... Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan; “Abdullah Öcalan’a ev hapsi konuşulabilir!” Tabii ki bir önkoşulla, PKK’nın silah bırakması kaydıyla... 

Habur öncesi sürecin bile önüne geçecek formüller gündemde... Umut var, ama korku da var, ya bu çabalar da boşuna gider, her şey tersine dönerse diye... Bu bıçak sırtı sürecin bir değerlendirmesini yapmak için 41 yıl boyunca MİT’te çalışmış, en kanlı çatışmaların yaşandığı dönemde Diyarbakır’da görev yapmış, şimdi sivil oluşum Ekopolitik içinde Kürt sorununa barışçıl çözüm için çabalayan MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş ile konuştum.

O da herkes gibi umutlu, ama aynı oranda ihtiyatlı... “Şartlar hazır, aman Habur’daki gibi hazırlıksız yakalanmayalım” diyor öncelikle... Umutlu; “Türkiye Kürt meselesini çözmeye hazır. Toplumsal talepler bu istikamette... Sadece bu hazır potansiyeli şekillendirecek nitelikli siyasete ihtiyacımız var” diyor ve ekliyor; “Önümüzde tarihi bir fırsat var, ama zaman çok dar.” 

Şartların olgunlaşmış olduğu tespiti kadar önemli bir tespit daha yapıyor Öneş; “Başbakan Erdoğan Kürt meselesini ancak demokratik adımlarla çözebilir. Milliyetçilik ya da Türk-İslam sentezi yaklaşımıyla meseleye çözüm getirilemediğini gördük.” Öneş’e göre; eğer AK Parti iktidarı bu son fırsatı kullanamazsa, ilk darbeyi AKP yiyecek, ama tabii ki kaybeden Türkiye olacak.

- İlk adımı CHP attı, ikinci adım Leyla Zana’dan geldi. Üçüncü adım da Bülent Arınç’tan. Nasıl yorumluyorsunuz bu süreci? 

Son gelişmeleri üç ana başlıkta ele almak gerekiyor. Birincisi; yaşananlar Türkiye’nin siyasal süreciyle bağlantılı. Yani önümüzdeki yerel seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimi, sonra genel seçimler, bu arada başkanlık meselesi, CHP’nin bu süreç içinde yeni bir arayış çıkışı.

İkincisi; AK Parti’nin bütünlüğünü koruyabilme meselesi. Tabii ki bu süreçte terörün devam etmesi siyasi iktidarın geleceği için ciddi risklerden biri. Eğer bir çözüm süreci başlatılabilirse siyasi iktidar veya Erdoğan bakımından ciddi bir ivme söz konusu olacak.

Üçüncüsü de; Suriye-İran ekseni ve Sünni-Şii çatışmaları içersindeki bölgede yeni oluşan riskler karşısında Kürt siyasetinin kazandığı önem... Bölgesel ve küresel güçler tarafından PKK’nın tekrar araçsallaştırılma meselesi olarak gündeme gelmesi, PKK’nın burada yeni boşluklar bulma arayışı... Ve tüm bunlar içersinde Türkiye’nin jeopolitik açıdan önemini korumakta oluşu ve Türkiye-ABD ilişkilerindeki karşılıklı dayanışmanın sürüyor oluşu... 

- ABD’li diplomatların BDP ve Zana’yla görüşerek “Bağımsız Kürt devleti hayal. Sorunun şiddetle çözülmeyeceği ortaya çıktı. PKK’yı silah bırakmaya teşvik edin!” diye iki net mesaj verdikleri, Zana’nın bu mesajdan sonra harekete geçtiği söyleniyor... Aslında düğmeye basan Amerika mı?

Amerika bu meselede önemli aktörlerden biri. Hatta neticeyi tayin edebilecek en önemli aktörlerden biri ama ben bu meseleyi doğrudan Amerika’ya bağlamayı doğru bulmuyorum. O tip net bilgilere de sahip değiliz zaten. Sorunun çözümünü Türkiye dinamikleri dayatıyor. Yalnız çözümün standartları bakımından Türkiye siyasetleri buna cevap vermekte zorlanıyor.

İktidarıyla, muhalefetiyle... Tabii ki farklı derecelerde. Ve burada önemli aktörler şimdi çıkışlarını yapıyor. İktidar bir çözüm arayışı içinde. CHP yeni bir çıkış yapmak, çözüme destek olmak ve yeni bir ivme kazanmak istiyor. Kürt siyasetinde ise Leyla Zana tabii ki bağımsız kimliğiyle önemli bir aktör. Hem BDP-PKK ekseninde, hem de BDP-PKK eksenini aşan tüm Kürtler ve Kürt siyasal hareketleri bakımından saygın bir isim. Uluslararası alanda da güven duyulan bir kişilik. Sanıyorum ki tecrübeleri sebebiyle yeni bir iklim yaratmada taşın altına elini koyma ihtiyacını duyuyor. 

- Siz de geçen sene yaptığımız söyleşide “Bu sorunu Erdoğan çözebilir” demiştiniz. Ama sonra Erdoğan’ın söylemi sertleşti. Peki sizce ne oldu da bu değişiklik yaşandı? Ve eğer bu fırsat da kaçarsa ne olur?

Şu var; Türkiye Kürt meselesini çözmediği ve toplumsal konsensüsü sağlamadığı sürece ihtiyaç duyduğu yeni anayasayı yapamaz ve demokratikleşme sürecinde mesafe alamaz. Ayrıca 30 senelik bir silahlı mücadele bize çok büyük kayıplar verdirdi. Gerek Kürt gerekse Türkiye siyasetleri açısından artık tahammül edilmez bir noktaya gelindi.

Ancak silahsız mücadeleye geçişin koşulları çok önemli. Artık AK Parti’nin ideolojik yapısına göre ya da CHP’nin ideolojik yapısına göre ya da BDP’nin marjinal isteklerine ve ideolojik yapısına göre çözüm olamaz. Çözüm için en geniş yelpazede asgari müşterekleri bulabilmek gerekiyor ve bunun da kriterleri belli. Ancak evrensel değerlerle, yani Avrupa Birliği İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kriterleri çerçevesinde şekillenen bir anayasa ve hukuk sistemiyle çözüme ulaşılabilir.

Buna paralel olarak da önce silahların susmasını ve sonra teslimini gerektiren bir projeyi hayata geçirmeyi ciddi şekilde planlamak ve bu çerçevede siyasi adımları atmak gerekiyor. Tabii ki burada CHP’nin desteği hayati ve çok önemli. Bunun yanında siyasi iktidarın parlamento çatısı altında BDP’yi de bu meselenin çözümüne katması çok önemli.

Oysa BDP’yi dışlayan bir yapı var. Özellikle Silvan saldırısından itibaren AK Parti’nin devam eden güvenlikçi zihniyetini mutlaka değiştirmesi gerekiyor. Yeni bir bakışla siyasete ağırlık vererek BDP, CHP ve siyasi iktidar ortaklığıyla hem çözüm sürecinde devamlılık sağlamak hem de yeni anayasanın inşasında bu üçlünün demokratik dinamiği yakalama gibi bir perspektifi oluşturması gerekiyor. 

- Peki ya bu başarılamazsa? 

Gerek siyasi iktidar, gerek tüm Türkiye siyasetleri biliyorlar ki artık bardak doldu, taşıyor ve bu taşmanın yarattığı sonuçlar çok acı olacak. Sorumluluk duyan herkes bunu vicdanında, zihninde hissediyor. Ama Türkiye siyasetlerinin bazı tabuları, korkuları var, Kürt-Türk ayrışması gibi... Ve gündelik kısa vadeli siyasi iktidar veya lider çıkar çatışmalarının, saray kavgalarının yarattığı sonuçlar var. Bunları Türkiye siyasetçileri aşmakta zorlanıyor, ama aşması gerektiğini de biliyor. Ben şahsen ihtiyatlı iyimserliğe sahibim şu anda. Bu fırsatın değerlendirilmesi, kaçırılmaması gerektiğini düşünüyorum. 

***

- Habur’da kimse hazır değildi. Onun Kürtler için nasıl bir sevinç dalgası olduğu anlaşılamadı. Basının da burada hatası, günahı var tabii... 

Haklısınız. PKK’nın onu bir propaganda, bir gösteri şeklinde sunma isteği olabilir. Ama orada toplanan yüz binlerce Kürt PKK’nın propagandasını yapmak amacıyla o sevinci göstermedi, çözüm sevinci içersindeydi. Yani meseleye daima PKK eksenli baktığımız için hep geri adım attık, halbuki toplumsal talebe uygun cevap vermemiz ve meseleye böyle bakmamız gerekiyor. Eğer çoğulcu toplumsal taleplere demokratik reflekslerle bakarak çözüm üretirsek PKK’nın etkilediği kitlelerin de desteğini alabiliriz. Bir de Türk milliyetçilerine ve marjinal, çözüm istemeyen Kürt gruplara endeksli bakmamamız gerekiyor. 

- Ama şu da var; AKP’nin dili de son bir yılda fazlasıyla milliyetçi bir dil oldu... 

Evet. Son seçimlerden itibaren Sayın Başbakanımızın söylemi milliyetçi ağızlı bir çizgiye oturdu. Ve PKK ile mücadele de güvenlikçi ağırlıklı yeni bir şekillenmeye girdi. Ama bunun ters sonuçlarını Türkiye gördü, yaşadı. Sanıyorum ki Sayın Başbakan da bunun olumsuz sonuçlarını gördü. Demokratik çözümün, yani topluma hitap eden milliyetçilikten uzak yaklaşımın gerçek çözüm olduğunu ve AK Parti’ye daha fazla oy getireceğini anladı. Şimdi bunun bir an evvel çok şeffaf bir şekilde politikalarla gösterilmesi lazım. Kürt meselesini çözen bir Erdoğan, Türkiye tarihinde ayrı bir yere sahip olur. Ama bu sorunu ancak demokratik adımlarla çözebilir. Milliyetçilik ya da Türk-İslam sentezi yaklaşımı içinde ya da ideolojik yapılar içinde meseleye bakışın çözüm getirmediğini gördük. 

- Başbakan Erdoğan’ın milliyetçileri ikna etmesi daha kolay olacaktır ama...

Biz geçtiğimiz ay Ekopolitik’le Almanya’ya Köln’e gitmiştik. Orada gördüm ki, milliyetçi kesimi MHP temsil etmiyor. MHP, kendi siyasal tabanı üzerinde dahi bugünkü duruşunu kabul ettiremez gibi geliyor bana. Ülkücü taban içersinde demokratik çözüme müspet yaklaşan ve hatta gerek seçmeli ders olsun gerekse Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş bir Kürtçe eğitim hakkı olsun, bunu kabullenen bir ülkücü taban var. Hatta Köln’de şunu da gördüm, Almanya’nın eski en geniş örgütlerinden Milli Görüş Teşkilatı dahi Türkiye siyasetlerinin çözümünü aşan ve çoğulcu bir düşünce yapısı içinde meseleye bakan yaklaşımlar geliştiriyor. Yani Kürt meselesinin demokratik çözümüne toplumsal destek sanılandan çok daha fazla. 


- Zamanımız niye dar?

Bu tarihi fırsatların kullanılması gerekir. Eğer bu fırsatı kullanamazsak bu AK Parti iktidarı için de iyi olmaz. AK Parti’nin bölünmesini, parçlanmasını yaratır. Türkiye’nin dinamiklerinin pozitif gelişimini de olumsuz etkiler. Mesele şu; biz Kürt meselesini Türkiye’nin bir demokrasi standartları meselesi olarak görüyoruz. Meseleye bu açıdan bakınca biz yeni anayasa inşası ile Türkiye demokrasisine yeni bir nitelik kazandırıyoruz. Evrensel değerlerin şekillendirdiği kurumsal bir yapı oluşturuyoruz. Şimdi eğer biz Kürt meselesini çözemezsek, PKK silahlı hareketini sonlandıramazsak bu yeni anayasa sürecini tamamlayamayız. Bu ne demektir? Toplumsal taleplere cevap veremeyen bir siyaset yapısı demektir, ki özellikle siyasi iktidar bundan büyük zarar görecektir ve bu Türkiye’nin de muhtemel gelişmeler içersindeki risklerini artıracaktır. 

- AKP’nin parçalanma riski var mı gerçekten?

Tabii ki var! Eğer Kürt meselesini çözemezsek bugün tekrar biraz kıpırdayan güven unsuru ve çözüm umuduna cevap veremezsek, Kürt siyaseti tekrar bağımsız bir devlet yaratma istikametinde farklı yöne gidebilir. Veya onu bu istikamette kullananların elinde daha fazla araçsallaştırılır!

Türkiye’nin ve AKP’nin geleceğini İslami kesimdeki demokratik adımlar tayin edecek! 

- AKP içindeki parçalanma Kürt sorununa bakış yüzünden mi olur? 

AK Parti’nin gücü, Türkiye’deki değişim dinamiklerine ve özellikle haklar bakımından kendini mağdur hisseden kitlelere cevap verebilen değişimci, dönüşümcü bir parti olmasından geliyor. AK Parti toplumdan desteği bu değişimci, dönüşümcü gücüyle alıyor. Eğer Erdoğan Kürt meselesini çözemezse, Türkiye’nin zora girmesi muhtemel. Bugün AB ülkelerinde gördüğümüz ekonomik krizin Türkiye’yi etkilemediğini söyleyemeyiz. Bu etkileme gücü artarak devam edebilir. 

- Yani AKP’nin varlığının devamı Kürt meselesine mi bağlı?

Evet. Öncelikle Kürt meselesine bağlı. Çünkü Kürt meselesinin çözülememesi, yeni anayasanın ihtiyaca cevap verecek şekilde yapılamamasını ve demokratik dönüşümün nitelikli olmamasını sağlar. Türkiye çoğulcu yapıda gelişiyor, demokratik haklar güçleniyor. Bu toplumsal taleplere cevap veremeyen siyasi hareketlerin toplum tarafından silindiğini biz biliyoruz. 


- AK Parti’nin gidişatına ilişkin çok eleştiriler oluyor. En son Prof. Faruk Birtek, “Türkiye’de muhafazakâr İslami bir devrim yaşanıyor” demişti. 4+4+4 ve kürtaj tartışmalarına dikkat çekerek... Yanlış anlamadıysam siz Kürt meselesi çözülürken demokratikleşmeyle birlikte bu konular da yoluna girecek diyorsunuz, öyle mi?

Kürtaj meselesi gibi, içki meselesi gibi, 4+4+4’le birlikte inanç yönünden getirilen imam hatipler gibi dar kapsamlı bazı çalışmalar var. Bunların dışında muhafazakâr tabanda İslami kimliğin önüne geçen bir demokratikleşme, özgürleşme dinamiği de var. Ben bunu ifade etmek istiyorum. Esasında geleceği ve sonuçta AK Parti’deki dinamiği de tayin edecek olan bu İslami kesimdeki demokrasi adımlarıdır. Diğer tutucu yapılar, meseleye sadece yaşam şekli açısından bakmalar, kısa vadeli mesajlardır, ki bana göre bunlar doğru mesajlar değildir. Esas değişim muhafazakâr kesimde de demokratik talepler bakımından olmaktadır. AK Parti, bu dinamik taleplere cevap verebilen bir parti. Demokratikleşme istikametinde değişim ve dönüşüme süreklilik kazandırmak zorundadır. Kazandıramadığı takdirde parti içi sorunlar ortaya çıkar. Ve eleştiri odakları çoğalır. Parti parçalanabilir. 


SÖYLEŞİ

PKK bir ay içinde silah bırakabilir 
sondevir 12 Şubat 2013

Yeniden hareketlenen İmralı trafiğini değerlendiren eski MİT Müsteşar Yardımcısı Öneş, Başbakan Erdoğan’ın "zehir içme pahasına" sorunu çözme için koyduğu iradenin altını çizdi. Öneş, PKK’nın silahsızlandırılmasında bu ay içinde önemli gelimelerin yaşanacağını düşünüyor. 

Abdullah Öcalan’ın, kitleler üzerindeki etkisi nedeniyle muhatap seçilmesinin doğru olduğunu belirten MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, ABD Başkanı Obama’nın sorunun çözümü için verdiği desteğin zamanlama açısından önemli olduğunu söyledi.

ntvmsnbc'nin Kemal Yurteri imzalı özel haberine göre, MİT eski Müsteşar Yardımcısı Öneş, BDP’nin kişisel liderlik sorunlarını bırakarak çözüm sürecine girmesini isterken, Başbakan Erdoğan’ın "zehir içme pahasına" sorunu çözme için koyduğu iradenin altını çizdi. Öneş, PKK’nın silahsızlandırılmasında bu ay içinde önemli gelimelerin yaşanacağını düşünüyor.

'OBAMA'NIN ZAMANLAMASI ÖNEMLİ'

Öneş’in ntvmsnbc'nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

- ABD Başkanı Obama, Türk basınına yaptığı açıklamada, İran ve Suriye dışında, Kürt sorunun çözümü konusunda hükümetin yürüttüğü girişime değindi ve desteğini açıkladı. Obama’nın destek verici açıklaması, İmralı ile görüşmelerin başlayacağı günlere denk geliyor. Zamanla açısından önemli buluyor musunuz?

Öneş: Obama’nın Türkiye’de Kürt sorununun demokratik sorunun çözümü konusunda destek vaatleri yeni değil. Amerika’nın Türkiye ile Suriye stratejik işbirliğinin çerçevesini ve bölgesel gelişmeleri de dikkate aldığımızda, Türkiye’nin konumu Amerika açısından daha da önem kazanıyor. Kürt siyasetinin Ortadoğu’daki gelişimine, bölgedeki istikrara Amerika’nın verdiği önemi dikkate alırsak ve bölgesel gelişmelerin Şii-Sünni ekseninde ortaya çıkabilecek sorunları, riskleri göz önüne alırsak, Türkiye’nin Kürt sorununu çözerek bölgesel istikrarı sağlanması Amerika bakımından önemli. Başkan Obama’nın Kürt sorunun çözülmesi konusunda verdiği desteğin zamanlaması önemli diye düşünüyorum.

'ÇÖZÜM HİÇ BU KADAR YAKIN OLMADI'

- Belki bu hafta içinde bir heyet İmralı’ya gidecek. Heyette yer alabilecek bazı BDP’liler için hükümetin çekinceleri var, BDP ise heyeti belirleme konusunda ısrarlı görünüyor. Bu ziyaret yarattığı beklentileri karşılayabilecek mi?

Öneş: Kürt meselesinin çözümü konusunda Cumhuriyet tarihinde hiç bu kadar çözüme yaklaşılmadı. Özellikle siyasi iktidarın ve Sayın Erdoğan’ın, "Çözüm için zehir olsa içerim" demesi ve iktidarını riske atsa bile sorunun çözümü konusunda kararlı olduğunu vurgulaması çok önemli. Bunu kamuoyuna yönelik psikolojik bir açıklama olarak da değerlendirebiliriz ancak Sayın Erdoğan’a baktığımızda verdiği sözün arkasında duran bir lider görüyoruz.

Bu konuda attığı adımlar siyasi iradenin özellikle Sayın Başbakanın şahsında güçlü şekilde oluştu ve meselenin arkasında kararlı şekilde durdu. PKK’nın silahsızlandırılmasında en önemli mesele siyasi iradenin oluşmasıydı. BDP de sanıyorum, süreç içinde, şimdi heyetin seçimi konusunda bazı tartışmalar olmasına rağmen, Kürt siyasetinin legal siyasete entegrasyonunu sağlama gündemde olduğuna göre, güçlü şekilde gündeme girecek ve aktör olma vasıflarını güçlendirecektir. Burada BDP'ye düşen önemli görev şüphesiz, belirli kişisel liderlik sorunlarıyla kesintiye uğratmamak için hassasiyet göstermektir. BDP, Kürtlerin ve tüm toplumun hassasiyetlerini çok dikkate alarak sürece çözüm iradesiyle katılma konusundaki kararlılığını pekiştirmelidir.

SİLAHSIZLANMA MESELESİ

- PKK’nın tamamen silah bırakması ne ölçüde mümkün? Hükümet, sınırdışına çıkacak PKK'lılara operasyon yapılmayacağını açıklayarak, bir ölçüde süreci hızlandırmak istedi. Örgüt kısa sürede böyle bir karar alabilir mi?

Öneş: Üzerinde tartıştığımız konu sadece PKK’nın silah bırakması değil. Örgütün silah bırakması çok önemli. Önemli olan husus Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin hızlanması, standartlarının yükseltilmesi. Kürt meselenin de içinde yer aldığı Türkiye’nin diğer temel sorunların da çözülmesi gerekir. Anayasal çerçevede, yeni bir anayasa inşaasıyla, yeni bir toplumsal uzlaşının sağlandığı ortamın yaratılması gibi çok geniş ve çok nitelikli bir gelişme sürecini yaşıyoruz. Bu meseleyi dikkate aldığımızda demokratikleşme sürecine paralel olarak silahsızlandırma meselesi gündeme gelebilir. Silahsızlandırmayı, aylara, günlere bağlamak, bugünden söylemek çok zor. Ancak önümüzdeki kısa süre içinde, bir aylık süre içinde sürekli bir silah bırakmanın sağlanması gündemin en önemli maddesini oluşturacak, sonra silahlı militanların sınırdışına çekilmesi gündeme gelecek ve bu sürekli ateşkes, Türkiye’nin silahlı militanlardan arındığı süreçten sonra, demokratikleşme çalışmalarının hızlanmasını bekleyebiliriz. Bu çalışmalar yapılırken güven artırıcı bazı adımların atıldığını göreceğiz.

Bu arada tabii ki yeni anayasa inşa sürecinin niteliği önemli. Türkiye’nin temel sorunları, bugüne kadar çözemediği temel sorunları, yani, Kürt meselesi gibi, Türkiye’nin yerinden yönetim meselesi gibi, Anayasal vatandaşlık kavramının yaşama geçirilmesi gibi, Alevi Sünni meselesi gibi, azınlık meselelerinden kaynaklanan sorunlar gibi, gerçekten demokratik laiklik kavramının anlamlandırılması, hayata geçirilmesi gibi, hepsi yeni anayasanın içinde yer alacak konular. Siyasi partiler arasındaki işbirliği ve dayanışma çok önemli. AK Parti ile BDP arasında Kürt sorunu çözülürken, buna paralel gelişecek ilişkilerin niteliği de önemli. Temennimiz böylesine bir toplumsal uzlaşmanın beklentisi artarken, CHP ve MHP’nin de anayasanın felsefesi ve temel nitelikleri konusunda işbirliğini sağlayarak, en geniş demokratik süreçte yer alması. Bu yöntem Türkiye ve cumhuriyete derinlik kazandırır. Bunlar tabii ki kolay değil. Bunlar siyasi yapıyı ele aldığımızda kolay meseleler değil, hep engellerle karşılacak bir süreç bu.

'BAŞKANLIK UZLAŞMAYA GÖTÜREBİLİR'

- Kürt sorununa çözüm arayışları sürerken, yeni anayasa çalışmaları ilerlerken başkanlık sistemi de gündeme taşınıyor. Başkanlık sistemi sorunların çözümü kolaylaştırır mı?

Öneş: Başkanlık sistemi gibi çok tartışılan bir konu yerine, çok deneyim sahibi olduğumuz ancak, henüz tamamlayamadığımız, geliştiremediğimiz parlamenter sistemin aksaklıklarını gidererek, bu sistem içinde, yeniden düzenlenmesiyle CHP’nin de, MHP’nin de birçok konuda desteklerini alarak, yepyeni bir anayasa yapılması daha önemli. Bu, Türkiye’yi daha büyük bir uzlaşmaya götürecek adım olabilir. Başkanlık sisteminin tartışılması önemli, tartışmalar sırasında eksiklikleri ortayı çıkıyor, Türkiye için hangi sistemin daha yararlı olduğu meselesinde toplum bilinç sahibi oluyor. Siyasetçilerin burada tartışmayı koparmadan, olması gereken azami müştereklerde birleşmeleri çok önemli. Bu uzlaşma da parlamentoda olabilir.

'ÇÖZÜM İRADESİNİ OKUDU'

- Sizin de altınızı çizdiğiniz gibi siyasi iktidarın Kürt sorunun çözümü konusunda kararlı tumumu söz konusu. Bu kararlılık toplumsal beklentilerle uyumlu mu?

Öneş: Siyaset kararlılıkla bu konuyu götürüyor fakat bir şeyi de belirtmemiz lazım. İktidar çözüm adımlarını atıyor ama dikkat ederseniz, toplumsal talep, çözüm arzusu çok yüksek ve siyasiler buna cevap verme durumunda. Türk siyasileri buna cevap verebildikleri oranda siyasi desteklerini artırabilirler. AK Parti bu toplumsal çözüm iradesini okudu ve buna göre adımlar atıyor. Ben bu toplumsal iradenin yüksek talebini çok önemsiyorum.

'ÖCALAN MERKEZ AKTÖR'

- İktidarın kararlılığına rağmen, bazen de yine hükümet tarafından seslendirildiği gibi, bir muhatap bulma sorunu var. Kendi içinde bölünmüş görünen, silahlı çözüm isteyenler ile ılımlıların uzlaşamadığı Kandil, Kandil güdümünde olmakla suçlanan BDP, farklı bir yapıdaki Avrupa kanadı ve İmralı. Burada Öcalan’ın öne çıkartılması, bir anlamda muhatap yaratmak için de pratik bir çözüm olarak mı görülüyor. Bu farklı muhataplar içinde baskın olan sizce kimdir?

Öneş: Muhataplık konusuna bir açıklık getirmek lazım. Benim okuduğum, doğru olduğunu düşündüğüm, hep savunduğum konu şudur; gerçek muhatap Türk milletidir. Nitelikli demokrasiye kavuşamadığımız için Kürt meselesini çözemiyoruz. Kürt meselesini çözemediğimiz için sonuç olarak PKK silahlı hareketi ortaya çıktı. Temel sorun nitelikli demokratikleşme hedefleri içerisinde, evrensel değerlerle şekillenmiş bir demokratik sisteme kavuşmaktır. Demokratikleşme çabası içerisinde Kürt meselesi çözülecektir. Etnik temele dayanmayacak, inanç farklılığına öncelik vermeyecek, herhangi bir kültürel farklılığa öncelik vermeyecek, eşit vatandaşlık kavramı içinde olacak bir anayasaya ihtiyaç var.

Öcalan’ın muhataplığı veya diğer PKK aktörlerinin muhataplığı, Kürt bölgesel yönetimiyle işbirliği, ABD ile işbirliği gibi konular silahsızlandırma meselesi içinde çözüm için ortaya çıkan konulardır. Burada Öcalan, öncelikli konu silahsızlandırma olduğu için, önemli aktör olarak karşıya çıkıyor. Öcalan, merkez aktördür. Bunu doğru bir yöntem olarak görüyorum çünkü Türkiye’de PKK’nın etkilediği kitleler üzerinde Öcalan’ın önemi öncelikli, hatta Kürt siyasi için de, manevi değerleri yüksek tanımlanan bir konuma sahip. Burada Öcalan kitleleri etkili şekilde yönlendirme kabiliyetine sahip. Öcalan’ın Kandil üzerinde veya Avrupa üzerinde veya bazı farklı gruplar üzerinde etkisi tartışılabilir, bu gruplar tarafından tavırlarla karşılanabilir fakat önemli olan kitlelerin bakışı. O nedenle Öcalan’ın seçimi önemlidir. Öcalan’ın üzerinden Kandil ve Avrupa ile görüşmeler yaparak netice almak daha mümkün. Öcalan, meseleye Türkiye’lilik içinde bakıyor Türkiye içinde çözüm arıyor bu da önemli.