Molla Gürani ( 8.9.1407)- (22.3.1486)
Osmanlı Devleti'nin Dördüncü Şeyhülislamı


müderris, şeyhülislam



1410 yılında Suriye’nin Güran kasabasına bağlı bir köyde doğdu.

II. Murat ve Fatih Sultan Mehmet dönemi bilginlerindendir. Öğrenim için Kahire’ye gitti.

Hac dönüşü Kahire’ye uğrayan Molla Yegân’ın önerisini kabul ederek Edirne’ye geldi. II. Murat’a tanıtıldıktan sonra yıldızı parladı. Bursa’da Kaplıca ve Yıldırım medreselerine müderris olarak görevlendirildi.

Şehzade Fatih Sultan Mehmet'e hocalık yaptı. Fatih Sultan Mehmet’in tahta çıkışından sonra kendisine yapılan vezirlik önerisini reddetti.

Daha sonra kazasker oldu (1451). Vakıfların düzeltilmesi göreviyle İstanbul’dan Bursa’ya gönderildi.

Bir süre sonra Mısır’a gitti. Sultan Kayıtbay’ın beğenisini kazandı.

Fatih hocasını yeniden İstanbul’a çağırdı.

1457’de Bursa Kadılığı’na, 1470’te müftülük görevine getirildi.

1488 yılında İstanbul'da vefat etti.

ESERLERİ:

1) Gâyet ül-Emânî fî Tefsîr-i Seb'il-Mesânî
2) El-Kevser ül-Cârî alâ Riyâd il-Buhârî
Hadisi şerif kitaplarının en kıymetlisi olan Sahih-i Buhari'ye yazdığı şerhtir.
3) Şâtıbiyye Kasîdesi'nin Caberî şerhine güzel bir haşiye yazmıştır.
4) Keşf ül-Esrâr an Kırâat il-Eimmet il-Ahyâr
5) Şerh-i Cem'ul-Cevâmi
Usuli fıkha dair bir eser.
6) Aruz ilmiyle ilgili bir kaside.




HAKKINDA YAZILANLAR

Molla Gürani Hakkında

Osmanlı Devletinin dördüncü şeyhülislamı ve Fatih Sultan Mehmet Hanın hocalarından. İsmi, Ahmed bin İsmail bin Osman Gürani olup, lakabı Şerefeddin ve Şihabeddin’dir. 1410 (H.813) yılında Suriye’nin Güran kasabasına bağlı bir köyde doğdu. Doğduğu yere nisbetle Gürani denildi. 1488 (H. 893) yılında İstanbul’da vefat etti. Kabri Aksaray-Topkapı arasındaki kendi yaptırdığı caminin önündedir.

Molla Gürani, daha küçük yaşta kendi memleketinde ilk tahsilini yaptı. Bundan sonra Bağdat, Diyarbakır, Hıms ve Hayfa şehirlerine ve on yedi yaşında da Şam’a gidip, tanınmış alimlerin derslerine devam ederek ilmini arttırdı. Şam’dan Kahire’ye gitti ve o devrin en meşhur alimi İbni Hacer Askalani’den hadis ve fıkıh ilmine dair eserler okudu. Bu hocasından okuduğu eserler arasında Sahih-i Buhari ve fıkıh ilminde meşhur eserler vardı. Molla Gürani bu minval üzere tahsilini tamamladıktan sonra; tefsir, kıraat, hadis ve fıkıh ilimlerinde değerli bir alim olarak yetişti. Yavaş yavaş tanınmaya ve Kahire’deki medreselerde ders vermeye başladı. Memluk Devleti hükümdar ve devlet ileri gelenlerinin kurdukları ilim meclislerine katılıp, münazaralara girdi. İlmi ve fesahati, güzel konuşmasıyla dikkat çekip tanındı. Hatta Kahire’de herkese açık bir ders de verdi. Dersini dinleyen alimler, onun ilimdeki üstünlüğünü taktir ettiler. Sahih-i Buhari’yi gayet güzel bir maharetle okuttuğunu bizzat görüp şahit olan hocası İbni Hacer Askalani ona icazet verdi. Bundan sonra hayatının bir bölümünü Kahire ve Şam taraflarında geçirip Anadolu’ya geldi. Anadolu’ya gelişi, hayatında başka bir safha olmuştur.

Molla Gürani’nin Anadolu’ya gelişi şu şekildedir: O devrin meşhur Osmanlı alimlerinden Molla Yegan, hacca gittiğinde, Kahire’ye uğradı. Orada Molla Gürani’yi tanıyıp, onun dine bağlılığını ve ilimdeki yüksek derecesini görünce, Anadolu’ya getirmek istedi. Lütuf ve iltifat göstererek beraber gelmesini söyledi. O da bu teklifi kabul ederek, Molla Yegan ile birlikte geldi. Meşhur alim Molla Yegan, hacdan döndüğünde Sultan İkinci Murad Hanın otağına gidip, bir sohbet yaptı. Sohbet sırasında Padişah; “Gezip gördüğün yerlerden bize ne armağan getirdin.” diye sordu. Bunun üzerine Molla Yegan; “Tefsir, hadis ve fıkıh ilminde iyi yetişmiş bir alim getirdim.” diyerek, hiçbir milletin kültür tarihinde görülmeyen durumu bildirdi. Sultan; “Şimdi nerededir?” deyince, “Dışarıda beklemektedir” cevabını verdi. Bunun üzerine Padişah, onu içeri getirmelerini söyledi. Molla Gürani içeri girip selam verdi. Sohbet sırasında Molla Gürani’nin konuşması ve hali, Padişah’ın hoşuna gitti. Onu hemen dedesi Murad-ı Hüdavendigar Gazi’nin eski kaplıcadaki medresesine müderris tayin etti. Daha sonra Yıldırım Medresesi’ne müderrislikle vazifelendirildi. Bir müddet bu vazifede kalan Molla Gürani, Sultan İkinci Murat Hanın oğlu Şehzade Mehmet’in, yani Fatih’in yetiştirilmesiyle görevlendirildi.

Fatih Sultan Mehmet Han’ın yetişmesinde, Molla Gürani’nin büyük emeği geçti. Bu bakımdan Fatih, şehzadeliğinden beri hocasını çok sever, saygı ve hürmette kusur etmezdi.

Babası İkinci Murat’tan sonra tahta geçen Fatih Sultan Mehmet Han, Molla Gürani’yi vezir yapmak istedi. Molla Gürani bu teklifi kabul etmeyip; “Huzurunuzda, size devlet işlerinde çok hizmet edenler vardır. Onların ciddi çalışmaları; vezirliğe, sadrazamlığa kavuşmak ideallerine bağlıdır. Veziriniz onlardan başkası olursa, kalbleri muğber olur ve sultanımıza zarar gelir.” dedi. Sultan bu sözü beğendi ve onu Kazasker yapmak istediğini bildirince, bunu kabul etti. Ayrıca müderrislik vazifesini de yürüttü. Daha sonra, evkaf idaresi ve kadılık vazifesi ile Bursa’ya gönderildi. Bursa’da bir müddet hizmet etti. Ancak bazı sebeplerle Anadolu’dan ayrılıp, Mısır’a gitti.

Molla Gürani Mısır’a vardığında, Mısır Sultanı Kayıtbay’dan tam bir kabul ve pekçok ikram, hürmet gördü. Bir müddet sonra Fatih Sultan Mehmet Han, Mısır Sultanı Kayıtbay’a, Molla Gürani’yi göndermesini rica etti. Kayıtbay, Fatih Sultan Mehmet Hanın bu ricasını Molla Gürani’ye bildirerek; “Gitme, ben sana onunkinden daha çok ikram ve ihtiram ederim.” dedi. Molla Gürani; “Evet inanıyorum, sizden çok fazla ikram gördüm. Ancak, benimle onun arasında baba ile oğul arasındaki gibi büyük bir sevgi vardır. Aramızdaki bu hadise ise, bir başka şeydir. Bu sebepten tabii olarak ona meyledeceğimi bilir. Eğer ona gitmezsem sizin tarafınızdan gönderilmediğimi zanneder ve aranıza düşmanlık girebilir” cevabını verdi. Bu cevabı çok beğenen Sultan Kayıtbay kendisine çok para ve yolda lazım olabilecek eşyaları verip, büyük hediyelerle Fatih Sultan Mehmet Hana gönderdi.

Molla Gürani İstanbul’a gelince, Sultan ona çok hürmet gösterip, ikinci defa Bursa Kadılığına, sonra yeniden Kazaskerliğe tayin etti. Müderrislik ve eser yazmakla meşgul olan Molla Gürani, 1480 (H. 885) yılında Şeyhülislamlık makamına getirildi. Fatih Sultan Mehmet Han ona; maaş, hizmetçi ve diğer yardımları yanında pekçok hediye vererek, ikram ve hürmet gösterdi. Sekiz sene Şeyhülislamlık yaptı ve hakka, adalete uymakta titizlik göstererek, gayet güzel bir şekilde vazifesini yerine getirdi.

Fatih Sultan Mehmet Hana çok nasihat eder, işlerinde yardımcı olurdu. Ona karşı duyduğu samimi sevgi ve alaka sebebiyle, yeri geldikçe tenkit etmekten, uyarmaktan çekinmezdi. Hatta giydiği ve yediği şeylere dikkat etmesinde, daima dinin emirlerine uygunluk isterdi. Nasihatlerini sert sözlerle söylemekten çekinmezdi.

Molla Gürani; heybetli, vakur, sarsılmaz bir ilim, haysiyet ve ahlaka sahipti. Uzun boylu, doğru ve açık sözlüydü. Vezirleri adlarıyla çağırır, Sultan’ın huzuruna girince, yüksek sesle selam verip müsafeha yapardı. Davet edilmedikçe ve bayram günlerinden başka zamanlarda saraya gitmezdi.

Müderrislikten resmen ayrıldıktan sonra da ilim öğretmeye devam etti. Pekçok alim yetiştirdi. Günlerini ders vermek, kitap yazmak ve ibadetle geçirirdi. Çok hayır ve hasenatta bulundu. Vakıf olarak; dört cami, bir darülhadis medresesiyle bir hamam ve binalar yaptırmıştır.

Molla Gürani, vefat ettiği senenin bahar mevsiminde bir bahçe satın aldı. Kışa kadar o bahçede kaldı. Vezirler haftada bir bu bahçeye ziyaretine gelirlerdi. Kış geldiğinde iyice halsizleşti. İstanbul’daki konağına göçtü. O günlerde sabah namazını kıldıktan sonra, kendisine bir yatak hazırlanmasını istedi. Yatak hazırlandı. Kuşluk namazını kıldıktan sonra kıbleye dönerek, sağ yanı üzerine yattı. O gün, kendisinden Kur’an-ı Kerim ve kıraat ilmini öğrenen hafızların, yanında toplanmasını istedi. Bu arzusu yerine getirildi. Yanına toplanan talebelerine; “Üstünüzde olan hakkımı ödeme zamanı bu gündür. İkindi vaktine kadar benim üzerime Kur’an-ı Kerim okumaya devam ediniz, ikindiden fazla uzamaz.” dedi. Talebeleri, Kur’an-ı Kerim okumaya başladılar. Durumu öğrenen vezirler de yanına geldi. Bunlar arasında bulunan Davud Paşa, Molla Gürani hazretlerini çok sevdiği için halini görünce dayanamayıp, ağlamaya başladı. Molla Gürani bu hali görünce; “Niye ağlar durursun ey Davud!” dedi. Davud Paşa; “Sizi böyle zayıf görünce kendimi tutamadım” cevabını verdi. Bunun üzerine; “Ey Davud! Kendi haline ağla! Ben dünyada rahat ve huzur içinde yaşadım. Allahu Teala’dan ümidim odur ki, ömrümün sonunda ve son nefesimde de selamet üzere olurum.” dedi. Sonra vezire dönüp; “Benden Beyazıt’e (İkinci Beyazıt Han) selam söyleyin, namazımı bizzat kendisi kıldırsın ve borçlarımı, defnimden önce ödesin.” dedi. Sonra; “Size vasiyetim olsun! Beni kabrin yanına koyunca, ayağımı tutun ve beni kabrin başına çekin, sonra kabre koyun.” buyurdu. Öğle namazını ima ile kıldı. Sonra; “İkindi ezanı ne zaman okunacak?” dedi. İkindi vakti gelince, müezzinin ezan okumasını bekledi. Müezzin, Allahu ekber, diye ezan okumaya başlayınca, Molla Gürani hazretleri; “Lailahe illallah...” diyerek vefat etti.

Sultan İkinci Beyazıt Han, namazında bulundu ve borçlarını ödedi. Cenaze namazı çok kalabalık olup, İstanbul ahalisi bu büyük alimin vefatına ziyadesiyle üzüldü. Cenazesi kabrin başına getirilince vasiyetine rağmen kimse ayağından tutup çekmeye cesaret edemedi. Cenazesini bir hasırla kabrin yanına çektiler ve kabre indirip defnettiler.






www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)