|
Mihri Müşfik
İlk Türk Kadın Ressamı
1885 yılında doğdu. İlk eğitimini, evlerine gelen özel öğretmenlerden aldı. Batılı kadınların hayatına özendi. Avrupa'dan İstanbul'a gelen operetçileri, müzisyenleri izledi. Türk kızları için yadırganan biçimde, dekolte giyindi. Alafranga hayata tutkusunu, her hareketiyle belirtti.
Ressam Hale Asaf'ın teyzesiydi. Müşfik Bey'le devam ettirdiği bohem hayatını, evlenerek sürdürdü. Hariciye memurlarından Müşfik Bey, Bursalı Selami Paşa'nın oğluydu.
Papa'nın bir portresini yaptı. Papa, ilk defa bir kadın ressama poz veriyordu. Vatikan Müzesi'ne bir tablosu konuldu.
Aynı zamanda, bir salon kadınıydı. Hıristiyan kadınları gibi, erkeklerle içki masasına oturdu. Mütareke devrinde, İstanbul'daki Güzel Sanatlar Akademisi'nin kız öğrencilere resim dersleri verdi.
Hayatını, Roma ve Paris'te resim yaparak sürdürdü. Paris'teki atölyesi, 52 Bd. Montparnasse'de idi. Ancak Paris'teki hayatı, çok müsrif geçti. Tablolarının geliri, borçlarını kapatamadı. Hayatının son yıllarını, Amerika'da sefalet içinde geçirdi. Zengin kişilere, özel resim dersleri verdi. 1954 yılında ABD'nin New York şehrinde vefat etti.
HAKKINDA YAZILANLAR
Mihri Müşfik’in Eserleri ve Hayatı
leblebitozu.com
26 Şubat 1886’da Kadıköy Moda’daki Rasim Paşa Konağı’nda dünyaya gelen Mihri Müşfik Hanım, aristokrat bir aileye mensuptur. Babası dönemin Tıbbiye Nazırı Doktor Mehmet Rasim Paşa Tıbbiye’de dersler vermekte ve dekanlık yapmaktadır. Sultan Abdülmecid’in annesi Bezm-i Alem Sultan, Mihri Hanım’ın büyük halası olur. Sultan Abdülmecid’in eşi Verdicenan Kadınefendi ise Mihri Hanım’ın öz halasıdır.
Özel ders alarak, batılı yaşam tarzı içinde büyüyen Mihri Hanım, edebiyat, musiki ve resim gibi sanatın her alanında yetenekli bir öğrencidir. Ancak o, resme yönelir.
Bu dönemde saraya gidip gelen resme tutkun genç Mihri, Şehzade Selim Efendi’nin eşi Eflâkyar Hanım’ın yaptığı resimlerle ilgilenir. Her ikisi de birer resim yapıp Sultan Abdülhamid’e sunarlar. Sultan resmini beğenerek Mihri Hanım’ı yaklaşık iki yıl eğitim alacağı saray ressamı olan Fausto Zonaro’nun öğrencisi yapar. Zonaro’nun, bugün halen ayakta olan Akaretler’deki binasında yer alan atölyesinde resim dersleri alır.
Bu dönem içerisinde imparatorlukta resim eğitimi alacağı bir okul yoktur. Osman Hamdi Bey’in II. Abdülhamit’ten aldığı izinle 1882 yılında kurduğu Sanayi-i Nefise Mektebi, sadece erkeklere eğitim vermektedir. Zonaro ile tanışması, onun Batı sanatına ilgi duymasına neden olur ve İtalya’ya gitmek için fırsat yaratmaya çalışır. 1903 yılında 17 yaşında, kimine göre İstanbul’a gelen bir cambaz kumpanyasının İtalyan kökenli müzik şefine gönlünü kaptırıp peşinden gider, kimine göre ise ailesinin izni dahilinde Roma’ya gider.
Resimde, İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucularından, eski Viyana Sefiri, İstanbul şehreminlerinden (belediye başkanı) Ali Rıza Bey’in annesi Naile Hanım’ın giysileri, oturuşu, elinde tuttuğu tesbihi, geçmişi yansıtmaktadır. Otoriter yüz ifadesi, Osmanlı toplumunda kadınların yaşlanarak kazandığı gücü, evindeki diğer kadınları yönetecek konuma gelmiş olduğunu göstermekte. Resim, kafesli pencereleri ve divanıyla bir Osmanlı evini betimlemekle birlikte, Naile Hanım’ın ceketi, sırtını dayadığı duvardaki Rokoko süslemeler ve perdenin kordonu gibi detaylarda, Batılılaşmanın izleri görülmektedir.
Henüz yirmili yaşlarında genç bir kızın resim eğitimi almak amacıyla Avrupa’ya gitmek istemesinin onaylanmayacağını düşünen Mihri Hanım, dönemin Fransız elçisinin eşi Madam Barrer’den yardım ister ve Barrer’in hazırlattığı sahte bir Fransız pasaportuyla Galata’dan kalkan bir İtalyan gemisine binerek Roma’ya gider. Roma’da Madam Barrer’in evinde bir süre konuk olsa da, İtalya’da aradığı ortamını bulamaz, kısa süre sonra o dönemin sanat merkezi sayılan Paris’e geçer.
Burada sanatçıların yoğun olarak yaşadığı yer olan Montparnasse’a yerleşir. Mihri Hanım, kendi kazancıyla satın aldığı evin bir odasını Bursa eşrafından bir ailenin oğlu olan ve Sorbonne’da siyasi bilimler öğrenimi gören Müşfik Selami Bey’e (İnegöllü) kiraya verir. Aralarındaki ilişki bir süre sonra aşka dönüşür ve evlenirler. Müşfik soyadını alır. Paris’te bir davette tanıştıkları Maliye Nazırı Mehmet Cavit Bey sayesinde, Mihri Müşfik’in 1913 yılında İstanbul Kız Öğretmen Okulu resim öğretmenliğine atanmasıyla İstanbul’a dönerler.
Mihri Müşfik o yıllarda yaşam biçimi, giyinişle çok yadırganır. Evde hiç iş yapmaz, herkese poz verdirerek resim çizer, kimseyi bulamazsa kendini çizer. Giyimi de farklıdır. Bir seferinde, gidecekleri özel bir davet için Mahmutpaşa’dan aldığı kumaşı vücuduna sarar, çengelli iğnelerle tutturur, kafasına da üzerinde maşallah yazan bir başlık geçirir. Paris’teki rahat hayatını yaşamaya kalkması, dedikodular, eşinin ailesinin memnuniyetsizliği evliliklerini sürdürülemez hale getirir.
Onun kadınları, Doğu’nun ev, hamam veya saray içindeki odalıklarından değildir. Edilgen bir yapıları yoktur, ancak baştan çıkaran bir yapıya da izin vermez. Sanatçının kadın portrelerine bakıldığında hepsinin eğitimli, zengin ve güçlü kadınlar, yani modern Batılı kadın tipleri olduğu söylenebilir. Portrelerinde çocukları, bebekleri de resmetmiştir.
Mihri Hanım, Maarif Nazırı Şükrü Bey’e, İnas (Kız) Sanayi-i Nefise Mektebi kurulması yönünde öneri sunar, 1914 yılında da bu öneri dikkate alınarak Eski Darülfünun binası olan Zeynep Hanım Konağı’nda resim ve heykel bölümü olarak okul öğretime başlar. Mihri Hanım’ın kız öğrencilerin güzel sanatlar alanında yüksek öğretim görmelerini sağlamak gibi önemli bir açılımından sonra bir diğer başarısı da, ilk çıplak kadın modelini kız atölyesinde kullanması olur.
Mihri Hanım’ın sözkonusu başarıları yanında okula yarışma ve sergileme gibi organizasyonları getirmesi de öğrencilere çalışma motivasyonu sağlar. Mihri Hanım öğrencilerini, açık havada resim yapmaya, modelden çalışmaya ve ilk kez toplu bir sergi açmaya teşvik eder. Mihri Hanım, öğrencilere poz verecek model bulunamayınca, antik heykelleri, hamamlardan topladığı yaşlı kadınları, 1917 sonrasında İstanbul’a gelen Beyaz Rusları, okulun hademesi Ali Efendi’yi ve yüz küsur yaşındaki Zaro Ağa’yı model olarak okula getirir. Pek çok kadın ressamın yetişmesinde katkısı olur: Nazlı Ecevit, Aliye Berger, Fahrelnisa Zeid gibi.
Paris’ten İstanbul’a döndüğü dönemlerde Tevfik Fikret, Rıza Tevfik ve Hüseyin Cahit’in portrelerini yaparken, renkli bir edebiyat çevresi içerisindedir. Tevfik Fikret ile dostluğu, şairin 1915’te ölümüne dek devam eder. Öyle ki Fikret öldükten hemen sonra Roma’da öğrendiği teknikle yüzünün kalıbını alan kişi de Mihri Hanım olacaktır. Mihri Müşfik tarafından balmumu ile alınan yüz maskı, Aşiyan’daki Tevfik Fikret Müzesi’nde sergilenmektedir.
Tevfik Fikret, Aşiyan’daki evine gelen Mihri Hanım’ı Ruşen Eşref’e şöyle tanıtır: “Yukarıda bir hanım var. Resimler yapıyor. Bilseniz Rübab’ı o kadar güzel yorumluyor ki, yazdıklarım bu kadar anlamlı mı imiş diye şaşıyorum.” Ardından Tevfik Fikret, Mihri Hanım’ın yaptığı portreyi Ruşen Eşref’e göstererek, “Bakın, bu ne güzel… Benim başımı olağanüstü çizmiş. Şöyle, buruna doğru geldikçe incelen bir baş!” der.
1919 yılında aniden İtalya’ya gider. Bu ani gidişinin nedeninin, İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarıyla olan yakın ilişkilerinin, onu işgal altındaki İstanbul’da zor duruma düşürmesi olduğu sanılmaktadır. Mihri Hanım’ın, bu dönemde tutuklanan Hüseyin Cahit ve Cavit Bey’leri ziyaret etmesi, basında aleyhine yazılar çıkmasına neden olur. Birtakım kaynaklar Mihri Hanım’ın tekrar İtalya’ya gidişini meşhur İtalyan yazarı ve milli kahramanlarından Gabriele d’Annunzio ile yaşadığı aşka bağlar. Aralarındaki aşk mıdır bilinmez, ancak anlaşılan o ki Mihri Hanım bazı belgelere göre Gabriele d’Annunzio ile dosttur ve onun portresini yapmıştır.
Onunla olan dostluğu vasıtasıyla da Vatikan’a kabul edilerek Papa’nın portresini yaptığı da bilinir. (Papa’nın portresini yaptığı yolundaki bilgi, Feyhaman ve Güzin Duran’ın İtalya gezilerinde Vatikan’da bir Papa’nın portresi altında Mihri imzası görmeleri, fakat ikinci seyahatlerinde bu tablonun kaldırılmış olduğunu belirtmeleridir. Şu an böyle bir portre Vatikan Müzesi’nde bulunmamaktadır).
Bir yıl için gittiği İtalya’dan geri döndüğünde, iki yıl daha İnas Sanayi-i Nefise’de ders verir, 1922’de evliliği boşanma ile sona erer ve tekrar Roma’ya gider. Eşi Müşfik Selami Bey’den ayrılsa da Mihri Hanım, Mihri Müşfik olarak anılır. Ancak o, 1922 yılından sonra yurt dışında Mihri Rasim olarak tanınır.
Mihri Hanım, 1922 yılında Yunan ordusunun denize dökülmesinin ardından Mustafa Kemal’i mareşal üniformasıyla ayakta canlandıran yaklaşık 3 metre yüksekliğinde bir portresini yapar ve Çankaya Köşkü’ne götürerek kendisine sunar. Bu, Cumhuriyetin ilanından sonra bir Türk ressam tarafından yapılan ilk Atatürk portesidir. Daha sonra Yugoslav Kralı Alexander hatırasına Yugoslavya’ya hediye edilen bu tablo, II. Dünya Savaşı sırasında Belgrad Sarayı’nın tahrip olması sonucu kaybolsa da 1990’larda bulunur.
Mihri Müşfik, renkli bir kişiliğe de sahiptir. Giyim tarzı modernle geleneksel arasında olup, kıyafetlerini yüksek ökçeli ayakkabılar ve çiçekli sık şapkalarla tamamlar.
Sanatçı ıstakoz ve karidesler ile şarap ve meyve tabağını konu ettiği natürmortlarında Batılı bir atmosfer yaratmıştır. Fransa yıllarında Hollanda natürmortlarını incelemiş olabileceği fikrini veren bu resimler, kurgu açısından ise Türk natürmortlarına daha yakındır.
Bu çalışması ise diğer kadın tiplerinden farklıdır. Burada zenginlik içinde güzel kıyafetler giymiş, eğitimli bir kadın yoktur, ancak o da yüzündeki çizgilerin işaret ettiği üzere emekçi bir kadındır. Solmuş ve eskimiş kıyafetlerine rağmen duruşu itibariyle acınası bir his vermez, çünkü o da çalışan üreten köylü kadın tiplemesidir.
Mihri Hanım, 1928 yılına kadar kaldığı Roma’da, Mussolini taraftarı olan, onunla birlikte ünlü Roma yürüyüşüne katılan ve onun yakın çevresinde bulunan Gabriele d’Annunzio ile arkadaşı ressam Renato Brozzi aracılığı ile mektuplaşarak ilişkisini sürdürür. Mihri Hanım’ın, Hale (Salih) Asaf’ın hem teyzesi, hem de ilk hocası olmakla birlikte, sonradan ona resimden vazgeçmesini öğütlediği ve sonraki dönemlerde dargın oldukları bilinmektedir. Yeğeni Hale Asaf’a yazdığı mektuplarda bunu gösteriyor.
“Ben resim yaptım da ne oldu? Sanat karın doyurmuyor. Tablolarını mı yiyeceksin? Ben güzelim, başımın çaresine bakarım, sende o da yok ama resim yapmaya devam et! Senelerce çalışmakla ben neye muvaffak oldum? Hiç. Üstelik sıhhatimi kaybettim. Vaktiyle herkül idim. Şimdi merdivenleri çıkamıyorum. Sanat beni bu hale koydu. Hele gözlerim hiç görmüyor. Çifte çifte gözlük kullanıyorum. Parasızım. Bizim gibi -Avrupa’ya nazaran- geri kalmış bir memlekette sanatkarın yolu kadar güç bir yol yoktur. Bizimkisi fazla fedakarlık isteyen bir meslek. Bugün bana, gençliğimi hediye etseler, bu meslek uğrunda çektiklerimi çekmek korkusundan, reddederdim! Çektiğim meşakkatleri bir ben bilirim bir de Allah bilir. Her sanatkar, karşısındaki sanatkarı daima kendisinden aptal görür! Onun on senede yaptığını, kendisinin bir senede yapacağını sanır. Bir iki yıl içinde, hayatını kurtaracağına, köşeyi döneceğine emindir! Heyhat ve yine heyhat! İşte sanatın esrarı burdadır. Sanatkarın yolu, yürüdükçe uzar gider. Bizim ailenin yegane hususiyeti, inadındadır. Ben her şeyde olduğu gibi sanat hayatım boyunca inadımla yaşadım. Bugün, buna bin kere pişmanım.”
Mihri Müşfik, daha sonra ABD’ye gider, ancak gidişi ile ilgili farklı tarihler söylenir. Taha Toros’un ifadesi sanatçının Amerika’ya yerleştiği dönemin 1938 sonrası olduğunu düşündürmektedir. Kız kardeşi Enise Salih Hanım’ın eşinden ayrılarak İsviçre’de Bale Sanatoryumu’nda veremden ölmesi, ardından yeğeni Hale Asaf’ın 1938’de Paris’te kanserden genç yaşta hayata gözlerini kapaması onu derinden etkiler.
1941-42 yıllarında New York’a giden gazeteci yazar Ahmet Emin Yalman, Mihri Hanım’ı görür ve II. Dünya Savaşı yıllarında bazı New York dergilerinin kapaklarını resimlediğini belirtir. Zengin Amerikan ailelerine resim dersleri verdiği, önemli kişilerin portrelerini yaptığı bilinse de, 1954 yılında Mihri Hanım yoksulluk içinde ölür ve kimsesizler mezarlığına defnedilir.
Kaynak
Sanat Tarihinde Tutkularıyla Anarşist Bir Kadın: Mihri Müşfik, Lebriz Sanal Dergi, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e İki Öncü Kadın Ressam: Mihri Müşfik, Hale Asaf, “KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ” VE “MİHRİ MÜŞFİK HANIM’IN İZİNDE” ADLI ROMANLARDA KÜLTÜR VE BİLİM TARİHİ, 19.YY. SONU ve 20.YY BAŞINDA KADIN RESSAMLARIMIZ, Erken Cumhuriyet Türkiye’sinde Modern Kadın Kimliği: Heykeltraş Zerrin Bölükbaşı Örneği, Mihri Müşfik Biyografisi
www.biyografi.net (Binlerce Biyografi) |
|
|
|