|
Kılıç Arslan 1.
Türkiye Selçuklu Devleti Sultanı
asker, siyaset adamı
Birinci Kılıç Arslan
Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın oğlu ve ikinci Türkiye Selçuklu sultanı. Doğum tarihi ve yeri kesin bilinmemektedir. Babası Süleyman Şah’ın (1077-1086) 1086 senesinde Suriye seferinde Melik Tutuş’a yenilmesiyle, Antakya’da bulunan Kılıç Arslan, Büyük Selçuklu Devleti (1038-1194) Sultanı Melikşah (1072-1092)ın emriyle İsfehan’a gönderildi. İsfehan sarayında Selçuklu hükümdarının nezaretinde iyi bir eğitim ve öğretim görerek, Türk-İslam terbiyesiyle yetiştirildi.
Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın 1092’de vefatıyla Anadolu’ya dönen Birinci Kılıç Arslan; 1086’dan beri devam eden Anadolu Selçuklu Devletindeki fetret devrine son verip, İznik tahtına sahib oldu. İznik şehrini imar ettirip, savunmasını güçlendirdi. Bizans İmparatorluğu (395-1453) saldırılarına karşı beylerbeylik ünvanıyla İlhan Muhammed’i vazifelendirdi. İznik saldırıları bertaraf edilerek, Balıkesir ve Kapıdağ bölgelerinden Bizanslılar atıldı.
Kılıç Arslan, iskan siyaseti takip ederek, Anadolu’nun Türkleşip İslamlaşması için doğudan Türk-İslam aileleri getirtip, Batı Anadolu’ya yerleştirdi. İslam alimleri, ilim adamları, sanatkarlar ve değerli kumandanlar Türkiye Selçuklu Sultanının himayesinde çalışmalara başlayıp kıymetli eserler meydana getirdiler.
Kılıç Arslan’ın halka karşı güzel davranışları askeri ve imar faaliyetleri Bizans İmparatorluğunu rahatsız ediyordu. Bizanslılar Türk beylerine karşı tarihi entrikalarını faaliyete geçirip İzmir havalisinin hakimi, meşhur Türk denizcisi Çaka Bey ile Kılıç Arslan’ın arasını açmaya çalıştılar.
Bu sırada Kılıç Arslan, fetret devrinde Türkiye Selçuklu Devletinden ayrılan şehirleri tekrar bir bayrak altında toplayıp, birlik kurmak için harekete geçmişti. 1096 yılında Malatya şehrini kuşattı. Malatya Kalesi düşmek üzereyken, Haçlı ordusunun batıdan Türkiye topraklarına girdiği öğrenilince, kuşatma kaldırıldı. Hızla İzmit’e doğru harekete geçen Türk ordusu Haçlıları karşılamaya yöneldi.
Müslüman-Hıristiyan ayırt etmeksizin büyük katliam yapan Haçlı ordusunun sayısının çok fazla olması yüzünden, Kılıç Arslan Türk mücahitlerinin ağır kayıplar vermesine razı olmadı ve geri çekilerek yıpratma savaşı uyguladı. Kayseri ve Toroslar üzerinden Kudüs’e doğru yol alan Haçlı ordusu, Kılıç Arslan’ın yıpratma savaşları neticesinde, 600 binden 100 bine düştü. 40 bin kişiyle Kudüs’e ulaşan Haçlılar, Antakya, Urfa ve Kudüs’te Hıristiyan idareler kurdu.
Haçlı saldırıları sonucu, Türkiye Selçuklu Devleti’nin başşehri İznik’ten Konya’ya taşındı (1097). Batı Anadolu tekrar Bizanslıların hakimiyetine geçti. Kılıç Arslan, Haçlıların saldırılarını durdurmak için uğraşırken, yerlerinden ayrılan Türkleri iskana çalıştı. 1106 senesinde Malatya’yı Danişmendliler'den aldı. Harran ve Meyyafarikin’i zabtedip, Diyarbakır’ı tabiyyetine geçirdi. Musul civarına hakim oldu. Büyük Selçukluların Musul Emiri Çavlı, Artukoğlu İlgazi ve Suriye Meliki Rıdvan ile Habur Irmağı kıyısında yaptığı savaşı kaybetti.
1107 yılı Temmuz ayında yaralı olarak Habur Irmağını geçerken boğularak şehit oldu.
HAKKINDA YAZILANLAR
Birinci Kılıç Arslan Hakkında
Türkiye Selçuklu Devleti’nin bunalımlı devirde hükümdar olan Birinci Kılıç Arslan, teşkilatçı bir devlet adamıydı. Üstün kumandanlık kabiliyetine sahip, hayatı mücadele içinde geçen büyük bir kahraman ve gazidir. Mutaassıp Haçlı ordusuna ağır kayıplar verdirerek, Türklerin, Anadolu topraklarından atılamayacağını ispat etti. Çok hayır işleyip, ahalinin sevgisini kazandı. Hıristiyan halka da adalet ve şefkatle davrandı. Bu yüzden vefatı Hıristiyan halk için de matem oldu.
Kılıç Arslan’ın Anadolu’ya gelişi nasıl Türkler arasında bir bayram havası estirmişse, destan olan hayatından sonra genç yaşta ölümü de o derece mateme sebep olmuştur. Kılıç Arslan, on beş senelik saltanat devresinde çok büyük hadiselerle karşılaşmış, Haçlı seferleri ve Bizans karşısında varlığı tehlikeye düşen Anadolu, Türklüğün bu yeni vatanında yaşamasına vesile olmak kudretini göstermiştir.
HAKKINDA YAZILANLAR
KILIÇ ARSLAN
Kılıç Arslan Anadolu Selçuklu Sultanlığı’nın kurucularından olup; Haçlı ordularına karşı Anadolu’yu ve hatta bütün İslam alemini müdafaa eden bir Türk hükümdarıdır. Vatan topraklarının nasıl müdafaa edilmesi lazım geldiğini, bu uğurda yaptığı kanlı mücadelelerle bütün insanlığa ispat etmişti.
Kılıç Arslan olmamış olsaydı, belki bugün Anadolu’da bir Türk hakimiyeti yerine bir Latin devleti mevcut bulunacaktı. Anadolu kıtası; 26 Ağustos 1071 yılında Alpaslan’ın Bizanslılarla yaptığı Malazgirt Meydan Savaşı ile fethedilmişti. Bu fetih üzerine Horasan ellerinde bulunan birçok Oğuz Türkmen oymakları, Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleşmişlerdi.
Anadolu’nun kuzey bölgesinde Oğuzların Bozok kabileleri, güney bölgesinde de Üçok kabileleri yurt tutmuştu. Büyük kütleler ise Orta Anadolu’yu doldurmuştu. Bunların çoğu Kınık kabileleri idi. İlk etapta Anadolu’ya bir milyon Türkmen gelmişti. Bunların bir kısmı hayvan sürülerine sahip olduklarından Yörük kaldılar. Bir kısmı da toprağa yerleşerek çiftçi oldular. Ancak, Anadolu’nun Marmara kıyıları henüz Bizanslıların elinde bulunuyordu. Marmara havzasının fetihlerine Kutulmuş oğlu Süleyman ile kardeşi Mansur gönderilmişti.
Bu iki kardeş, Anadolu’nun fetih olunmamış kısımlarını Türk topraklarına katarak Anadolu Selçuklu Sultanlığı devletini kurdular. Fakat bu iki kardeş birbiriyle uğraşmaya başladılar. Bunun üzerine büyük Selçuklu Hakanı Melikşah, Mansur’un üzerine Porsuk Bey ve kuvvetlerini gönderdi. 1077 tarihinde Mansur mağlup edilerek öldürüldü. Melik Şah, Anadolu’nun idaresini Sultan unvanıyla Kutulmuş oğlu Süleyman’a bıraktı. İşte, bu şekilde Anadolu Selçuklu Sultanlığını kuran Aslan’ın torunu Kutulmuş oğlu Süleyman oldu. Anadolu’da bu devlet 1077 yılında kuruldu. Anadolu Selçuklularından on yedi hükümdar gelmişti.
Kutulmuşoğlu, Konya şehrini merkez yaparak Bizanslılarla savaşlara girişti. İznik şehrini fethettikten sonra burayı merkez yaptı. Bir müddet sonra Antakya’yı da fethetti. O zaman Melikşah’ın kardeşi Tutuş ile harbe girişerek yenildi. Bu olay onu olumsuz olarak çok etkiledi ve sonunda intihar etti.
Kutulmuşoğlu Süleyman’ın ölümü ile Anadolu’da karışıklıklar baş gösterdi. Beyler her tarafta bağımsızlıklarını ilan ettiler. Süleyman’ın oğlu Kılıçarslan, Büyük Selçuklu İmparatoru tarafından hapse atılmıştı.
Anadolu’nun karışıklığını ancak Kılıç Arslan düzene koyabilirdi. Dört yıl sonra Kılıç Arslan, Melikşah tarafından Konya’ya gönderildi. Kılıç Arslan babası zamanından kalan büyük kumandanları başına topladı. İznik şehrini tekrar zaptederek burayı kendisine merkez yaptı. Bundan sonra bağımsızlık hevesinde bulunan bütün beyleri ortadan kaldırdı. Bu suretle babasının elde ettiği bütün toprakları tekrar ele geçirdi. Bir donanma yaparak Çanakkale Boğazı önlerindeki adaları birer birer fethetti.
Kılıç Arslan çok yiğit, aynı zamanda pek cesur bir hükümdardı. Anadolu’nun birliğini kurmaya muvaffak oldu. Bu sebeple şöhret ve namı her tarafa yayıldı. Kılıç Arslan’ın en büyük amacı Bizanslıların elinden İstanbul’u almaktı. Bu amacına ulaşmak için Marmara kıyılarında bir tersane kurup çok sayıda harp gemileri yaptırdı. Türklerin bu hazırlığını gören Bizanslılar telaşa düştüler.
O zamanlar Bizans tahtında Yedinci Mihal Dükas bulunuyordu. Türklerin kara ve deniz kuvvetleriyle başa çıkamayacağını anlayınca, Roma’da oturan Papa Yedinci Greguvar’a elçiler gönderdi. Papaya, batı devletlerinin yardımına muhtaç olduğunu bildirdi. Eğer bu yardım gelmezse, İstanbul Türklerin eline geçecek ve Doğu Roma İmparatorluğu tarihe karışacaktı. Papa, Ortodoksların Katolik kilisesine müracaatını kendi menfaatine uygun buldu. İleride bu iki kilisenin birleşeceğini düşündü. Bu sebeple Batı Avrupa devletlerinden 40,000 kişilik bir ordu toplanılarak İstanbul’a gönderilmesi için çok çalıştı. Fakat muvaffak olamadı.
Bizans’ı korku sardığı sıralarda, Kılıç Arslan durmadan donanma yaptırıyor; bir an öne İstanbul’u Türk topraklarına katmayı arzu ediyordu. O devirde Avrupa’da dinî taassup çok şiddetli idi. Papazların halk üzerinde büyük tesirleri vardı. Bütün papazlar, Hazreti İsa’nın doğduğu mukaddes Kudüs şehrini İslamların elinden kurtarmak için halkı haçlı seferine teşvik ediyorlardı. Bilhassa Fransa’da kurulmuş olan Kloni tarikatının halk üzerinde etkisi büyüktü.
1095 tarihinde Fransa’nın Klermon şehrinde Papa İkinci Urban, ruhanî bir meclis topladı. Bu meclise on dört başpiskopos, iki yüz elli piskopos, dört yüzden fazla papaz katıldı. Ayrıca birçok da şövalye bulundu. Bu ruhanî meclis, Kudüs’ün İslamlardan alınmasına karar verdi. Bu işe ön ayak olan Piyer Lermit adında bir papazdı. Buna Yoksul Gotye adında bir şövalye de katıldı. Bunların teşvikiyle Avrupa’da büyük bir haçlı ordusu hazırlandı. Bu sel Anadolu’ya akmak üzere idi. Bu seli Kılıç Arslan nasıl durdurabilecekti?
Haçlı ordusunun sayısı altı yüz bin kişi idi. Haçlı ordusu muhtelif Hıristiyan milletlerinden kurulmuş olup, içinde ihtiyarlar, gençler ve kadınlar da bulunuyordu. Hepsi göğüslerine birer kırmızı Haç takmışlardı. Bu haçlı ordusunun önünde eski Cermen efsanelerinde mukaddes sayılan bir Keçi ile bir de Kaz bulunuyordu. Bu insan seli Batı Avrupa’dan yaya olarak Bizans’a geldi. Bizans imparatoru bu kalabalıktan ürkerek bunların hepsini Anadolu yakasına geçirtti.
Kılıç Arslan, Anadolu’ya çıkan bu korkunç afet karşısında soğukkanlılığını muhafaza etti. Neye mal olursa olsun, bu müstevli kuvvetlere karşı Türkün öz yurdu olan Anadolu’yu müdafaa etmeğe ant içti. Kılıç Arslan, bu büyük kuvvetlere karşı bir gerilla harbi yapmaya karar verdi. Türk kuvvetlerini muhtelif çetelere ayırdı. Şehirlerde bulunan halkı dağlara ve yaylalara çıkarttı.
Ambarlarda ne kadar zahire varsa yaktı ve suları da zehirletti. Selçuk askerleri baskın halinde grup grup haçlıların üzerine atılarak ilk çıkan kafileyi bir anda imha etti. Fakat arkadan daha büyük kuvvetler Anadolu’ya çıktılar. Kılıç Arslan o büyük kuvvetleri de Eskişehir ovasında yıprattı. Bundan sonra kuvvetleriyle Çorum’a çekildi. Bu durum karşısında bütün Anadolu Türkleri top yekün silaha sarıldı. Saadetini yıkanlarla kanlı mücadelelere girişti. Bu tarihte eşine az rastlanır bir vatan müdafaası idi. Askerî kıtalar her tarafta bir şimşek gibi çakıyorlar; düşmanın yurt tutmasına imkan bırakmıyorlardı. Anadolu şehir ve kasabalarında büyük bir yangın vardı.
Bu kıyametin içine girenler de şaşırıp kaldılar. Bunlar nasıl bir millet! Vatanlarını canla başla ne şekilde müdafaa ettiklerini görüp öğrendiler. Nihayet haçlılar kırıla kırıla bir geçit bularak Kudüs’e gidip bir Latin Krallığı kurdular. Fakat güzel Anadolu’da yerleşemediler. Çünkü buranın bekçileri yüksek vatansever ve kahraman Türklerdi. Kumandanları da Kılıç Arslan gibi cesur bir yiğitti.
Türkler bu şekilde Anadolu için kan döktüler. Bu sebeple Anadolu toprakları Türkün kanıyla yoğrulmuş bir ana vatandır. Kılıç Arslan’ın haçlılara karşı kazandığı zaferler onun adını Türk tarihinde ebediyen yaşatmaya kafi gelmiştir. Onun hayatı büyük destandır. Tarih onun (Ebulgazi) unvanını vermişti.
Sekiz buçuk ay süren bu kanlı mücadeleden sonra Birinci Kılıç Arslan Konya Sarayına yerleşti. Bir sabah sarayından çıkıp bir meydanda toplanmış binlerce esirin arasından geçerken bir ses yükseldi.
-Bizler ne olacağız?
Kılıçarslan sesin geldiği tarafa baktı. Bu sözü söyleyen genç ve güzel bir esir kızdı. Ona:
-Kimsin, ne istiyorsun? Diye sordu.
Esir kız:
- Savaşta esir düşen Efon Ejyid’in kız kardeşi İzabella’yım. Bir an önce vatanıma dönmek istiyorum! Dedi.
Kılıçarslan şöyle mukabele etti:
-Biz Türkler, yurdumuzda oturanlara çıkıp gidin! demeyiz, ve yurdumda din ve adetiniz üzere hür yaşayabilirsiniz. Fakat arzu ettiğiniz gün de yurdunuza dönebilirsiniz. Ben vatan hasretini takdir edenlerdenim...
Hiç beklemediği şekilde bir cevapla karşılaşan dilber Fransız kız, hem hayrette kaldı, hem de çok sevindi. Kılıç Arslan, yiğit olduğu kadar da yakışıklı bir Türk delikanlısı idi: bu esire Kılıç Arslan’ın yüzüne dikkatli bakarak:
-Sizi nerede ziyaret edip minnet ve şükranlarımı bildirebilirim? Diye sordu.
-Her saat, nerede bulunursam!
Meydana toplanmış olan bütün esirler Türk Hakanının bu yüksek kalpliliğine hayran kaldılar. Teşekkür makamında hepsi birden boyun kestiler. Kılıç Arslan bütün esirlere harçlık verilmesini emretti. Eğlence yerlerine gitmelerine de izin verdi. Bir müddet sonra da bu haçlı ordusunun esirleri grup grup memleketlerine iade edildiler. Bu kanlı mücadeleden muzaffer çıkan Kılıç Arslan sarayında eşi Sevindik Hatun ve çocukları Şehinşah ve Mesut adlı iki oğlu ve Aydın adındaki kızı ile mesut ve tatlı günler yaşadı.
Fakat Kılıç Arslan, Suriye’de yaptığı bir savaştan dönerken 1106 tarihinde Fırat nehrine düşerek boğuldu.
www.biyografi.net (Binlerce Biyografi) |
|
|
|