Fazleddin Ahmed  Overing
İslam'ı Seçenler



Hollandalı Fazleddin Ahmed Overing

Şark medeniyeti ile ilk münasebetimin ne zaman başladığını, kati olarak tayin edemiyorum. Bu irtibat, evvela lisan sebebiyle meydana geldi. Çünkü ben şarklıların dillerini öğrenmek istiyordum ve bundan tahminen 30 sene önce yani daha 12-13 yaşlarında iken, Arapça öğrenmeğe başladım. Fakat bana yardım edecek kimse bulamadığımdan, bu iş çok ağır gidiyordu. Arapça öğrenirken Araplar ve İslamiyet hakkında Avrupalılar tarafından yazılmış bazı kitablar almıştım. Bunların çoğunda İslamiyet hakkında tam ve tarafsız bilgi verildiğini sanmıyorum. Buna rağmen Muhammed aleyhisselam hakkında yazılan yazılar, bende Onun şahsiyetine karşı büyük bir saygı doğmasına kafi gelmişti. Fakat İslamiyet hakkında öğrendiğim bilgiler, yanlış ve noksandı. Bana rehberlik edecek kimse de yoktu.

Nihayet elime T.G. Browne tarafından yazılan “History of Persian Literature in Modern Times = İran yeni zaman edebiyat tarihi”isminde mükemmel bir eser geçti. Bu kitapda iki nefis şiir buldum. Bunlardan biri Hatıf İsfehani’nin tercii bendi, diğeri Mohtaşim Kashani’nin heftbendi idi.

Hatıf’ın şiirini okurken, ne büyük bir heyecan duyduğumu size tasvir edemem. Bu şiir, kararsızlık ve ızdırab içinde çırpınan ve kendisine selamet yolunu gösterecek mürşid arıyan bir ruhu ne güzel tasvir ediyordu! Bunu okurken bu büyük şairin sanki benden bahsettiğini, benim hakikati bulmak için yaptığım mücadeleleri ifade ettiğini sanıyordum. Şiirin her beytinde beyan edilen fikirleri tabii aynen kabul edemiyordum. Fakat aşağıdaki beyt tamamiyle benim düşüncelerime cevap veriyordu:

Yalnız bir O vardır ve Ondan başka kimse yoktur
Ondan başka ibadete layık hiç bir ilah yoktur.

Ben, annemin arzusuna ve kendi merakıma da uyarak, din tedrisatı yapan bir yüksek okula kaydolmuştum. Bu okul, din dersleri vermekle beraber, müteassıp değildi. Talebelerin fikrlerini serbestçe söylemelerine müsaade ediliyor ve onların fikirlerine karşı büyük bir ehemmiyet veriliyordu. Verilen din dersleri, ancak bir insanın bilmesi gereken ana bilgilerden ibaretti. Bütün bunlara rağmen, okulun son imtihanında bana sorulan “Dinler hakkındaki düşünceniz nedir?” sualine karşı benim “İslam dinine karşı büyük bir hürmet duyuyorum” diye cevab vermem, her halde okul müdürünü hayrete düşürmüştü. O tarihlerde, ben İslamiyete karşı büyük bir sevgi duymakla beraber, imanım tam teşekkül etmemişti. Daha bir şeye karar veremiyordum. O zamana kadar bana kilisenin telkin ettiği İslam düşmanlığından tamamiyle kurtulamamıştım.

Bu sefer çok ciddi olarak ve Avrupalı yazarların kitaplarının tesiri altında kalmayarak, sırf kendi mantık ve düşüncem ile, İslam dinini incelemeğe başladım. O zaman, ne güzel hakikatlerle karşılaşdım! Birçok insanların, çocukken kendilerine telkin edilen dinden uzaklaşarak, müslümanlığı niçin kabul ettiklerini anlamağa başladım. Çünkü İslamın birinci manası, insanın kendisi ve dünyası, Allahu tealaya halis bir iman ve selamet içinde olması, ikinci manası ise, kendisini Allahına tamamiyle teslim etmesi ve Onun emirlerine itaat etmesi demekti. Kuran-ı Kerimde bu hususda yazılı olan şeyleri aşağıda nakletmeğe çalışacağım. Esas Arapçasının o muhteşem ahenginden mahrum kalsa bile, gene bu sözler insanı çok cezbetmekdedir.

Fecr suresinin yirmiyedinci ayeti ve devamında mealen, “Ey huzur içinde olan ruh! Sen Ondan, O da senden razı olarak Allahına dön! Benim [salih] kullarımın arasına katıl, benim Cennetime gir!” buyurulmuştur.

İşte yalnız şu ifade bile, İslam dininin, hıristiyanlık ve diğer dinler gibi birtakım hurafelere bağlı olmayan tertemiz, dürüst ve hakiki Allah dini olduğunu göstermeğe kafidir.

Hıristiyanların, insanların günahkar olarak doğduğu ve yeni doğan bir çocuğun bile kendisinden evvel gelenlerin günahlarını taşıdığı hakkındaki akidesine karşı Kuran-ı Kerim’de Enam suresinin yüzaltmışdördüncü ayetinde mealen, “Herkesin kazandığı kendisinedir, kimse başkasının yükünü [günahını] taşımaz” buyurulmuştur. Araf suresinin kırkikinci ayetinde ise mealen, “Biz insana ancak gücü yettiği kadar yükleriz” buyurulmuştur. İnsan bunları okurken, bunların, Allah kelamı olduğunu kalbinde duymakta ve müslümanlığa seve seve iman etmektedir. İşte ben böyle yaptım ve Allahu tealanın en doğru dini olan İslamiyeti seçtim ve seve seve müslüman oldum.




ENGLISH BIOGRAPHY

FADL-UD-DIN AHMAD OVERING

(Hollander)

I cannot figure out precisely the time of my first contact with the oriental civilization. This contact owes primarily to language. To be more clear, my aspirations to learn the oriental languages ended in my beginning to study Arabic when I was only in my early teens. Naturally, with no one to help me, it was rather an onerous work for me to get over. Primarily with a view to learning Arabic, I bought some books written by Europeans about the Arabs and about Islam. I think most of the information they gave about Islam were far from being correct or unbiased. Nevertheless, the passages about Muhammad 'alaihis-salam' caused me to develop a strong admiration for his personality. Yet the information I collected about Islam was both incorrect and insufficient. Nor was there anyone to guide me.

In the long last, I came across a perfect work, namely a book entitled, 'History of Persian Literature in Modern Times', written by T.G. Browne. I found two elegant poems in the book. One of them was the Terji'i bend of Hatif Isfahani, and the other one was the Heftbend of Mohtashim Kashani.

I cannot describe to you the greatness of the excitement that I felt when I read Hatif's poem. How delicately the poem depicted a soul that was desperately struggling in a deep gloom of indecision and depression and seeking for a murshid to guide him to salvation! As I read it, I felt as if the great poet had written it about me and as if the poem were describing my struggles to find the truth.

He, alone, exists; there's no others in existence;

He, alone, is worthy of worship by all existence.

To fulfill my mother's wishes and to satisfy my curiosity, I registered in a high school with a religious curriculum. Despite its religious system of education, the school did not follow a fanatical policy. The students could discuss their ideas freely, and their ideas were held in high regard. The religious lessons consisted of religious essentials that a person needed to know. However, the answer, "I feel deep respect for the Islamic religion," which I gave to a final exam question querying our opinions about other religions must have consternated the school director. In those days, the strong feelings of sympathy I had had for the Islamic religion had not developed into a definite belief yet. I was still in a state of indecision. Nor had I completely recovered from the morbid hostility against Islam that the church had engraved into the depths of my soul.

Firmly resolved to disentangle myself from the influence of those books with European authors, I embarked on an entirely personal study of Islam; this time the only criterion would be my personal evaluation. How thoroughbred the facts that the study yielded were! It began to dawn on me why so many people abandoned the religions inculcated into them during their childhood and embraced Islam. For the first feature of Islam reflected man's own essence, his personal world, his true belief and trust in Allahu ta'ala, and its second feature involved his unconditional submission to Allahu ta'ala, his Owner, and obedience to His commandments. In the following paragraphs I shall attempt some quotations from the Qur'an al-karim, which I consider relevant to the subject. Stripped as they may be of the magnificent harmony inherent in their Arabic originals, translations of these divine statements still have very strong attraction.

The twenty-seventh and later ayats of Fajr Sura purport, "O (thou) soul, in (complete) rest and satisfaction!" "Come back thou to thy Allah, well-pleased (thyself), and well-pleasing unto Him!" "Enter thou, then, among My devotees!" "Yea, enter thou My Heaven!" (89-27, 28, 29, 30)

This statement alone would be enough to prove the fact that the Islamic religion, quite unlike the superstitious Christianity, or the other religions, which are even worse, is an extremely pure, true, and genuine religion.

In contrast with the Christian credo which imposes a tenet wherein mankind is sinful from birth and even a newly born baby has a share from sins of earlier generations, the hundred and sixty-fourth ayat of Anam Sura in the Qur'an al-karim purports, "... Every soul draws the meed of its acts on none but himself: no bearer of burdens can bear the burden of another. ..." (6-164) In fact, the forty-second ayat of Araf Sura purports, "... No burden do We place on any soul, but that which it can bear, - ..." (7-42) As you read these statements, you feel deep in your heart that they are divine statements of Allah, and you willingly have belief in Islam. I did so, too; I chose Islam, the truest religion of Allahu ta'ala, and I became a Muslim willingly.






www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)