Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Arzu Enver Sadıkoğlu

Enver Paşa’nın Torunu

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
Arzu Enver Sadıkoğlu
Arzu Enver Sadıkoğlu
Enver Paşa’nın Torunu

1955 yılında doğdu. Dedesi Enver Paşa’yı hiç görmedi. Babası Ali Enver’le birlikteliği de uzun sürmedi. 1939 yılında Naciye Sultan’ın bir akrabasının araya girmesiyle Enver Paşa’nın eşi ve çocuklarına (Türkan, Mahpeyker, Ali) Türkiye'ye dönme izni verildi. Babaları ismi Enver'i soyadı olarak kabul ettiler. Arzu Enver, kocası Aslan Sadıkoğlu’nu da erken kaybetti. Eşi, evliliklerinin 18’inci yılında kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. 


HAKKINDA YAZILANLAR

'Atatürk'ü Çanakkale'ye gönderen dedemdi' 
Zaman 15.01.2006 
Osman İridağ

Tarihin değişkenliğini en iyi anlatacak örneklerden biri de Enver Paşa olsa gerek. 
Kurtlar Vadisi’nin mahkeme sahnesinde de Polat Alemdar tarihin kendilerini nasıl yargılayacağını anlatırken “1907’de eşkıya, 1908’de hürriyet kahramanı, 1915’te büyük devlet adamı ve 1923’te vatan haini olan Enver Paşa ile ilgili hangisi doğru?” diye sormuş ve “Tarihe nerden bakarsanız gerçek odur.” demişti. İkisi de 1881 yılında doğan Enver Paşa ile Atatürk’ün yürüdüğü yol, Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar aynı çizgide devam etmişti. Asker ve devlet adamı olarak basamakları daha hızlı tırmanan Enver Paşa, Çanakkale Savaşı’nda ordu komutanlığı yaparken Atatürk Anafartalar Cephesi’ni savunmuştu. İkili, Meşrutiyet’in ilanında, Balkan Harbi’nde, Trablusgarp’ta birlikte savaşmıştı. Bunların çoğunda ise rütbe olarak üstün olan Enver Paşa idi. Tarih kitapları Enver Paşa için hayalperest, maceracı derken, Atatürk’ün gerçekçi ve akıllı olduğunu anlatır. Kaybedilen savaşlarda sorumluluk Enver Paşa’ya yıkılırken kazanılan mücadelelerde onun adı geçmez. Başta dedik ya tarihe nereden bakarsanız onu görürsünüz. Bugüne kadar hep Enver Paşa’ya 1923 gözüyle baktık. Yani hain olduğunu okuduk. Peki gerçekten öyle miydi? İdealleri uğruna 41 yaşında hayatını feda etmeyi göze alan Enver Paşa bir hain miydi; yoksa vatanperver mi? Özellikle son yıllarda tarihçiler arasında farklı görüşler ortaya çıkmaya başladı. Kimine göre o hâlâ hain, kimine göre ise kahraman. Okullarda dedesinin hain olduğunu okuyarak büyüyen torunu Arzu Enver Sadıkoğlu’yla Enver Paşa’yı konuştuk. Bugüne kadar “Konuşsam da kimse dinlemeyecek, anlamak istemeyecekti.” gerekçesiyle susan Arzu Sadıkoğlu, dedesiyle ilgili bildiklerini anlattı. Baştan belirtmekte fayda var. Arzu Sadıkoğlu, söylediklerinin bir kısmının duygusal olabileceğini kabul etse bile çoğunun belgesi olduğunu belirtiyor.
 
Enver Paşa’nın oğlu tarafından tek torunu Arzu Enver Sadıkoğlu, dedesinin Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk’e defalarca “Gerekirse bir er olarak yardıma hazırım.” şeklinde mektup yazdığını söylüyor. Enver Paşa’nın yurtdışına kaçmak zorunda kaldığını hatırlatan Sadıkoğlu şöyle konuşuyor: “Önce Rusya’ya gitti, Bolşeviklerle pazarlık yaparak Anadolu hareketine silah desteği aradı. Kurtuluş Savaşı’nı yönetenlere mektup yazıp her türlü desteği vereceğini, asker gönderebileceğini, gerekirse er olarak cephede savaşabileceğini belirtti. Ama kimse onun mektuplarına cevap yazmadı. Bunlar dedemden kalan mektuplarda var ve hepsi yavaş yavaş açığa çıkacak.” Böyle yapılarak Enver Paşa’nın yok sayıldığını düşünen Arzu Enver’e göre Atatürk’ün etrafındaki bazı insanlar, ikisinin arasını bozmakla kalmadığı gibi dedesine de hain damgası vurmuşlardı. Atatürk ile Enver Paşa’nın uzun yıllar yol arkadaşlığı yaptığını, Trablusgarp’ta, Balkan Harbi’nde, Birinci Dünya Savaşı’nda, Çanakkale’de aynı safta yer aldıklarını söyleyen Arzu Sadıkoğlu, ikisinin rakip gösterilmesine anlam veremiyor: “Mustafa Kemal büyük bir kahraman; ama benim dedem de öyle. Birbirlerine çok benzedikleri için ister istemez rakip hale getirildiler.” Atatürk’ün kendisinin öyle düşünmese bile çevresinin Atatürk’ü kahramanlaştırmak için Enver Paşa’yı hain ilan ettiklerini ifade ediyor Arzu Sadıkoğlu. Mustafa Kemal’in anılarında Enver Paşa ile ilgili satırların yer almamasını ise, “Belki hatırlamak istemiyordur, belki de onunla yaşadığı dönemlerde hoşuna gitmeyen şeyler olmuştur. Ya da dedemin fazla sivrilmesinden rahatsızdır.” şeklinde yorumluyor. 

Balkan Harbi ve Birinci Dünya Savaşı gibi yenilgiyle sonuçlanan savaşlarda dedesinin rolünü anlatanların Trablusgarp ve Çanakkale’de onu yok saymalarına anlam veremeyen torun Sadıkoğlu; “Kazanılan savaşlarda dedemin ismini yazmıyorlar, çünkü oralarda kahramanlık destanı yazıldı. Çanakkale’de orduların komutanı Enver Paşa’dır. Atatürk’ü oraya gönderen dedemdir. Kurtuluş Savaşı’nı yapan askerlerin temeli İttihat Terakki’ye dayanır. Trablusgarp’ta beraberdiler, Libyalıların İtalyanlara karşı verdiği mücadelenin tohumlarını atmışlardı.” diyor. 

Sarıkamış’ta 18 bin asker şehit oldu 

Öğretim hayatı boyunca derslerde dedesine hain denmesine çok üzüldüğünü, için için ağladığını söylüyor Arzu Sadıkoğlu: “Vatan haini diyenlerin onun askerî tarafını, kahraman tarafını ortaya koymaması beni çok üzerdi. Oysa Enver Paşa Türk halkına mâl olmuş bir kahramandır. Ve ben bunu insanlara anlatamamanın acısını uzun yıllar yaşadım.” Sadıkoğlu’na “Madem kahramandı neden Sarıkamış felaketinde o vardı ve neden Birinci Dünya Savaşı’nda Almanların yanında bizi savaşa sokarak felakete sebep oldu?” diye soruyoruz. Bunların da doğru olmadığını söylüyor. “80 bin-90 bin diyerek rakamlar abartılıyor.” diyen Sadıkoğlu şöyle konuşuyor: “18 bin askerimiz şehit oldu Sarıkamış’ta. Bu operasyon anlatıldığı gibi hatalı değildi. Askerî uzmanlarla da konuştum. Harekatta hiçbir hata olmadığını, kumandanların dedemin emrini dinlemeyerek harekatın uzamasına neden olduklarını, bunun da beraberinde felaketi getirdiğini söylediler.” 

Almanların yanında savaşa girmek hezeyanla alınan bir karar değil 

Arzu Sadıkoğlu, Birinci Dünya Savaşı’nda oldubittiye getirildiğimiz tezinin de doğru olmadığını iddia ediyor: “Gerek İngiltere, gerek Fransa ile masa başında, vasıtalarla ya da bire bir görüşmeler yapıldı. Hiçbirinden istenilen sonuç alınmadı. İngilizler görüşmeleri sürdürmeyi kesti ve bizi ortada bıraktı. Mecburiyetler karşısında Almanya ile beraber savaşa girdik. Ama bu hezeyanla, aniden verilen bir kararla yapılmış bir hareket değildi. Politik ve siyasi nedenli olayların doğurduğu sonuçtu.” 

Ermeni soykırımı iddialarını da reddediyor Enver Paşa’nın torunu. 

O dönemde yaşananların tamamen insanların bir yerden diğer yere nakli olduğunu belirtiyor: “Bölgede isyanlar oluyor ve iki taraf arasında çatışma kaçınılmaz bir noktaya gidiyordu. Kaynağın kurutulması için tehcir gündeme geldi. Ama bunu katlederek yapmadılar. Kolay olanı tercih etmediler yani. Hep belli bölgelerden insanlar nakledildi. Sorun olmayan şehirlerde böyle bir şey olmadı. Bugün hâlâ İstanbul’da binlerce Ermeni vatandaşımız yaşıyor. Enver Paşa soykırım yapmayı isteyecek biri değildir. İnsanlar onun ülkesi için tehlike oluşturursa karşı saldırıya geçen bir askerdir. Bütün bunlar dedemin Talat Paşa ile mektuplaşmasında açıkça yazıyor.” 

Türkistan’da 7 ayrı yerde mezar yapılmış 
Onunla ilgili tarih kitaplarında en çok yer alan maceracı, hayalperest tanımlamaları da torununun içine sinmeyen konulardan biri: “Dedem bir askerdi. Olaylara hep bu açıdan baktı. Politik biri değildi, politik oyunlardan anlamazdı. Kanının ve kalbinin doğrultusunda hareket ederdi. Çok düşünmezdi. Onun için olaylar siyah ve beyazdan ibaretti, belki bu yüzden yaptı bazı hataları.” Enver Paşa, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın ardından Talat ve Cemal paşalarla bir Alman denizaltısıyla ülkeden ayrılmıştı. Abdülmecit’in torunu Naciye Sultan ile evli olan Enver Paşa, eşini ve iki çocuğunu Almanya’da bırakarak Osmanlı’yı içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için Rusya’ya gitmiş, bu ülkede pazarlıklar yapmıştı. Ancak başarılı olamayacağını anlayınca Orta Asya’ya geçerek oradaki Türkleri örgütleyip güçlü bir devlet kurmayı hedeflemişti. Güçlü bir devletin kumandanı olarak da topladığı askerlerle Osmanlı’yı içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmak istiyordu. Yani Turan ülküsünü gerçekleştirmek için Almanya’da kendisine sunulan imkanları reddetmişti. Rusya’da kaldığı dönemlerde birçok kez tutuklanan ve hapis yatan Enver Paşa, sonunda Türkistan’a ulaşmayı ve oradaki beylikleri ayaklandırmayı başarmıştı. Ancak Rusların ani yaptıkları bir baskın sırasında elinde kılıç etrafına topladığı insanların önünde mitralyözlerin üzerine gitmiş ve hayatını kaybetmişti. Arzu Sadıkoğlu’na “bu kadarını ancak hayalperest biri yapar” diyoruz, o ise farklı düşündüğünü söylüyor. Ona göre sadece Enver Paşa değildi bu ülküye inanan, bölgedeki bütün Türkler de Enver Paşa’ya inanmıştı: “Rahmetli Samet Ağaoğlu anlatmıştı. Orta Asya’ya yaptığı bir ziyarette görmüş. 7 ayrı yerde Enver Paşa adına türbe yapılmış. İnsanlar buraya gidip dua ediyormuş. Konuştuğu insanlar dedemin adını duyunca gözyaşı döküyormuş. Çünkü Enver Paşa’nın onları kurtaracağına inanmışlardı.” 

Yurtdışına giderken imkanları olmasına rağmen yanında bir şey götürmeyen Enver Paşa yaptığı resimleri satarak ailesinin geçimini sağlamış. Esaret günlerinde yazdığı mektuplarda ölümünün yakın olduğunu, çocuklarına iyi bakmasını istemiş Naciye Sultan’dan. Oysa daha önceki mektuplarında hep bir gün Osmanlı’yı yeniden kurtarmış olarak döneceğini yazarmış. Karakalem resim çalışmaları yapan Enver Paşa, ünlü Osmanlı ressamı Osman Hamdi’den de resim dersleri almış. Sultan Abdülmecid’in torunlarından Naciye Sultan ile evlenerek damat olan Enver Paşa’nın, bu evliliği gücünü artırmak için yaptığı söylenir. Ancak torunu bunun da doğru olmadığı iddiasında: “Herkes farklı düşünse de büyük bir aşktı onların yaşadığı. Politik amaçlı başlasa bile müthiş bir aşka dönüştü ilişkileri.” 

HAYATINDAKİ 3 İNSANI DA ERKEN YAŞTA KAYBETTİ

1955 doğumlu Arzu Enver Sadıkoğlu dünyaya geldiğinde Enver Paşa’nın ölümünün üzerinden 44 yıl geçmişti. Enver Paşa tek oğlu Ali’nin doğumundan kısa bir süre sonra Ruslar tarafından öldürülmüş. Dedesini hiç görmeyen Arzu Enver’in, babasıyla birlikteliği de uzun sürmemiş. 1939 yılında Naciye Sultan’ın bir akrabasının araya girmesiyle Enver Paşa’nın eşi ve çocuklarına (Türkan, Mahpeyker, Ali) Türkiye’ye dönme izni verilmiş. Babalarının ismini soyadı olarak kabul etmişler. Ali Enver, bununla yetinmeyip subay olmak için Harbiye’ye gitmiş. Uzun süre orduda görev aldıktan sonra girdiği kurmaylık sınavında başarılı olmasına rağmen Enver Paşa’nın oğlu olduğu için kurmaylığı reddedilince istifa etmiş. Yurtdışında bir derede başına taş düşmesi sonucu vefat ettiğinde babasından sadece 10 yaş büyükmüş. (Enver Paşa 41 yaşındaydı). Arzu Enver’in erken kaybettiği üçüncü kişi ise kocası olmuş. Aslan Sadıkoğlu, evliliklerinin 18’inci yılında kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiş.