Aliya İzzetbegoviç (1925)-(2003) Bosna-Hersek Eski Cumhurbaşkanı 1925 yılında doğdu. 24 yaşında ‘İslâmcılık’ suçlamasıyla 5 yıl hapis yattı. Cezaevinden çıktıktan sonra önce hukuk, sonra ziraat fakültesini bitirdi. 25 yıl avukatlık ve bir inşaat firmasında yöneticilik yaptı.
1970 yılında İslâm Manifestosu adlı bir kitap yazdı. Bu kitap 1983'te kovuşturmaya uğradı. 12 Müslüman aydınla birlikte tutuklandı. 1983 yılındaki Saraybosna mahkemesinin ardından Bosna-Hersek'teki İslami hareketin sembolü olarak zihinlere yerleşti. 1950 öncesinde kurulmuş olan Mladi Müslümani adlı örgütü yeniden örgütlemek suçundan 14 yıl hapse mahkum edildi. Mahkumiyetini çekerken, Yargıtay bu cezayı 11 yıla indirdi. 1988 yılında Yugoslavya'nın dağılma süreci sırasında ilan edilen af sonucu özgürlüğüne kavuştu.
Yugoslavya'nın en kötü hapishanesinde "taş kırarak" geçen 6 yılın ardından 1988'de dışarı çıktığında, Bosna toplumu içinde büyük bir karizma sahibi oldu. Mayıs 1990'da Müslümanlar tarafından kurulan Demokratik Eylem Partisi'nin (SDA) genel başkanlık koltuğuna adeta "doğal lider" olarak oturdu.
Bosna'da 1992-1995 yılları arasındaki savaşın önde gelen isimlerinden biri oldu.
19 Ekim 2003 tarihinde vefat etti.
HAKKINDA YAZILANLAR
Direnen Saraybosna Münir Gavrankapetanoviç Timaş Yayınları / Hatıra Dizisi
“Bir Müslüman-Boşnak entellektüel olarak ün yapmış olan Münir Gavrankapetanoviç, 'Genç Müslümanlar Teşkilatı'nın üyesi olmak suçundan 1940'larda daha üniversite öğrencisi iken hapisle tanışmıştı. Yıllarca bağımsız Bosna'nın hasretini ve çilesini çekmiş olan Gavrankapetanoviç, Aliya İzzetbegoviç'in de yakın dava arkadaşıdır. "Bu kayıtlar, benim ve ailemin Nisan 1992-Nisan 1994 yılları devresindeki kuşatmanın zor günlerini nasıl yaşadığımızın şahididir. Bu, Sarayevo'yu derinden sarsan ağır olaylar içinde yaşanan dram sahnesini, kendine özgün bir tarzda gösteren bir denemedir." diyen yazarın elinizdeki eseri, edebi bir üslup, münevver bir bakış açısı ve farklı gözlem gücüyle zevkle okunacak bir hatırat... Bu kitap aynı zamanda, 20. yüzyılın sonuna yaklaşırken Avrupa'nın göbeğinde yaşanmış olan bir vahşete ve bir milletin şanlı direnişine ışık tutması bakımından da ayrı bir öneme haizdir.”
Aliya İzzetbegoviç öldü
Bosna-Hersek Eski Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç öldü. Bosna'daki savaş sırasında liderlik yapan efsanevi lider İzzetbegoviç, 78 yaşında vefat etti. Bosna'da 1992-1995 yılları arasındaki savaşın önde gelen isimlerinden olan İzzetbegoviç, son yıllarda iki kez kalp krizi geçirmiş, 2002 senesinde kendisine kalp pili takılmıştı. Biz bu yazıda bir yandan İzzetbegoviç’in hayatını ele alırken diğer yandan da küreselleşme baskısı altında ulus-devletlerin parçalanma programına eleştiriler getireceğiz.
Aliya İzzetbegoviç, 1925 yılında doğdu. 24 yaşında ‘İslâmcılık’ suçundan 5 yıl hapis yattı. Cezaevinden çıktıktan sonra önce hukuk, sonra ziraat fakültesini bitirdi. 25 yıl avukatlık ve bir inşaat firmasında yöneticilik yaptı. 1970 yılında İslâm Manifestosu adlı bir kitap yazdı. Bu kitap 1983'te kovuşturmaya uğradı. 12 Müslüman aydınla birlikte tutuklandı. Aliya İzzetbegoviç, 1983 yılındaki Saraybosna mahkemesinin ardından Bosna-Hersek'teki İslami hareketin sembolü olarak zihinlere yerleşti. 1950 öncesinde kurulmuş olan Mladi Müslümani adlı örgütü yeniden örgütlemek suçundan 14 yıl hapse mahkum edildi. Mahkumiyetini çekerken, Yargıtay bu cezayı 11 yıla indirdi. 1988 yılında Yugoslavya'nın dağılma süreci sırasında ilan edilen af sonucu özgürlüğüne kavuştu.
Yugoslavya'nın en kötü hapishanesinde "taş kırarak" geçen 6 yılın ardından 1988'de dışarı çıktığında, Bosna toplumu içinde büyük bir karizma sahibi olmuştu. Mayıs 1990'da Müslümanlar tarafından kurulan Demokratik Eylem Partisi'nin (SDA) genel başkanlık koltuğuna adeta "doğal lider" olarak oturdu. İzzetbegoviç, Bosna'da 40 yıldır baskı altına alınmış ve unutturulmaya çalışılmış olan İslam'ın yeniden doğuşunu simgeliyordu. Batı'nın tahakküm edici ve saldırgan karakterine karşı, İslam'ın hoşgörü ve barışçılığını vurguluyor, çoğulcu bir Bosna-Hersek'in devamını savunuyor, Hırvat ve Sırp toplumlarıyla barış içinde birlikte yaşamayı hedefliyordu.
1990 yılında İslam Manifestosu'nu yeniden bastırdı. Bu kitap İzzetbegoviç'in İslâmi kimliğinden ziyade, siyasi kararlılığının ve mücadelesinin bir simgesi oldu.
Bosna Savaşı
ABD’nin Haiti ve Panama saldırganlığı uzak coğrafyamızda olaylardı. Doğrusu Türk kamuoyu bunu pek takip edemedi. Yugoslavya’nın parçalanması ise Bosna’ya özgürlük kazandıracağı için işimize geliyordu. Bu konuda Doğu Perinçek dışında pek bizi uyaran olmadı. Bugün ABD’nin Irak saldırganlığına Haiti, Panama müdahaleleri ve Yugoslavya’nın parçalanması örtülü bir meşruiyet kazandırmıştır.
Sırpların baskısı altında yaşayan ama bağımsızlık çabası içine giren Boşnaklara, zamanın Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, kimsenin kendilerine dokunmayacağı müjdesini vererek, gerekirse “gök kubbeyi başlarına yıkarız” diyebilmişti. Bir siyasi parti lideri Bosna’ya gönüllü ordusu göndereceğini söylerken, bir başka parti topu Türk Silahlı Kuvvetleri’ne havale ederek, “Ordu’nun Bosna’ya asker göndermesini” isteyebilmişti. Tabii bu söylenilenlerin hiç biri olmadı. Ne Sırpların başına gök kubbeyi yıkabildik, ne gönüllü ordu, ne de TSK’yı gönderebildik Bosna’ya.
Oysa Boşnakların karşılarında Avrupa’nın dördüncü ordusu konumundaki Yugoslav-Sırp ordusu vardı. Üstelik bu ordu Rusya ve Yunanistan’dan açık destek alıyordu. Türkiye’nin Bosna-Hersek’le sınırı yoktu ve Boşnakların İran ve Suud emperyalizmi tarafından kirletilmiş beyinleri oyuna gelmeye çoktan müsayitti. Ve Aliya İzzetbegoviç daha savaş başlamadan ilk ziyaretlerinden birini İran’a yapmıştı bile. Bosna parlamentosu hızını alamayıp adil düzen uygulayacağını söylüyordu.
Bosna Savaşı’nda binlerce insan öldürüldü ve Yugoslavya parçalandı. Ardından imzalanan Dayton Anlaşması gerçekten bağımsız bir Bosna-Hersek ortaya çıkarmadı.
Aliya İzzetbegoviç'in sahneden çekilmesi
2000 yılında Bosna-Hersek'te de bir seçim gerçekleştirildi. Ancak Dayton Anlaşması'nın Bosna-Hersek topraklarını üçe bölmesi sebebiyle Müslümanların oylarının ağırlığı seçimlerde çok fazla kendini hissettiremiyordu. Bosna-Hersek açısından 2000 yılının en önemli gelişmesi ise hem bir hareket, hem bir düşünce, hem de bir devlet adamı olan Aliya İzzetbegoviç'in sahneden çekilmesi oldu.
Hareket adamlarının birçoğu, devlet kademelerinde makam sahibi olduktan sonra çizgilerini değiştirerek davalarındaki samimiyetleri konusunda şüphelere sebep olmuşlardır. Ancak Aliya İzzetbegoviç hareket lideri olduğu sırada izlediği çizgiyi cumhurbaşkanı sıfatıyla da aynen sürdürerek samimiyetini ispat etmiştir. İzzetbegoviç aynı zamanda Bosna-Hersek davasında tarihe ismini yazdıran karizmatik bir lider rolü oynamıştır.
Bosna'da SDA'nın seçim zaferi yönetime yansımıyor çünkü...
2002 yılında yapılan seçimlerde oyların yüzde 36,94'ünü Aliya İzzetbegoviç'in kurduğu Demokratik Eylem Partisi (SDA) almıştı. SDA hem merkezi parlamentoda hem de Boşnak-Hırvat Federasyonu'nda en çok oy alan parti olmuştu.
Bosna Aliya’yı uğurladı
Aliya İzzetbegoviç uzun yıllardır devam eden hastalığından sonra vefat etti. Bosna halkı, Aliya İzzetbegoviç’i görkemli bir törenle uğurladı. Cenaze töreninde Türkiye’yi Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül temsil etti. 19 Ekim 2003 Pazar günü tedavi gördüğü Kosova Hastanesi’nde hayatını kaybeden İzzetbegoviç, 22 Ekim tarihinde parlamento binası önünde düzenlenen törenden sonra Kovaçi Şehitliği’nde kılınan cenaze namazından sonra şehitliğe defnedildi. Ülkede bayraklar yarıya indirilirdi, tören için binlerce Boşnak Saraybosna’ya akın etti. Başta Saraybosna olmak üzere değişik şehirlerde açılan taziye defterlerini imzalamak için Boşnaklar uzun kuyruklar oluşturdu. Bosna’da bütün gazete ve televizyonlar normal yayınlarını keserek İzzetbegoviç ile ilgili özel programlar yayınladı. Başbakan Adnan Terziç, “O, çok uluslu Bosna’nın babasıydı. Sadece Bosna değil tüm insanlık için büyük kayıp” dedi. Yüce Allah rahmet eylesin.(Amin)
Dayton’a rağmen devlet olmak
Self determinasyon yani halkların kendi geleceğini tayin hakkı ile egemen devletlerin ülke bütünlüğü birbiriyle çatışan iki ayrı yönelimdir. Bizim kendi topraklarımızda ülke bütünlüğünden bahsederken, başka ülkelerin topraklarında yaşayan halkların bağımsızlığını açıkça destekleme gibi bir lüksümüz olamaz. Ben ülkemde her hangi bir etnik ayrılığı hoş görmediğim gibi Eski Yugoslavya ve Rusya dahil hiçbir ülkenin parçalanmasına karşıyım. Bu çerçevede Yugoslavya’nın parçalanmasına da karşıyım. Bosna bağımsızlık savaşının ardından Dayton Anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Bu anlaşmanın getirdiklerine kısaca göz atmak faydalı olacaktır.
Dayton Anlaşması, Bosna’nın Lozanı
Bosna tüm dünyada yeni dünya düzeni için simgesel mânâda önemli bir ülke. Burada Doğu ile Batı, İslam ile Hıristiyanlık, Katoliklik ile Ortodoksluk, Katoliklik ile İslam, İslam ile Ortodoksluk buluşuyor. Bu şekilde birbirine karşı üç unsurun, Katolik Faşizmi, Ortodoks Tüm Slavcılık ve İslamın buluştuğu Bosna, medeniyetler çatışması veya barışı konusunda ve baskın bir din veya milliyetin ağırlıkta olan bir çokuluslu — çok dinli siyasi yapının kurulup kurulamayacağında dünyanın en güzel ve müsait deney alanı olacak.
Bu nedenle Dayton Anlaşması’nda hedeflenen de çok uluslu, çok dinli, çok toplumlu bir model oluşturmak. Yapılan iş, bu şekilde üç unsuru bir araya getirerek bir devlet kurmak. Dayton Anlaşması Bosna’da hakim unsurlardan birinin diğerine baskınlık kurmasına müsaade etmiyor. Yani temelde çoğunluk olan müslüman Boşnakların hakimiyetini engelliyor.
2000 yılında Bosna-Hersek'te de bir seçim gerçekleştirildi. Ancak Dayton Anlaşması'nın Bosna-Hersek topraklarını üçe bölmesi sebebiyle Boşnakların oylarının ağırlığı seçimlerde çok fazla kendini hissettiremiyor. Dayton Anlaşması acı reçete olmasına rağmen Aliya İzzetbegoviç’in olguları görerek bu anlaşmayı imzalaması, onu küçültmemiş büyütmüştür. O, bu yaklaşımıyla Lozan’da Türkiye’nin ve Mustafa Kemal’in uyguladığı doğru yöntemi uygulamıştır. Yaser Arafat, Hamas’ın baskısıyla Ehud Barak’ın uzattığı eli boşlukta bıraktığı için ne Barak ne Clinton ne de Arafat kazanabildi. Barak’ın ve Clinton’un halklarına bir şey olmadı, ama Yaser Arafat’ın halkı, Filistinliler perişan. Netice itibariyle ben Aliya İzzetbegoviç’i bağımsızlık savaşı başlattığı için değil, karizmasından fedakarlık yaparak sulh anlaşması imzaladığı için başarılı buluyorum. Allah rahmet eylesin.
Ülkenin önde gelen aydınlarından ve Aliya İzzetbegoviç’in cezaevi arkadaşlarından Cemalettin Latiç ise Dayton Anlaşmasına “Bize sadece ülkenin kaybedilmemesi, savaşın kaybedilmemesi noktasında başarı sağladı. Bu noktada başarıdır; yine aynı açıdan bakarsanız da Sırplar ve Hırvatlar açısından büyük yenilgidir” şeklinde bakıyor. Boşnak Milli Marşı’nın yazarı, aynı zamanda ilahiyat fakültesi öğretim üyesi olan Latiç, Bosna’daki savaşın şekil değiştirdiğini, politik arenada devam ettiğini ve Boşnakların, Bosna’da yüzde 50 eşitliği sağladığı güne kadar süreceğini söylüyor. İzzetbegoviç’in de aralarında bulunduğu ekiple 3.5 yıl cezaevinde kalan Latiç’e göre “özgür ve Müslüman bir Bosna”nın garantisi Avrupa Birliği olacak.
Sorunlar çözülmeme bile devletleşme süreci başarılmalı
Bosna’da barış yıllardır uygulamada, ama sorunlar çözülmüş değil, üstelik birliktelik silah zoruyla sağlanıyor. Her üç toplum da nihai çözümü Avrupa Birliği üyesi olmakta görüyor. Bosna Hersek, 1992—1995 yılları arasında savaş, tarihte eşi görülmemiş bir vandalizm, toplu mezarlar ve bir toplumun efsanevi direnişi ile dünya gündemini adeta işgal etmiş, takip eden bir yıl içerisinde de daha önce hiçbir yerde denenmemiş bir toplum modeli öneren Dayton Anlaşması ile gündemdeki yerini korumuştu.
Peki ama 250 bin Boşnak’ın hayatını kaybettiği, yüz binlerce insanın sakat kaldığı ve savaş mağduru olduğu, ekonomisinin yüzde 70 oranında enkaza döndüğü bir ülke geride kalan süre içerisinde ne durumdaydı? Savaşın yaraları sarılabilmiş miydi? Amerika tarafından planlanıp Bosna’da uygulamaya konan modelin aşısı tutmuş muydu? Bosna’yı mercek altına aldık; fakat ortaya çıkan manzara çok da ümit verici değil. Dondurulmuş bir sorunlar yumağı var Bosna’da.
Herşeye rağmen devlet olmak
Ana hatlarıyla özetlemek gerekirse sistem şu şekilde işliyor; Bosna’nın başında üç kişilik bir devlet başkanlığı kurulu var. Bunlar, üç kurucu halkı temsil ediyorlar ve en çok oyu alan kurul başkanı oluyor. Bunun altında bakanlar kurulu var. İki eşbaşbakan (Boşnak ve Sırp) ve bir eşbaşbakan yardımcısı (Hırvat) bakanlar kuruluna başkanlık ediyor. Bakanlıklarda birer bakan ve ikişer bakan yardımcısı var. Her bakanlığı yöneten üç kişi, üç ulus arasında paylaşılıyor. Mesela, dışişleri bakanı Hırvat ise, yardımcıları Sırp ve Boşnak olmak zorunda. Devlet seviyesinden iki kanatlı bir meclis var. Devlet yönetimi ise iki ana bölümden oluşuyor. Bosna Hersek ve Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti. Sırp Cumhuriyeti’nin başında bir cumhurbaşkanı var. Srbska’nın kendi meclisi ve bir bakanlar kurulu var. Burada makam dağılımında etnik bir ayrım yok. Srbska arazisi bir alt yönetim için belediyelere ayrılmış durumda. Federasyonun başında ise, bir başkan ve bir yardımcısı var. Bu makamlar, Boşnak ve Hırvatlar arasında iki yıllığına dönüşümlü olarak tutuluyor. Federal hükümetin başbakanı Boşnak, yardımcısı Hırvat. Bakanlıklarda bakan bir ulustan ise yardımcısı diğerinden olmak durumunda. Federal bölge kendi başkanları, hükümetleri ve meclisleri olan 10 kantondan oluşuyor. Kantonların altında ise belediyeler var. Bosna’da sadece şehir alanı değil, şehre bağlı tüm bölgelerin yönetimi de belediyelerin elinde. Sistem bu kadar karmaşık olunca ülkede işleyiş ve ‘tek devlet’ tesis edilemiyor. Yazılarında Bosna sorununa özellikle değinen yazarlardan Hakan Albayrak, gelinin süreçte Bosnalıların bir psikolojik savaşa tabi tutulduğunu söylüyor. Albayrak’a göre başarı bu psikolojik savaşı aşmaya, yani her şart altında devlet olmayı başarmaya bağlı.
Barışta kimlik mücadelesi ve SDA’nın gençlik kolu Miladi Müslüman
Hırvatlar Katolik oldukları için Hırvat, Sırplar Ortodoks oldukları için Sırp ve Boşnaklar Müslüman oldukları için Boşnak. Bunun dışında herşeyleri aynı. Bu nedenle Boşnaklar arasında müslüman kimliğin korunması çok önemli. Özellikle Boşnak gençlerine milli ve dini bilinç oluşturma konusunda çalışmalar yapan Miladi Müslüman (Genç Müslümanlar) hareketinin ana misyonu ‘Boşnak kimliğinin korunması’ şeklinde açıklanıyor. Miladi Müslüman aslında Aliya İzzetbegoviç’in partisi olarak bilinen SDA’nın gençlik kolu olarak faaliyet gösteriyor. Özellikle 1991’de yoğun olarak teşkilatlanmaya başlamışlar. Çünkü Hırvat ve Sırpların milliyetçilik propagandası yapmaları üzerine ‘Müslüman Boşnak’ kültürünü kazandırmak zorunda olduklarını fark etmişler. Temel olarak Boşnak gençlerine sahip çıkmak amacında olduklarını anlatan kurum başkanı Almedine Zuko “Küreselleşme ve kardeşlik adı altında Bosna’da uygulanan bir plan var. Gençlerimizin milliyet ve dini referanslarını ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.”