Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Ali Bekraki

Lübnan'daki Giritli Türkler

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
Ali Bekraki
Ali Bekraki
doktor
Dr. Ali Bekraki

1898 yılında Girit’ten ayrılmak zorunda kalan Türk ailelerinden birinin çocuğu olarak 1972 yılında Lübnan’ın Trablus şehrinde doğdu. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. Aynı Üniversitede ihtisasını yaptı. Lübnan’a döndükten sonra hem devlet hastanelerinde, hem de özel hastanelerde cerrah olarak görev yaptı. 2012 yılından itibaren Kuzey Lübnan Cerrahlar Derneği'nde bilimsel komite başkanı oldu. Trablus Devlet Hastanesi'nde Cerrahi klinik şefi olarak görev yaptı. 

2006 yılında Ulinnoha derneğini kurup Lübnan'da yaşayan Giritli Türkler Komitesi başkanlığına seçildi. 2004’de Girit Adası ve Göçmenler Tarihi kitabını yayınladı. Girit tarihi ve göçmen Giritliler hakkında çok sayıda makalesi bulunmaktadır. Lübnan’da ve diğer Arap ülkelerinde yasayan Giritlileri örgütleme çabaları sürmektedir. 

HAKKINDA YAZILANLAR


Lübnan'daki Giritli Türkler 
Haşim Söylemez  
Aksiyon Sayı: 722 - 06.10.2008

Sultan 2. Abdülhamit tarafından Lübnan’a yerleştirilen Giritli Müslümanlar tam bir kimlik savaşı veriyor. Trablus şehrinde yaşayan Giritliler ‘öz kimliklerini’ yitirmemek için Türkiye’den yardım istiyor.


‘1977’de bir grup Yunanlı turist, Hamidiye köyünü gezerken orada Girit lehçesiyle Yunanca konuşulduğunu fark eder. Aralarında Atina’da yayımlanan Tachidromos gazetesinin muhabiri Yannis Georgakaki de vardır. Bu gazetecinin aracılığıyla rahmetli babama (İbrahim Bekraki) ulaşılıyor. Babama ‘Hıristiyan olursanız Yunanistan’a dönersiniz, her türlü maddi yardımı da alırsınız. Çocuklarınız iyi okullarda okur, sizler ekonomik ve ticari anlamda ihya olursunuz.’ deniliyor. Rahmetli babam ‘Yunan ve Hıristiyan olsaydık memleketimiz Girit’ten kovulmazdık. Babamın ve dedemin kabul etmediği şeyi ben de kabul etmem. Onların verdikleri kutsal mücadeleyi para uğruna satmam.’ diyor.” Lübnan’ın Trablus (Tripoli) kentinde yaşayan Dr. Ali Bekraki, Yunan hükûmeti tarafından babasına yapılan teklifi bu şeklide aktarıyor. Aynı teklif, 1988’de tekrarlanıyor: “Hıristiyan olursanız Girit’teki evlerinize dönebilirsiniz.” Bekraki ailesi, Girit göçmenlerinin önde gelenlerinden.

Aslında bu ikinci teklifle Suriye’nin yanı sıra Lübnan’da da Giritlilerin yaşadığı fark edilir. Zira bu olaydan sonra yabancılar ve Yunanlar, Giritlilerle ilgilenmeye başlar. Hatta bundan birkaç yıl önce İngiliz BBC televizyonu Lübnan’da ‘bilinmeyen Giritliler’le ilgili bir araştırma dosyası hazırlar. Sadece bu değil, yıllar önce İbrahim Bekraki’ye yapılan ‘Hıristiyan olun’ teklifi bugünlerde yeni kuşak Giritli göçmenlere dolaylı yoldan yapılıyor. Lübnan’daki Yunanistan Büyükelçiliği, Girit kökenlilere Yunanistan’a gidiş vizesi vermiyor. Ancak din değiştiren Giritli Müslüman’a vize sözü veriliyor. Ali Hasan Basalaki, Müslüman oldukları için vize alamadıklarını söylüyor: “Hıristiyan olursak vize vereceklerini söylediler. Dedelerimizden kalan tapu ve gayrimenkullerimiz var. Ata yerimizi görmek istiyoruz.”

TRABLUS’TA 3 BİN GİRİTLİ

Lübnan’da hâlen 3 bin Giritli göçmen yaşıyor. Trablus şehrindeki Giritliler Mahallesi onların yeni vatanı konumunda. Girit göçmenleri kendilerini ‘Türk’ olarak tanımlıyor. Ancak Türkçe bilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Sadece Bekraki ailesi mensupları Türkiye ile olan irtibatlarından dolayı Türkçe konuşabiliyor. Göçmenlerde Giritli kimliği de giderek yok oluyor. Burada yaşayan Giritliler, Araplarla evlenerek ‘öz kimliklerini’ yitirmiş. Arapça çoktan ana dilleri olmuş. Oysa adadan sürgün edildiklerinde sadece Türkçe ve Yunanca biliyorlardı. Şimdilerde Giritli olduğunu unutanlar bile var. Velid Bermaki, tam olarak ne olduklarını bilmediğini söylüyor. Kendisi ikinci kuşaktan olmasına rağmen bu duruma geldiğini aktarıyor: “Ciddi bir asimilasyon geçirdik. Yeni kuşakta Giritli bilinci yok artık. Bizler artık Arapça konuşuyoruz ve bilenler varsa Fransızca.”

Giritliler, zorunlu göçle geldikleri Lübnan topraklarında kalıcı olmadıklarını söylemişler hep. Bir gün geri döneceklerini hesap ederek tapu kayıtlarını ve Osmanlı paralarını muhafaza etmişler. Hatta Lübnan’da 1932’de yapılan nüfus sayımına bile katılmamışlar. Osmanlı’nın kendilerini tekrar Girit’e götüreceğini ümit etmişler. Nüfus sayımına katılmak istemeyen Giritliler, Osmanlı’nın 1923’te resmen sona erdiğini çok sonra öğrenir. Osmanlı’ya olan sevgi ve alakaları daha sonra Türkiye’ye yönelir. Yavaş yavaş Türkiye’ye gelirler. Bekraki ailesi bunların önde gelenlerinden. Ali Bekraki ve kardeşi Vasim Türkiye’de tıp eğitimi alan Giritlilerden. Bu eğitim sıradan değildir; Ali Bekraki, ailesini tam bir Türkiye hayranı olarak yetiştirir. Annesi, diğer kardeşleri bir ‘Türkiye sevdalısı’ olarak hayatlarını sürdürüyor. Evlerinde Lübnan bayraklarının yanında duran Türk bayrağı ile teselli buluyorlar. Küçük kardeşleri Nuha Bekraki bile Türkiye’yi çok yakından tanıyor. Tarkan, Ebru Gündeş gibi sanatçıları dinliyor. Nuhan henüz Türkçe konuşmayı öğrenememiş olsa da şimdiden İstanbul’u biliyor ve ağabeylerinden İstanbul’u hatırlatacak hediyeler istiyor.

Bekraki ailesi dışında başka Giritliler de Türkiye’ye gelip gitmiş. Bunlardan birisi de Ali Hasan Basalaki. 1957’de Türkiye gelen Basalaki bir dönem Trablus’ta Temedon isimli bir gazete çıkarır. Balıkesir ve İzmir’de akrabalıyla o dönemde görüşmüş; ancak daha sonra akrabalarının izini kaybetmiş. Bunu biraz da yeni kuşağın ilgisizliğine bağlıyor. Lübnan’da yaşayan Giritlilerin bazıları kimliklerini değiştirmiş veya sadece soyadları değişmiş. Ancak genel itibariyle aile lakapları Girit’teki gibi kalmış. Bekraki, Basilaki, Kasabaki gibi. Bu bazıları için kalıcı soyadı olmuş artık.

DERNEK TÜRKİYE’DEN ACİL YARDIM İSTİYOR

Trablus’taki Giritli Müslümanları ‘öz kimliklerine’ döndürmek için büyük gayret sarf eden Dr. Ali Bekraki umudunu Türkiye’ye bağlamış. Ali Bekraki, ‘Girit Adası’nın Tarihi ve Muhacirlerin Hikâyesi’ isimli bir kitap hazırlamış. Kitabı neden yazdığını şöyle açıklıyor: “Bu kitapta tarihî olayı anlattım. Ve Lübnan’da Giritli Müslüman Türklerin yaşadığını insanlar bilsin istedim. Aynı zamanda Giritliler de kendi kimliklerine sahip çıksınlar diye çabalıyorum.”

Bekraki, bu çabasını kurduğu Uli Nuha (Akıl Sahibi) Derneği ile de sistemleştirmek istemiş. Derneğin henüz tam manasıyla işler hâle gelmediğini söylese de büyük amaçları olduğunu aktarıyor: “Trablus’ta bulunan Giritli göçmenlere sahip çıkmak, unutulan dili bir daha öğretmek, Türkçe kurslar düzenlemek, eğitim yardımları, burslar, yurtdışına tahsil için öğrenci göndermek gibi çabamız var. Bayramlarda giyim, gıda yardımları yapmak, unutulan tarihi bir daha canlandırmak, başka ülkelerde bulunan Giritli göçmenlerle bağlantı kurmak da hedeflerimiz arasında.”

Dernek şu anda kısıtlı imkânlarıyla yoksullara kumanya dağıtıyor. Öğrencilere verilen burslar ve tıbbi yardımlar da derneğin küçük faaliyetlerinden. Ali Bekraki imkânlarının çok kısıtlı olduğunu ve Türkiye’den bu konuda yardım beklediklerini söylüyor: “Kendi imkânlarımızla çok yetersiz kalıyoruz. Çünkü göçmenlerin çoğu yoksul. Dolayısıyla Türkiye’den ve Türkiye’deki Giritli göçmenlerden her türlü yardımı bekliyoruz. Kültürel faaliyetler de olabilir. Türkiye’nin bize tam anlamıyla sahip çıkmasını istiyoruz. Başka hiç kimse bize sahip çıkmadı, çıkmasını da beklemiyoruz. Burada bir Türk okulu açılırsa çocuklarımızı oraya göndeririz. Türk kültürü ile yetişsinler istiyoruz.”

UZUN VE ÇİLELİ YOLCULUK

Lübnan’a kadar uzanan Giritlilerin hikâyesi oldukça uzun ve çilelerle dolu. Osmanlı-Yunan Savaşı’ndan sonra Girit adasındaki Müslüman Türk hâkimiyeti yavaş yavaş yok olmaya başlar. 21 Ocak 1898’de Yunan prensi Yorgi’nin vali olarak atanmasıyla adada yaşayan Müslümanlar için ayrılık günleri başlar. İnsanlar öldürülür, evleri ateşe verilir. Adayı terk etmek zorunda kalanlar Hamidiye gemileriyle başka yerlere taşınır. 1898’de başlayan göçler 1924 yılına kadar devam eder. Giritlilerin büyük bir kısmı İzmir ve Mersin’e yerleştirilirken bir kafile de Trablus ve Şam’a gönderilir. Sultan 2. Abdülhamit Hazine-i Hassa’dan para harcayarak muhacirler için burada Hamidiye köyünü inşa eder. Bu günümüzdeki köy-kent projesinin bir benzeridir. Girit göçmenleri, düzgün yapılmış ve altyapısı olan köye yerleştirilir. Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Osmanlı; Suriye ve Lübnan topraklarını kaybeder. 1920 yılında Fransız General Goru tarafından Büyük Lübnan Cumhuriyeti ilan edilir. Sınırlar yeniden çizilince Hamidiye köyü Suriye tarafında kalır. Böylece Trablus’taki Giritliler ile Şam’dakiler ayrılır. 35 kilometre uzaklıktaki akrabalar arasında iletişim günümüzde yok denecek kadar az. Lübnan’da kalan Giritliler, hep Girit’e tekrar dönmeyi beklemiş. Ancak Osmanlı’nın yıkılmasıyla umutları tükenmiş ve Trablus kentindeki mahallelerine hapsolup kalmışlar. Lübnan’da 1975’te başlayan ve 1990’a kadar devam eden iç savaşta Giritliler büyük bir zarar görmemiş; ancak bu durum onların bulundukları alanın dışına çıkmasını hep engellemiş.


Prof. Dr. Abdullatif Bekraki *SIKINTI ÇEKENLER ADINI SOYADINI DEĞİŞTİRDİ

Giritliler ile ilgili geniş bir çalışma yürüttüm. ‘Girit Adası ve Göçmenler Tarihi’ isimli kitap yazdım. Burada Giritli Müslümanların zorunlu göçünü ve Hamidiye köyüne gelişlerini belgelerle ortaya koymaya çalıştım. Giritliler gelince kalıcı olmak istememiş. Sultan II. Abdülhamit onlar için bir köy kurmuş. Hamidiye köyü bu manada müthiş bir projedir. Sultan, Giritlilere hep sahip çıkmış. Köyde onlara arazi ve ev vermiş. Benim tespitlerime göre, buraya 10 bin Giritli geliyor. Ancak daha sonra dağılıyorlar. Günümüzde Türkçe bilen kalmadığı gibi kültür de yok oluyor. Hatta bazıları yükselmek için ve daha rahat hareket etmek için adını ve soyadını değiştirdi. Burada âdet olduğu üzere babasının adını soyadı olarak aldılar. Lübnan’da değişik yerlerden gelen çok göçmen var; ancak sadece bize muhacir diyorlar. Bu da ayrı bir statü olsa gerek. Çünkü gelen babalarımız geri döneceklerini hesap etmiş. Ama Osmanlı yıkılınca burada kalıyorlar. 

(*) Lübnan Kaslik Üniversitesi Tarih Bölümü


Prof. Dr. A. Nükhet Adıyeke * TÜRKİYE’DEKİ GİRİTLİLER LÜBNAN’DAKİLERİ BİLMEZ

Lübnan’da yaşayan Giritliler, 1898-1899 yıllarında yoğun olarak Kandiye (İraklion) ve civarından getirilerek yerleştirilmiş olanlardır. Bu grubun bölgeye yerleştirilmesi, Kandiye Olayları olarak bilinen ve 6-7 Eylül 1898’de yaşanan ayaklanmadan sonra gerçekleşmiştir. Kandiye Olayları, Girit’te muhtariyetin ilan edilmesini takiben büyük devletlerin adada resmî kurumlara el koyması sırasında yaşanır. Kandiye Limanı’nda bulunan Gümrük ve Vergi Dairesi’ni İngiliz askerlerinin teslim alması sırasında bunu protesto etmek isteyen bir grup Müslüman, limana doğru yürüyüşe geçer. Bu bir çatışmaya dönüşür ve iki gün boyunca Müslümanlarla Hıristiyanlar silahla çatışır. Bir de yangın çıkar. Olaylarda Müslüman ve Hıristiyanlardan çok sayıda kişi hayatını kaybeder. Olayların bastırılmasının ardından İngilizler yaptıkları yargılamalar sonucunda sorumluluğun Müslüman cemaatine ait olduğu sonucuna varır. Elebaşı olarak suçladıkları on yedi Müslüman’ı idam edip olaya karışanların tümünün aileleriyle birlikte sürgün edilmesini Osmanlı hükûmetinden talep ederler. Bunlar Trablus, Şam ve Beyrut’a gönderilir. Trablus’ta yaşayanlar bunlardır. Bunların en belirgin özellikleri, Girit’te taşıdıkları aile adlarını bugün de soyadları olarak kullanıyor olmalarıdır. Bekraki, bunun en güzel örneğidir. Türkçe Bekir ismine Rumca eklenen küçük (oğlu) anlamındaki ‘aki’ takısından oluşmaktadır ki bu, Girit’te aile adlarında çok kullanılan bir yöntemdir. Tıpkı Halilaki, Bayramaki gibi... Lübnan’da yaşayan Giritlilerin bilinmemesinin nedeni kanımca bu insanların yaşadıkları coğrafyanın sürekli bir gerginlik ve çatışma alanı olmasıdır. Bölgede yaşayan çok farklı grupların çatışmaları içinde bu grup dikkat çekici herhangi bir kimlik vurgusuna girişmemiştir. Türkiye’de yaşayan mübadiller ve diğer göçmenler çeşitli sivil toplum örgütlerinin çatısı altında örgütlenirken, bölgedeki akrabalarının varlığından bile habersizdirler. 

(*) Mersin Ü. Fen-Edebiyat Fak. Tarih Bölümü