Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Avni Engüllü

şair, yazar, gazeteci

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
Avni Engüllü
Avni Engüllü
şair, yazar, gazeteci 
Makedonya Türk Edebiyatı


1947 yılında Makedonya’nın Üsküp şehrinde doğdu.
Makedonya Cumhuriyeti’nde Türkçe yazılan edebiyatın oluşumuna katkı sunan, bu edebiyata renklilik ve çokseslilik kazandıran 1970’ler kuşağından sayılmaktadır. 

Edebiyatın asırlarca önem gördüğü tarihi şehir Üsküp’te, şiir ve öykü dalında ürün vermektedir. Yazdıkları değişik dergi ve gazetelerde yer aldı. TC Kültür Bakanlığı’nın Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi’nde kendisine yer verildi.

1997 yılında T.C. Diyanet Vakfı’nın Balkan Ülkeleri ve Kıbrıs şairleri arasında Naat yarışması’nda yazdığı NAAT’la birinci oldu.

Makedonya Yazarlar Derneği ve PEN üyesidir. 

Makedonya’da düzenlenen dünyaca ünlü Struga Şiir Akşamları şiir festivalinin iki dönem konsey üyesiydi. Ayrıca gerek Makedonya Yazarlar Birliği, gerekse Struga Şiir Akşamları ödül kurullarında üyelik yaptı. Makedonya Yazarlar birliği ve Makedonya PEN’inde değişik görevlerde bulundu. Halen Makedonya Pen Merkezi Yürütme Kurulunda üyedir

Gazetecilik alanında da ün yapmıştır. 1968 yılında Makedonya Devlet Radyosu’nda kadrolu olarak başlattığı gazeteciliği ile Makedonya radyoculuğunda bilinen bir ad oldu. Radyo gazeteciliğindeki branşı belgesel yayınlar olmakla, gazeteciliğin diğer alanlarında da ürün verdi. Özellikle gezi programları hazırladı, tiyatro ve edebiyat eleştirmenliği yaptı. Radyo Dram ve Çocuk Radyo Dramları çalışmalarıyla radyoculukta ayrı bi dalda cciddi çalışmaları oldu. Radyoda Kültür Sanat Eğitim ve Bilim Bölümü başkanlığı, Genel Program Koordinatörlüğü, Radyo Konseyi Üyesi görevlerinde bulundu. Radyo yapımcılığında hazırladığı programlarla birkaç sefer ödüllendirildi. Gazetelerde yaptığı köşe yazarlığı halen devam etmektedir. 

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu ve Makedonya Gazeteciler Birliği (MGB) üyesidir. 

A.Engüllü Makedonya’da siyasi ve kültür faaliyetlerinde de bulunmaktadır. 

Makedonya’da Türkler arasında ilk resmi siyasi teşkilatlanma anlamına gelen Türk Demokratik Birliği adlı siyasi derneğin kurucularından olup, bu derneğin genel sekreterliğini, daha sonra genel başkanlığını yaptı. Aynı derneğin partiye dönüşmesi çalışmalarını yönetti ve Türk Demokratik Partisi adı altında kurulan partinin kurucu başkanıydı. 

Yeni Yol Kültür Sanat Derneği, Orhan Veli Kanık Yazın Oyun Topluluğu, Makedonya Türk Kültür Merkezinin başkanlığını yaptı. Makedonya İslam Birliği Meclisi (MİB), daha sonra MİB Meşihatı, Ondan sonra da MİB Meclisi Şura üyesiydi. Arada Üsküp Müftülüğü üyesi ve bir dönem aynı müftülüğün Vakıflar Kurulu başkanıydı. 

1991 Yılında Makedonya’da kurulan ve önce Bosna, sonra Kosova ve daha sonra da Makedonya iç savaşında özellikle mültecilerin barındırılmasında katkısı olan El Hilal Yardımlaşma Teşkilatı’nın kurucularından olup, 12 yıl Teşkilatın başkan vekilliğini yaptı.

2007 yılında kurulan ve Türkiye kökenli olan bir Üniversitenin mütevelli heyeti üyesidir.
Toplumsal ve kültürel hayatta bir çok ödül ve takdire layık görülen Avni Engüllü şu anda emeklidir. Evli, ikisi kız, biri oğlan üç çocuk babasıdır. 

2024 yılında Ankara'da vefat etti. Karşıyaka Mezarlığı'na gömüldü.

ESERLERİ:

İlk (şiirler,1972), Söğütaltı (hikayeler,1974), Mete (çocuk şiirleri,1983), Dört Mevsim (çocuk şiirleri,1984), İn Misin Cin Misin (şiirler,1985), Yarı Kalan Düşünceler (nesir şiir,1994), Demet Demet (yayınlanmış kitaplardan seçmeler,1995), Yarı Kalan Mısralar (nesir şiir,2004). Ayrıca Makedonya’da Türkçe eğitim yapan ilkokullar için Türkülerle Büyüyelim ilk Türkçe müzik dersi kitabını Ramadan Şükrü ile beraber hazırlayıp yayınladı.




MAKEDONYA TÜRK ŞİİRİNDE ATATÜRK
Avni ENGÜLLÜ, araştırmacı-yazar

Makedonya Türk şiirinde Mustafa Kemal Atatürk’ün konu edildiği, ona adanmış şiirlerin azlığından-çokluğundan söz etmenin gereksiz olduğunu gösteren başlıca kanıt, bu şiirlerden bir kitap dolusu bir seçmeliğin rahatça yapılabileceğidir. "Makedonya Türk Şiirinde Atatürk" denince, bunun birçok yanıyla değerlendirilmesinin bir gereklilik olduğu da bellidir. Öyle ki, Makedonyalı Tür şairlerinde Atatürk’ü konu edinen, ona, yapıtına adanan şiirlerin sadece bulunduğunu anmakla yetinmek doğru olmaz. Buradan giderek de, konuya daha değişik bir yönden yanaşmayı doğru bulduk. 

Atatürk’ün bir halk ya da halkçı devrimi gerçekleştirdiği dönemde, Türkiye’de cumhuriyetin boy gösterdiği yıllarda, böylesi halkçı yönetimlerden yoksun olan ülkelerin sayısı da az değil. O yıllarda, bu ülkeler arasında içine Makedonya’yı da kapsayan Krallık Yugoslavya’nın da bulunduğu bilinen bir gerçektir. Yugoslavya’da Türk olmayan aydınlar arasından çıkan kalem erleri, Atatürk’ün yapıtını kendi ortamlarında dile getirip değerinden söz ediyorlardı. Onun yapıtında, insanlığa yeni çevrenlerin açıldığını gören, o dönemin Yugoslavya’sında yaşayan öteki ezik halklar arasında Türkler de bulunuyorlardı. Onlar ana ülkelerinde yenileşmeyi içten yaşayarak, bu yenileşmeyi aralarında dile getirmek gereksinimini de duyuyorlardı. 

Her ulusta şiire bir bağlılık sezilmektedir. Şiirle duygularını daha rahat, daha içeriksel açıklanabildiğinden olacak ki, böylesine durumlarda onlar şiire baş vurmaktalardı. Şiire olan bağlılıksa Türklerde biraz daha büyük olsa gerek. Bu, onların şiirle geleneksel bir bağ içinde olduklarından ileri geliyordu her halde. 

Nedir ki, hakların ciddi olarak kısıtlandığı bir dönemde, Türk halkı kendi dilinin yitirilmemesini, özellikle halk yazını türünden örneklerle sağlıyor. İşte bu yıllarda konumuzun işlenmesini kolaylaştıran, az da olsa, kimi yazın örneklerine rastlıyoruz. Yugoslavya ve dolayısıyla bu sınırlar içinde bulunan ama adı anılmayan Makedonya'da Türk halkı, Türkiye’nin kurtarıcısının dünyada, özellikle balkanlarda, toplumsal yaşamaya yeni bir soluk getireceğine inanıyordu. Bundan olacak o, bunu şiirleştirip türküleştirmeye çalışıyor: 
"... Anadolu mert yeridir 
Kemal Paşa rehberidir 
Ordumuz da nam kazandı 
Çünkü anın her yeridir.
İstihkâmın içi derin 
Kurşun yağar karın karın 
Biz kurşundan çekinmeyiz 
Kader ne ise bulur yerin.

Pek şanlıyız, 
Pek namlıyız... "
Yayın etkinliğinin gerçek bir yönde gelişmemesi, yayınlanan gazetelerin bir yandan hiç denecek kadar az oluşu, öte yandan o zamanki kralcılığı önde tutan partilerin bir bakıma yayın organlığını yapmaları, halk arasında doğan bu şiir örneklerinin kaydını önlemiştir. Bu dönemde ilginç bir şey daha görülüyor. Atatürk devrimi yalnızca bura Türkleri arasında değil, özgürlükçü öteki halklar arasında da seviliyor, övülüyor. Atatürk’ün başlattığı kurtuluş savaşı, özgürlük severlerce Boşnakça söylenen bir destanda şöyle dile getiriliyor. 
"...Ovog lijeta petoga nisana 
Ferman stiže Mustaf’e Kemala, 
Ethem Paši na grčkoj granici
Nek su hazur svi danas vojnici.
U subotu jedanaest sahati 
Valja nama, deco, napisati 
Ko pogine na dugu mejdanu 
Nek halali Mustafu Kemalu
Kemal njega zaboravit neče
Dok se sunce oko zemlje kreče..." 
Aynı dizeleri, anlamını koruyarak şöyle Türkçeleştirebiliriz. 
"...Yunan sınırında Ethem Paşa’ya ilk elden 
Ferman ulaştı Mustafa Kemal’den,
Bu yılın Nisan ayının beşinde
Hazır olmalı erler, savaş eşiğinde.

Günlerden cumartesi, saatin onbiri
Bize saldırmak düşer, çocuklar, ileri,
Savaş meydanında şehit düşecek olanlar 
Mustafa Kemal’e hakkını helâl etmeli onlar 
Dünya etrafında güneş döndükçe 
Kemal de unutmaz onları, bunu bildikçe... "

Bu dilde buna benzer örneklerin daha da bulunduğuna inanmaktayız. Her nasıl olursa olsun, tarih buralarda yaşayan halkları birbirine kardeş etmiştir. Tarihçiler çıkar, bunu bir başka bir biçimde göstermeye çalışabilirler, oysa halk, bunu yapmacık bir davranış olduğundan içine sindiremez. Bunu bir destandan alınmış dizelerle de örneklemeye çalışalım. Boşnak dilindeki şiire yakın bir içerikte, bir de Arnavutça destan var. Arnavut halkının söylediği bu destanda da Atatürk’ün yapıtı şiirleştirilmektedir: 
"...Emën të ri pashës ja ka vue
Emën të ri ni emën te madhë
Heu, ju vu emnin Mustafa Qemalë... ej.
Të shtat kralat në kom jan çue
Me Qemalin dona me luftue!...

Mir Qemali na u ngrit në kom,
Kush osht turk me din me imon-e
Çeksaj rendi ka me u ngrit në kome
Heu, sot t’hakatje për vatone, ej... "
Aynı dizeleri yine anlam bütünlüğüyle şöyle Türkçeleştirebiliriz:

"... Yeni addır verdik bizler paşamıza
Öyle yenice, uluca bir ad behey,
Hey, Mustafa Kemal adını taktık, hey.
Ayağa kalkmıştı yedi kral giderek, 
Kemal’le savaşa hazırız, diyerek.
İyi ki Kemal ayaklandırdı bizi, 
Türk olan herkese, diniyle imanıyla
Ayağa kalkıp baş kaldırma zamanı ,
Hey, yurt uğruna çaba sunmanın anı... "

Burada bir örneğin daha verilmesi herhalde yerinde olur. Yine arnavutça olarak bir dörtlük var.
Rnoftë Mustafa Qemal Pasha
Me m’ja e me vjetë!///
I punoftë krejtë m’let’
N'gur' e dru e bjeshkë t'shkretë!!!
(Fahriye Spahiu, 1912-1980)
Bunu Türkçe olarak da verelim:
Yaşasın Mustafa Kemal Paşa
Binlerce yıl yaşasın o...
İşgüzar olsun milletin
Taş ağaç çatlasa şu kara dağda.

Bunun ezisini dinlerken SAKAYA MARŞI’nın ara nağmesini hatırlayacaksınız:

Yaşa Kemal Paşa
Sen binler yaşa
İsmin yazılıdır
Dağ ile taşa...
Burada metinleri de karşılaştırdığınızda yakınlığı görmüş olacaksınız.

Bunları sergilemeyi, Makedonya Türk şiirinde Atatürk konusunun nasıl bir temele dayandığını açıklamak açısından uygun görüyoruz. Kendi dilinde yaratan Türk halkının yaratılarına koşut olarak, öteki milletlerin de halk yaratıcılığında olup bitenleri izlemek olanağına iye olan bura Türkleri, kendi şiirinde Atatürk konusunu daha sağlam işleyebiliyor, daha soluklu dizeler vermeye halk yaratıcılığında destek buluyor.

Krallık Yugoslavya sonrası doğan ve artık Makedonya'yı kendi adıyla anılmasına imkan tanıyan Federal Yugoslavya’da bununla Makedonya'da da yeni bir oluşum ile karşı karşıyayız. Bazı yönleriyle kısıtlı olsa da her halka birçok hakkın tanınması, yeni gelişmelere yol açıyor. Bu imkanlardan faydalanan bura Türkleri, bu topraklarda kültürel yönden de kalkınmasını başlatıyor. Bu kültürel kalkınma süreci içerisinde, kendi yazınının güçlü bir yönde sürdürülmesini de yaşıyor. Buradan giderek, Atatürk konusunun köklü bir biçimde işlenmesi, Türk şiirinin serbestçe solumağa, yaşamaya başladığı andan sonra geliyor. Burada bir başka yanı da anmalıyız. Makedonya Türk şairleri dışında, halktan, aydınlar arasından olan bireyler de Atatürk’e duydukları yakınlıklarını, saygıyı belirtmede şiire başvurmuştur. Kendilerine bir an olsun ozan demedikleri halde, çok iyi bir dille Atatürk’ü şiirleştirmek deneyinde bulunmaktadır bu bireyler. Bu kesimde olan şiirleri örneklemekte bir şiire başvuruyoruz: 
"...Devrim ilkesi
Yüzyıllarımızın örneksel kuramı 
Zamandizinsel çözümü uygarlığı
Olguculuk özeli 
Devrim ilkesi 
Kuramıdır olguculuk 
Olgucu dünyanın 
Dünya görüşü olguculuğu 
Atatürk’ün
Özgürlük temelleri sağlam... " (Vefki Hasan: Ölümsüz İlke)

Bundan ötürü Makedonya Türk Şiirinde Atatürk denince, değerlendirmeler yapıldığında, bu kesimde yazılanlar bu şiir bütünlüğü dışında tutulamaz. Bu örnekler Atatürk şiirini bütünleştirip tamamladığı gibi, Türkler arasında Atatürk’ün gerçek yerini görmeyi de kolaylaştırıyor. 

Makedonya Türk şiirinde Atatürk’e adanan dizelerin temelinde iyi bilinen bir başlangıç noktası vardır. Bu, sözü edilen şiirin çiçek açmaya başladığı ilerlemede bura gerçeklerine dayanan düşünceden hareket etmesi demektir. Bu yönden bu şiir, Atatürk gerçeğini, yenileşmeyi yaşadığı ortamdan bakarak görmektedir. Atatürk örneğinin sevilmesinin bir özelliği de buradan ileri gelir.

"...Vaktiyle barut fıçısı denen yurdum
Boğazlar hastası gibi geçti cenklerden 
Özgürlük ve insanlık kalbiyle yedeksiz
Sevdirdi bizlere Atatürk örneğini... " (Şükrü Ramo: Atatürk anısı)

Böylesine bağlarla yazılmaya başlayan Makedonya'daki Atatürk şiirinde, buralardan ana ülkeye gönderilen selamlar seziliyor. Bu selamlar, bağlılığı güçlendirdiği gibi, yakınlaşmanın arttırılması arzusunu da dile getiriyor:
"...Burası Makedonya-Manastır kenti
Anıyor Atatürk’ü şadırvan ve Dragor ... "(Şükrü Ramo: Atatürk anısı)

"...Burası Üsküp kenti, dostluk aşığı 
Kabarıyor ortasında Vardar suları, 
Selam gönderiyor selam Haliç şevkine 
İstanbul anlında Atatürk sevgisine... " (Şükrü Ramo: Atatürk anısı) 

Bu selam herhalde bir merhabadır. Merhaba ise selamların en büyüğü, en içteni. Türk halkı Atatürk’le tekyürektir, insanlığa merhaba diyen bu selamla... Bunu sezerekten de kendi ortamından, Atatürk’e onun adına da dünyaya bir merhaba demeye gerek duyarcasına selamı seziliyor ozanın. 

Tarihte Atatürk’le buluşmak raslantı mıdır yoksa bir gereklilik mi? Nedir Atatürk’e tarihsel büyüklüğü veren öğe. Yaşadığı dönemin insanının derdini anlamak kolay şey değildir. Çünkü anlamak, o derde çare bulmak anlamına gelir. Bu çareyi bulmaksa herkese nasip olmaz. Yaşadığı dönemin koşullarını değerlendirmesini bilen kişi, çareyi bulabilecek kişidir. Tarihte böyle kişilere ender rastlanır. İşte bundandır, böylesine kişilerin tarihten doğduğu düşüncesinin Makedonya Türk Şiirinde ileri sürülmesi
"... Seni tarih doğurdu dertli dünya anlında 

Seni tezat yarattı yeni gün rüzgarında... "(Şükrü Ramo: Atatürk eseri)
Bu tarihsel doğuşun yine bir nedeni olsa gerek. Şair bunun farkındadır. İnsan, özgürlük güneşi altında yaşamayı hak eden varlıktır. Bunu bildikçe barış kubbesi altında insanın özgürce yürüyebileceğini kabullenmek, bu ışığı yakmak, yakabilmek anlamına gelmektedir

"...Doğdun büyütmek için güneş altında insan 
Yaktın yaşatmak için barış içinde ışık... " (Şükrü Ramo: Atatürk eseri)
Rengini ana topraktan alan, bu yüzdeki gözlerden dikilen o bakışlar çağlayan bir kişiliği göstermektedir. Bu kişilik doğal bir desteğe iye kişiliktir. Çünkü varını yoğunu özgürlük güneşinin parıldamasına adamıştır: 

"...Yüzünün rengi buğday rengi gibi ana topraktı
Bakışlarının dikliği bir ok gibi, ulu ırmaktı... " (Nusret Dişo Ülkü: Ağıt)
"...Atatürk’ü sayan özgür bahar güneşi 

Bakıyor uzaklardan savaş izlerine... " (Şükrü Ramo: Atatürk anısı)
Savaş dedikçe bir kurtuluş savaşının başlatılması akla düşer. Kurtuluşu dilemek, kurtuluş savaşına katılmaktır. Kurtuluş savaşına katılmak, Atatürk’ü izlemektir. Devinimin bir başlangıç noktası var. Aslında o, devinimin gerçek başlangıç noktası, Atatürk’ün kişiliğinin oluşmağa başlamasındadır. Oysa Türkiye kurtuluş savaşının bir başlangıç noktasının Atatürk’ün Bandırma vapuruyla İstanbul’dan ayrılmasında olduğunu da vurgulamak ister. Sonra bu devinim büyüdükçe büyür, geniş kapsamlı yaygınlık kazanır: 

"...Samsun’a ayak basmanla başladı ya aydınçağı 
Boydan boya çiçeğe durdu kırcan Anadolu... " 

(Suat Engüllü’nün Doğumunun 100’üncü yılında Ata’ya) 
"...İnönü Sakarya Dumlupınar 
Akdeniz’e yayılan haykırışlar... " (Avni Engüllü: Sonsuz Onur Tükenmez

Güvendir Her Türk’e, İnançla Bağlanmak Atatürk’e)

Şiirlerinde Atatürk’e yer veren Makedonyalı Türk şairler, onu ve onun düşüncesini betimlemekte yer yer simgeseldir. Ama soyut değildir. Rahatlıkla anlaşılır anlatmak, söylemek istedikleri. Atatürk’ün başlattığı devinimin sonunda, artık barışın büyümesi görülür. Ozanımız burada insancıllığı sezer: 
"...Boğazdan Kars’a candan insancıl insancıl gülen
Gözlerinde barış kutsal bir ışıktır büyüyen... " 
(Suat Engüllü: Doğumunun 100-üncü yılında Ata’ya)
Onun büyüklüğünü devrimsel gücünde görmektedir ozan. Bu gücün etkisinin uzun soluklu, uzun ömürlü olacağını dile getirir üstelik...
"...Güçlü ayaklarında taşımıştı 
Devrimsel gücünü 
Enginlere doğru uzanan yollarda... " (Sabit Yusuf: Ata)
Atatürk insancıl dev bir devrimcidir. Onun insancıl oluşu, insancıl bir devrimin başında bulunuşu, haksızlıklara karşı olduğunu gösteriyor. Bunu da ozan dile getirmeye çalışıyor dizelerinde. 
"...Haksızlık denen alışkanlık yoktu
Onun gözünde... " (Sabit Yusuf: Ata)

Atatürk’ten insanlık sevgisi evrene yayılır. Onun evrenselliği devrim gücünden ileri gelir. Bu güç ise onun iç dünyasından türküleşip bayraklaşır. 
"...Türkü yayıldı sözlerinin devrim gücü 
Yeni evrenler doğdu sımsıcak sevgi dolu... "
(Suat Engüllü: 

Doğumunun 100’üncü yılında Ata’ya)
Atatürk’te, Atatürk’çülükte ilginç bir öğe var: Eskiden buralarda etkisi olan sosyalist öğreti içinde ulusçu demenin anlam itibariyle onun dışında bir anlam taşıdığını sezmemek olasıl değil. Onun ulusçuluğu, her şeyden çok bir halkçılık anlamına denk gelir. Bu ulusçulukta başka ulusu sevmemek anlamı yoktur. Bunun tam karşıtı olarak, o her Türk’ün barış sever olmasını, dünya uluslarının bir bütünlüğü oluşturması gereğini vurgular. Hatta çağdaş dünya uygarlığının bütünlüğü içinde her Türk’ü görmek istediğini bir yerde şöyle belirtir: “Türkler bütün uygar ulusların dostlarıdır. Memleketler çeşitlidir, ama uygarlık birdir ve bir ulusun ilerlemesi için de bu biricik uygarlığa katılması gerekir. Böyle bir düşünceye dayanan ülkü, aslında yarına doğru yansıyan bir ışıktır. Bu durumdaysa cumhuriyet bir ulunun, bir büyüğün Türk ulusuna armağanıdır. O, Ulu Atatürk’tür. O armağan, koca bir eserdir: 
"...Günün yarına umut Atatürk eserisin... " (Şükrü Ramo: Atatürk eseri)

Makedonyalı şair tarafınca bunlar ileri sürülürken, Atatürk’ün eseri Cumhuriyetin Türk milletine hediyesi olduğu dile getirilmek istenir. Atatürk’ün Türk milletinin ulusu olarak görüldüğü, ona o gözle, o saygıyla bakıldığı anlatılır hep. Burada da bu eserin yarına doğru yaşamasından, umutu oluşturduğundan söz edilir. Atatürk bunu nasıl yaptı? Her halde milletine milli değerlerine bağlı kalarak, bağlı olduğunu kanıtlayarak. Milli değerleri korumak gayesiyle yaptı her halde. Bu konuyu da şair gözden kaçırmıyor. 
"...Dede Korkutları, 
Köroğluları
Deli Dumrulları
Pir Sultanları, 
Karacaoğlanları 
Yunus Emreleri 
Kaygusuz Abdalları 
Alıp 
Karanlık her 
Köşe-bucağa 
Çocuk gözlü
Birer güneş 
İndirdi
Kemal 
Atından... " (İlhami Emin: Mustafa Kemal)
Atatürk eseri olan Türkiye’nin öyle kolayca doğmadığının farkındadır şair. Aslında en değerli şeylere ulaşmakta aşılacak yollar en çetin yollardır. En sarp kayalı yollardır. Dikenli yollardır. Hele hele ana yurdun bütünlüğünü korumak, bu bütünlüğün adını verip, dünyaya duyurtmak kadar zor bir iş yoktur her halde. Türkiye'nin de doğuşu öyleydi: 
"...Ferhat uyandı bundan 
Ve de 
Bayrak-bayrak 

Dalgalanan 
Yüzlerce 
Yalçın 
Kayadan 
Fışkırdı 
TÜRKİYE! " (İlhami Emin: Mustafa Kemal)
Makedonya Türk şiirinde Atatürk’e adanan şiirlerin yazılış tarihlerine önem verirsek, bunların genelde Kasım ayına rastladığını göreceğiz. Dahası Atatürk’e adanan şiirler 1970’li yıllarda yoğunluk kazanmış olduğunu gösterir. İçeriğe indiğimizde ise şiirlerden çoğunun Atatürk’ün ölümü dolayısiyle sunu olarak yazıldığı gerçeğine varacağız. Burada, onun yokluğundan doğan üzüntünün yaşandığı anlarda da Atatürk’e bağlılık düzeyi gösterilmek isteniyor:
"...Yalnız gökler mavi değil, gözlerin de maviydi 
Yalnız orman gür değil, kaşların da gürdü
Masmavi göklerde bir güneş pırıl pırıl parıldardı
Gür ormanlarda bir anaceylan için için ağlardı..." 
(Nüsret Dişo Ülkü: Ağıt)

Pek doğal Atatürk sadece acıyla anıldığı Kasım ayında Makedonya Türk şiirine konu olmadı. Onun diğer fırsatlarda da yazılıp, içine sığdırılabileceği kadar şiirlerde yer aldığı rahatlıkla söylenebilir. Burada sığdırabileceği kadar dedik, aslında Makedonya’lı Türk şairler Atatürk’ün, Atatürk eserinin bir şiire sığdırılamıyacağının farkında olan kişilerdir. Bundandır Atatürk’e şiir adamış bir şair tek şiirle kalmamış, söylemek istediklerini yazdığı yeni şiirlerine sığdırmaya çalışmıştır. Dahası, Makedonya’lı Türk şair bir büyüğe şiir yazmakta her şeyi anlatamama tehlikesiyle yüzyüze bulunduğu bilinci içindedir. Boşlukları yeni şiirlerin yazılmasıyla doldurma girişimiyle her halde buradan kaynaklanmaktadır. 

"Makedonya Türk Şiirinde Atatürk" konusunu daha değişik yönlerden de ele almak mümkündür. Ancak bu fırsatta bukadarla kalmayı zorlayan zaman denen mesele yüzünden konuyu burada kapatmak mecburiyeti içindeyiz. Burada önemli olanı, Türkiye’den 800 kilometre uzak olmasına rağmen, Makedonya Türk şiirinin, Makedonya’lı Türk şairin Atatürk konusunda sağır kalmamasıdır, dilsiz kalmamasıdır.