|
Fikriye Hanım
( 1887)- (1924)
1887 yılında Selanik'de doğdu. Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın ikinci eşi Galip Bey'in kardeşinin kızıdır. Genç yaşta bir Mısırlı ile evlendi. Fakat bu evliliği yürütemedi. Ailesinin yanına döndü. 1923 yılına kadar Çankaya Köşkü'nde Atatürk'e yardımlarda bulundu. Bu arada ciğerlerinden rahatsızlandı. Münih'e gitmek zorunda kaldı. Atatürk'ün Latife Hanım'la evliliğini öğrenince Türkiye'ye döndü. Bir kaç gün Çankaya Köşkü'nde misafir edildi. İstanbul'a yerleşmeye karar verdi. 1924 yılında Ankara'dan ayrılmadan önce Münih'ten Atatürk'e getirdiği hediyeyi vermek üzere Çankaya Köşkü'ne gitti. Başyaver, Atatürk'ü görmesini engelledi. Bunu gururuna yediremedi. Çankaya Köşkü'nün önünde tabanca ile kendini vurarak intihar etti.
HABER
Fikriye Hanım’ın eşyaları TCDD’nin
03 Kasım 2006 AA
Fikriye Hanım’a ait özel eşyalar, hayattaki tek yakını olan yeğeni Hayri Özdinçer tarafından TCDD’ye bağışlandı. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Hayri Özdinçer’den eşyaları teslim aldı.
ANKARA - Bağışlanan eşyalar arasında, Fikriye Hanım’ın yatak örtüsü, udu, Atatürk’ün Şam’dan Fikriye Hanım’a getirdiği tepsi ile çeşitli fotoğraflar yer alıyor.
Ankara Garı’nda düzenlenen törende konuşan Özdinçer, Türkiye’nin, Kurtuluş Savaşı’nda yokluk ve imkansızlıklarla yaşayan “iki kişi”ye ait eşyaları, TCDD Genel Müdürlüğüne gönül huzuruyla teslim ettiğini belirtti.
Özdinçer, gelecek kuşakların, belge ve resimlerden ne zor şartlar altında ülkenin kurtuluşunun gerçekleştirildiğini anlayarak Atatürk ve Cumhuriyet ilkelerine daha fazla sarılacaklarını ümit ettiğini dile getirdi.
Ulaştırma Bakanı Yıldırım da Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı yıllarında kaldığı ve 1964’ten bu yana müze olarak kullanılan Atatürk Konutu ve Demiryolu Müzesi’nde Fikriye Hanım’ın bir süre kaldığını anımsattı.
Fikriye Hanım’ın yeğeni Özdinçer’in Atatürk’e ait fotoğraflar ile eşyaları incelik ve vatanseverlik örneği göstererek Atatürk Konutu ve Demiryolu Müzesi’ne teslim ettiğini kaydeden Yıldırım, Özdinçer’e teşekkür etti.
Atatürk’ün bu yıl doğumunun 125. yılının kutlandığını anımsatan Yıldırım, “Geleceğimizi geçmişimizin tecrübeleri ve geçmişimize sahip çıkarak inşa edeceğiz. Bu bakımdan burada teslim edilen eşyaları ait olduğu yerde en güzel şekilde muhafaza etmek ve bu hatıraları yaşatmak bizim en önemli görevlerimiz arasında bulunacaktır” diye konuştu.
Yıldırım, Özdinçer’e bir şükran plaketi ile Demiryolcuların simgesi haline gelen ve üzerinde lokomotif sembolü bulunan köstekli Serkisof saat hediye etti.
Özdinçer, gazetecilerin sorularını yanıtlarken, eşya ve resimlerin 1949 yılında vefat eden babasından kaldığını, halasının udunun orijinal olduğunu, İsviçre’de yaptırdığı gölge resmin hiçbir yerde yayınlanmadığını belirtti.
“DAHA EMNİYETLİ GÖRDÜM”
Özdinçer, “Eşyaları hediye etmek için Kültür Bakanlığı ve Anıtkabir’i neden tercih etmediniz” sorusunu yanıtlarken, “Devlet Demiryollarını çok daha emniyetli gördüm ve herkesin gözü önünde olan bir yer. Ankara-İstanbul arası gelen giden vatandaşlarımızın daha çok ziyaret edebileceği bir yer” dedi.
Bakan Yıldırım da Atatürk ve Fikriye Hanım’ın, Kurtuluş Savaşı yıllarında buradaki konutta kaldığını, o nedenle müzeyi en uygun yer diye düşündüklerini kaydetti. Bakan Yıldırım ve Özdinçer, TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman ile müzeyi gezdi ve eşyaları teslim ettikten sonra Vagon Restorant’ta birlikte kahvaltı yaptı. Özdinçer, kahvaltı sonrasında da gazetecilerin yoğun talepleri nedeniyle müze önünde yeniden soruları yanıtladı.
“SÖYLENİLMEYEN TEK ŞEY GÖMÜLDÜĞÜ YER”
Hayri Özdinçer, bir soru üzerine, 44 yıldır ABD’de yaşadığını, binanın restorasyonda olması nedeniyle eşyaları hediye etmek için beklediğini ifade etti.
Fikriye Hanım ile ilgili bazı bilgilerin yayınlandığı ifade edilerek, “Sizde saklı kalan daha çok şey var mı?” sorusunu yanıtlarken Özdinçer, bazı hikayelerin ve hatıraların bulunduğunu, bunların şu anda açıklanacak şeyler olmadığını kaydetti.
Fikriye Hanım’ın nasıl öldüğü konusunun Türk kamuoyunca çok merak edildiğinin belirtilmesi üzerine Özdinçer, şunları söyledi: “O konuyla ilgili her şey söylenilmiştir şimdiye kadar. Söylenilmeyen tek şey halamın gömüldüğü yerdir ve otopsi raporudur. Bu hiç kimseye açıklanmamıştır. Halamın gömüldüğü yer de açıklanmamıştır. Halama ait eşyalar da babama verilmemiştir.”
Özdinçer, bir başka soruyu yanıtlarken, babasının halasıyla ilgili “vatanını milletini seven bir insan ve biraz da inatçı olduğundan söz ettiğini” aktardı.
Hayri Özdinçer, Fikriye Hanım’ın mezarının nerede olduğu konusunda ise “Etnografya Müzesi daha uygun, bize nakledilen odur” dedi.
Özdinçer, resmi tarihte Fikriye Hanım’ın intihar ettiği ve faytonda hayatını kaybettiğinin yer aldığının ifade edilerek bunun gerçekliğinin sorulması üzerine, “Bu hususta bir şey söylemeyeceğim” karşılığını verdi.
“HALAM İLE BABAM DARGINDI”
Fikriye Hanım’ın Mustafa Kemal’e karşı hissettiklerini babasıyla paylaşıp paylaşmadığına ilişkin bir başka soruyu yanıtlarken Özdinçer, “Babamla halam arasında muhabere aşağı yukarı Kurtuluş Savaşı’ndan 5-6 ay sonra kopmuş vaziyetteydi. Dargındılar, konuşmuyorlardı” dedi.
Özdinçer, “Udu var ama Fikriye Hanım Mustafa Kemal’e ud çalabiliyor muymuş” diye sorulması üzerine, “Ud ve piyano çalıyormuş” dedi. Özdinçer, Mustafa Kemal’in, “Söyle tabip var mı derdi aşka tıbbın çaresi” dizesiyle başlayan şarkıyı çok sevdiğini kaydetti.
Fikriye Hanım’ın Soyağacından
30.11.2006
Mahiye Morgül
TCDD içindeki Atatürk’ün kaldığı evi gezerken, Fikriye hanımın odasında tek kişilik karyolanın üzerinde kocaman bir posteri dikkatimi çekti. Siyah beyaz olarak basılmış bu resimde muhteşem gözleri, düzgün hatları , siyah bukle kâkülleri ile hâlâ güzel. 22 yaşında bu eve gelmiş, hâlâ 22 yaşında orada yatağının üzerinde.
Zübeyde hanımın Atatürk’ün babası öldükten sonraki eşinin kardeşinin kızı oluyor.
“Fikriye Hanım, Mora 1897 – 30 Mayıs 1924” Yenişehir yazıyor.
Resmin altında iri harflerle şu yazılı:
“O, uğruna ölünesi adamın uğruna öldü…”
“FİKRİYE!”
…Sizi içeride bekliyor!
Şeceresinde ise ölüm tarihi 31 Mayıs 1924 olarak yazılmış. 23 Mayıs olarak bilinir vurulduğu tarih, demek, bir hafta ölümle pençeleşmiş ve zatürreeden ölmüş.
Vitrinde resimler, aile resimleri, annesi Vasfiye hanımın başı açık olarak dadı bacıyla boydan resimleri. Fikriye hanımın Atatürk’le birlikte resimleri yok. Bu eve geldiği günden itibaren bu eve hayat verdiğini yazıyor emir çavuşları Ali Metin, fakat bu evdeki beraberliğin resimleri ortada yok. Atatürk öldükten az sonra çıktığı söylenen yangın geliyor aklıma.
Vitrinde kocaman bir çerçeve içinde Fikriye Hanımın soyağacı, kroki halinde; aldığım notlardan yazıyorum:
Babası, Konya Karamanoğulları soyundan LALOTLAR lakaplı aileden Hayrullah bey. (Lalot’un Latince anlamı “elibol”)
Baba tarafından akrabalar: Selma Sultan, Prens Hayri, Prenses Kenize Murad, Kotmara Mihracesi Sajid Han, Emekli Büyükelçi Rauf Hayri (Hatice Sultan’ın eşi).
Amcası Mehmet Hayri beyin eşi Belkıs hanım, sadrazam Tevfik Paşanın kızkardeşi.
Osmanoğlu hanedanından aileye katılanlar: Hatice Sultan, Fehime Sultan.
Anne tarafından akrabalar: Dedeleri Ömer bey Kafkasyalı Çapanoğullarından (Çepni Türklerinden M.M.).
Kafkasya kökenli, Çapan ve Karslı, Ahıskalı, Kafkaslı soyadlı aileler. Kemal Çapan, Merzuka Çapan, Gültekin Çapan, Türkân Çapan.
Karslı Mühürdaroğullarından Ziynet Hanım, Emel Kafkaslı, Gülsev Kafkaslı, M.Nazif Kafkaslı, Serkan Kafkaslı, Seda Kafkaslı.
Bu kadar geniş bir aileden gelen Fikriye hanım şimdi bize daha yakın duruyor. Çünkü anne tarafının soyadlarına baktığımızda bu soyadları taşıyan akrabalarımızın ve arkadaşlarımızın olduğunu görmekteyiz.
Atatürk’ümüzün sevgili eşi Fikriye Hanım'a teşekkürlerimi nasıl sunabilirim diye düşünmeye başladım. Ona çok vefasızlık ettiğimizin siz de farkındasınız değil mi?
www.biyografi.net (Binlerce Biyografi) |
|
|
|