Fatih Akın
sinema yönetmeni



1973 yılında Hamburg’da doğdu. Aynı şehirde Görsel İletişim Bölümü’nü okudu. 1995’te ilk çektiği kısa film Şensin ile ‘Halk Ödülü’nü aldı. 1998’de, kendisine Almanya’da en iyi yönetmen ödülünü kazandıracak olan 'Kısa ve Acısız' adını verdiği ilk uzun metrajlı filmini çekti. Bu filmin başarısıyla Avrupa’da tanınan bir yönetmen haline geldi. 2000 yılında yaptığı 'Temmuzda’nın ardından 2002’de yaptığı 'Solino' filmiyle de ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü aldı. 2004 yılında dünyanın en önemli sinema etkinliklerinden biri olan Berlin Film Festivali’nde ‘Altın Ayı’ ödülünü kazandı. 'Duvara Karşı' filmiyle aldığı bu ödülle Avrupa’nın en iyi yönetmenlerinden biri olarak kabul edilmeye başlandı.

2005’te yaptığı İstanbul Hatırası filminde, çelişkileriyle, renkleriyle İstanbul’u müzik ekseninde anlattı. Aynı yıl ‘Cannes Film Festivali’nde jüri üyeliği yaptı. 2007 yılında ise, bir kısmını Çamburnu’nda çektiği Yaşamın Kıyısında filmiyle Cannes’te ‘En İyi Senaryo' ödülüne layık görüldü.

Fatih Akın, Çamburnu-Kutlular’da yapılan çöp sahası konusunda da yöre halkına destek veriyor. Şu an bu konuyu ele alan Cennet Bahçesinde Çöp adlı belgesel çalışmasını sürdürmekte.




HABER

Kültür Bakanlığı'ndan yerinde karar
8 Aralık 2014

1915 Ermeni olaylarını konu alan Fatih Akın’ın son filmi ‘Kesik’ içerdiği şiddet unsurları nedeniyle ‘18+’ yaş sınırlamasıyla vizyona girdi. Film Avrupa’da ‘12’ ve ‘14’ yaş sınırı almıştı.

Fatih Akın’ın 1915 olaylarını Ermeni demirci Nazarat üzerinden konu aldığı filmi ‘Kesik- The Cut’, Türkiye’de 5 Aralık’ta gösterime girdi. ‘Kesik’ , filmleri sınıflandıran sinema ve Film Denetleme Kurulu’ndan ‘şiddet ve korku unsurları içerir’ ve ‘olumsuz örnek oluşturabilecek davranışlar içerir’ uyarılarıyla birlikte 18 yaş sınırı aldı.





HAKKINDA YAZILANLAR

Bir Ermeni komitacısı olarak Fatih Akın
Mahmut Çetin
Sondevir 19.9.2014

1.Fatih Akın ve bir Ermeni filmi olarak Kesik

Fatih Akın, Almanya’da yaşayan Türk kökenli bir yönetmen… ‘Duvara Karşı’ ve ‘Cennetin Kıyısında’ filmleriyle tanınıyor.

Akın’ın son filmi ‘Kesik’ 1915 Ermeni Tehciri’ni anlatan olayları ele alıyor. Mardin’de 1915 Olayları sırasında ailesini kaybeden bir Ermeni demircinin hikayesini anlatıyor. Ermeni tezlerinin işlendiği ‘Kesik’ filmi, meseleye ‘tehcir’ değil ‘soykırım’ olarak yaklaşıyor. Film 5 ülkede 21 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilmiş.

Fatih Akın, Amerikan New York Times gazetesine verdiği söyleşide filmden sonra tehditler aldığını söylüyor. Akın, söyleşide “Sanat için ölmeye değer” diye cafcaflı laflar etmiş. Bu tehdit numarası Salman Rüşti’den bu yana ha bire tekrarlanır. Tehdit polemiği, pazarlamanın bir parçasıdır.

Akın, filmin yol açacağı tartışmaları göğüslemek için 7-8 yılını verdiğini söylüyor. “Ben Türklerin bir Ermeni kahraman hakkındaki bir filmi sindiremeyeceğini iyi biliyorum” diyerek Türkler’e hakareti de ihmal etmiş.

Akın, yurt dışında yaşadığı ve 7-8 yıl sadece Ermeni tezlerini dinlediği için Ermeni Meselesi’ne Fransız kalıyor. Türk televizyon kanallarını izlemiyor ki, Türkiye’de bugün her tartışma programında bir Ermeni yorumcu düştüğünü bile göremiyor.

“30 bin Kürt ve bir milyon Ermeni’yi öldürdük” diyen Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü almasından sonra ihanet pazarına yeni adaylar giriyor. Fatih Akın bu adaylardan sadece biri.

2.Eleştirmenlerden Fatih Akın’a ağır eleştiriler: felakete yakın bir film

Fatih Akın, Türk Milleti’ne hakaret ederek uluslararası sistem içinde kendine bir yer edinmeye çalışıyor. Ancak Batılı sinema eleştirmenleri bile ‘Kesik’ filmini başarılı bulmuyor.

The Guardian yazarı Peter Bradshaw, filmin sinema kısmının ihmal edildiğini söylerken eleştirmen Jay Weissberg ‘Kesik’ filminin duraksayan bir film olduğunu belirtiyor. The Hollywood Reporter yazarı Boyd van Hoeij, ‘tehcir’ ya da yönetmenin bakış açısıyla ‘soykırım’ konusunu bir Türk yönetmen olarak ele aldığı için Fatih Akın’ı öncelikle tebrik ediyor. Fakat yazar filmde Osmanlılar, Araplar ve Kübalılar kendi dillerinde konuşurken sadece Ermeni kökenlerin İngilizce konuşmasına anlam verememiş.

Fatih Akın’a en ağır eleştiri ise Jessica Kiang’dan gelmiş. Akın’ın önceki filmlerini enerjik, sert ve şaşırtıcı bulan Kiang ‘Kesik’ filmi şöyle eleştiriyor: “Bu film öncekiler gibi değil, iyi bir film değil; hatta felakete yakın bir film.”

3.Türkiye’nin Ermeni muhipleri

Türkiye’de Eski Dev-Yol’cu Taner Akçam’dan Baskın Oran’a, Sibel Özbudun’a, Sırrı Sürreya Önder’den Sırrı Sakık’a yoğun bir Ermeni muhipliği var.

Türkiye’de binlerce insanın ‘Hepimiz Ermeniyiz’ diye pankart açması kolay izah edilecek bir durum değil.

‘Ararat’ soykırım tezlerini işleyen bir Ermeni yönetmen Atom Egoyan’ı filmi. Akın’ın filmi ‘Ararat’ yolunda sıradan bir çalışma. Akın şimdi 1915’in 100. yılı 2015’te estirilecek kültür teröründe namluya yeni bir kurşun sürmüş oluyor.

Yeri gelmişken Ararat filmini Türkiye’de göstermek için ithal eden Sinan Çetin’in amcası Sabahattin Çetin’i de hatırlayalım.

Atom Egoyan, Orhan Pamuk, Tamer Akçam, Fatih Akın hepsi birden Türk, Osmanlı ve İslam düşmanlığı salgılıyor.

4.Kesik ve Ararat’ın cevabı Hasret filmi

Yapılması gereken 1915’in gerçek filmlerini çekmek doğruya katkı sunmaktır.

‘Ararat’tan ‘Kesik’e yanlış tezler eleştirilmekle bir yere varılmaz. Biz kendi tezlerimizi roman haline, film haline getirmeliyiz.

Türkiye’de konuyla ilgili bir filmin çekilmiş olması sevindirici. Osman Çeviksoy’un ‘Başıma Dağlar Düştü’ adlı eserinden Salih Tuna’nın senaryosunu yazdığı ‘Hasret’ filmi, dünya çapında bir eser. TGRT-İfpaş tarafından 1993 yılında çekilen filmin yönetmeni Metin Çamurcu. Film, Türk Dışişleri ve Kültür bakanlıkları tarafından yeniden gündeme getirilebilecek donanıma sahip bir çalışma.

Şeytan taşlamayı bırakıp namaz kılmalıyız. Yeni filmler çekmek ve ‘Hasret’ filmini yeniden gündeme almak milli bir davadır.

5.Hürriyet ve İtilaf Fırkası ve Ermeni Meselesi

Ermeni Meselesi bugün olduğu gibi 100 yıl öncesinde de ihanet sarmalı içinde idi. Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın hararetli yazarı Refik Halit Karay, İttihatçılar’ı eleştirirken şöyle demişti: “Muhalif mi? Al aşağı… Muharrir mi? Vur başına… Rum mu? İste parasını… Ermeni mi? Kes kafasını…”

Refik Halit Karay, ‘Ermeni mi? Kes kafasını’ diyerek Ermeni Meselesi’ni İttihatçılar’ın zorbalığına bağlıyordu. Karay’ın meselenin uluslararası boyutunu bilmemesi imkansız. Ama Karay uluslararası ilişkiler’in bir parçası haline geldiği için İttihatçılar’ı suçlayarak işin içinden çıkıyordu.

Hürriyet ve İtilaf Fırkası, sadece İttihatçılar’ı Ermeni katliamıyla suçlamakla yetinmedi, aynı dönemde aralarında Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey ve Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey gibi aydınların da olduğu 83 kişiyi idam etti.

Hürriyet ve İtilaf Fırkası, şimdinin moda tabiri ‘Soykırım’ı kabul etme’ önermesinin ötesine geçip Ermeni Tehciri’nin hesabını bu ülkede sormuştu. Hürriyet ve İtilaf Fırkası ve dönemi anlamak isteyenler Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Ali Birinci’nin Dergah Yayınları’ndan çıkan ‘Hürriyet ve İtilaf Fırkası’ adlı eserine bakmalı.

Geçmişe doğru yanlış atıfta bulunanlar Ermeni Meselesi’ni İttihat ve Terakki dönemiyle başlatıyor. Ermeni eylemleri İttihat ve Terakki kurulmadan çok önce Sultan Abdülhamit Han döneminde başlamıştı.

6.Abdurrahman Badıllı ve Said Nursi

Bir iki yıl önce Dost Tv’de Said Nursi’nin talebelerinden Abdurrahman Badıllı’yı dinledim. Badıllı, Said Nursi Afyon’da sürgündeyken ziyaretine gider. Tanışırken soyadının ‘Badıllı’ olduğunu duyan Said Nursi, Badıllı Aşireti’nin Ermeni komitacılarına karşı kahramanca direndiğini söyler.

Bitlis Rus ve Ermeni birliklerinin eline geçince valiliğe Bedirhanlar’dan hain Kamil Bedirhan Bitlis valiliğine getirilir.

Aynı dönemde Said Nursi de Rus ve Ermeni işgalcilerine karşı savaşmaktadır. Bu direniş sırasında esir alınır ve Sibirya’ya esir kampına götürülür.

Teşkilat-ı Mahsusa, İttihat ve Terakki’nin kurduğu bir istihbarat ve direniş örgütüdür. Said Nursi, Mehmet Akif gibi Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir.

Abdülhakim Arvasi Ermeni İşgali’ne karşı Müslüman halkı direnişe yönlendirdiği için İttihatçılar tarafından bir beratla ödüllendirilir. Arvasiler’den Hamit Paşa Hamidiye Alayları’nda görevlidir. Oğlu İbrahim Arvas’ın dönemi ele alan anıları ‘Tarihi Hakikatler’ meraklısına çok şey anlatır.

Ermeni muhipliği, ‘İttihatçı düşmanlığı’ adı altında Sağ’da da yaygınlaşıyor. Yukarda Refik Halit Karay’dan aldığımız sözleri Zaman gazetesinin ilavesi Yeni Bahar dergisinden aldım. Dergi bugünkü iktidarla İttihat ve Terakki arasında zulüm bağlantısı kurarken Karay’ın sözlerine başvuruyor. Oysa Karay’ın sözleri en başta Said Nursi’nin varlık sebebine karşı. Zaman gazetesi editörleri kaş yapayım derken göz çıkarıyor.

7.Hatime: Batı’ya yaranarak Türkiye yönetilmez

Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Ermeni Meselesi’ni emperyalistlerin istediği şekilde yorumlayarak ülkeyi yönetebileceğini sanıyordu. Öyle olmadı, emperyalistler bizzat ülkeyi işgal ederek, azınlıkları kışkırtarak Osmanlı’yı parçalama yoluna gitti.

İttihat ve Terakki kurucularından Ahmet Rıza Bey’in ‘Batı’nın Doğu Politikasının Ahlaken İflası’ adlı eseri, Batı’dan adalet bekleyen Batıcı aydının hüznünü anlatır.

Zavallı Türk Aydını... Batılı dostları alınmasınlar diye hazinelerini gizlemeye çalışır. Sonra unutur hazineleri olduğunu. Düşmanın putlarını takdis eder, hayranlıklarını benimser, dev papağanlaşır. (Umrandan Uygarlığa)

Evet Batı’ya yaranarak Türkiye’yi yönetmek mümkün değildir. Cemil Meriç “Bütün Kur’anları yaksak, bütün camileri yıksak” Batı’nın yine tatmin olmayacağı kanaatindedir. Çünkü ‘Avrupalı’nın gözünde Osmanlı’yız; Osmanlı yani İslam. Karanlık, tehlikeli, düşman bir yığın!’

Cemil Meriç: yığınlaşmak ‘etnik bir toz’ haline gelmektir

‘Yığın’ kelimesi Cemil Meriç’in anahtar kelimelerinden biri. Meriç’e göre kendini ‘yığın’ haline getiren bir millet payidar alamaz. Tek kaygısı para olan bir ‘yığın’ yaşayamaz. Millet ve ümmet halkalarından ayrılmak yığınlaşmaktır. Meriç, yığınlaşmaya karşı bizi uyarır: yığınlaşmak ‘etnik bir toz’ haline gelmektir.

Avrupa maddeciliğine rağmen sağcısıyla solcusuyla Hristiyandır. Hristiyan için tek düşman biziz: Haçlı ordularını bozgundan bozguna uğratan korkunç ve esrarlı kuvvet Türk Milleti’dir.

Avrupa, Osmanlı ülkesine papaz ihraç eder. Hristiyanlığa davet için mi? Ne münasebet. Tek emeli, Osmanlı’yı dinsizleştirmek, yani ‘etnik bir toz’ haline getirmektir.(Bu Ülke)




HAKKINDA YAZILANLAR

BEYAZ PERDEDEN SIKILAN TAŞNAK KURŞUNU
Av. Hüseyin Özbek
8 Aralık 2014 Taşnak Kurşununun beyaz perdeden sıkılanı diyebileceğimiz Kesik (The Cut) 5 Aralıkta gösterime girdi. Fatih Akın’ın masum Ermenilerin cani Türklerce kesilmesi tezli filminin zamanlaması üzerine düşünülmelidir. Kesik, Ermeni Diasporasının ve Ermenistan’ın tüm hazırlıklarını yaptığı 2015 kampanyasına bir Türk yönetmence beyaz perdeden verilen 100. Yıl desteği olarak okunmalıdır.
Fatih Akın’ın Kesik’inin yurt içinde Ermeni tezlerinin kabulüne yönelik algı oluşturmaya, yurt dışında ise sinemacılık kariyerinin zirvesine tırmanmaya yönelik bir hesabın ürünü olduğu anlaşılmaktadır. Almanya doğumlu, Germen kültür ikliminin ürünü Akın’ın hedefi sinemanın Orhan Pamuk’u olmaktır. Gece Yarısı Ekspresi’nin yerlisini çeken Türk yönetmen kimliğinin yabancıların damak zevkine uygun düşeceğini hesaplamıştır.

Göçmen çocuğu Fatih’e 100. Yıl filmi çektiren, Diaspora tribününden ülkesini ve halkını aşağılayan film yapmaya sevk eden etkenler üzerine kuşkusuz ki çok şey söylenebilir. Biz Kesik’in figürasyon kalacağı asıl filmi anlayabilmek için 21. Yüz yılı bırakıp kısa bir an için geçen yüzyılın başına dönelim.

20. yüzyılın başlarındaki Taşnak kurşunlarının hedefi sivil halkla birlikte Osmanlı yöneticileriydi. Taşnaksütyun’ un hedefinde Batı destekli kalkışmayla kazanılacak bağımsızlık vardı. Taşnak için terör siyasi sonuca ulaşmak için tercih edilecek en iyi yöntemdi. Ayrılıkçı Ermeni hareketinin politik örgütü Taşnak Partisi’ nin kanlı terör kampanyalarının Osmanlıya maliyeti çok ağır oldu. I. Dünya Savaşı’nı fırsat bilen Taşnak kalkışmasında 100 bini aşkın sivil hayatını kaybetti. Aynı terör dalgasında İkisi başbakan olmak üzere (Talat Paşa – Sait Halim Paşa ) çok sayıda sivil ve asker yönetici katledildi.
Kalkışmanın bastırılması, sevk ve iskan, savaş sonucu Osmanlının tasfiyesi, Cumhuriyet’e geçiş kuşkusuz ki ayrı bir yazının konusudur. Biz yakın tarihte yaşanan ikinci dalgaya gelelim. Geçen yüzyılın son çeyreğinde başlayıp 10 yıl süren ikinci terör dalgasının tetikçileri de aynı gelenekten besleniyorlardı. Asala, Ermeni Soykırımının Adalet Komandoları gibi farklı adlar taşısalar da Taşnak’ın kanlı geçmişinin mirasçılarıydılar. 1974 – 1984 yılları arasında yurt dışında çok sayıda Türk diplomatının katledilmesi ikinci dalganın sonucudur. Ankara Esenboğa, İstanbul Kapalıçarşı baskınları ise Asala’ nın yurt içindeki kanlı eylemlerinden ilk akla gelenlerdir.

Her iki terör dalgasında eli kanlı tetikçilerden yargı önünde hesap sormak yerine Türk halkının toptan mahkumiyetine gidildi. Fatura katledene değil katledilene çıkarıldı. Her katliam sonrası Türklerin soykırımcılığı üzerinden yürütülen kampanyalarla tetikçiler aklanıp kutsandı. Soykırımcı Türklerin öldürülmeyi bin kez hak etmiş barbarlar olduğuna ilişkin 100 yıllık algı bu şekilde oluşturuldu.

Yaşanılan süreç üçüncü dalgadır. Yüzyılın ilk ve son çeyreğindeki kanlı kampanyalar yurt içinde istenilen sonucu vermedi. Aksine Türk halkının milli duyarlılığının yükselmesine, kolektif direncinin artmasına yol açtı. Yeni yüz yılla birlikte düğmesine basılan üçüncü dalganın uygulamalarına baktığımızda Taşnak ve Asala yöntemlerinin terk edildiği görülmektedir. Terörle ulaşılamayan hedefler için farklı bir strateji oluşturulduğu anlaşılmaktadır.

Üçüncü dalgada diplomatik hedeflere yönelik bombalı, kurşunlu saldırıların yerini Türk ulusunun kolektif hafızasını, direnç kararlığını çökertmeye yönelik kampanyalar almıştır. Geçmişten geleceğe sürüp giden tarihsel yolculuğun derin bilinçaltındaki izleri, çekilen acıların, kazanılan zaferlerin ortak bellekteki tortularının silinmesiyle kimliksizleştirilmesi programlanmıştır. Gurur duyulacak geçmişin yerini, utanç mazisinin alması amaçlanmıştır. Bu stratejinin gerçekleştirilmesi için öncelikle Diaspora tezlerinin Türkiye içinden dillendirileceği akademik, entelektüel bir ortamın inşası hedeflenmiştir. Ermeni tezlerinin içeriden savunulması, medyadan, sanat dünyasından, akademik kesimden vicdan sahibi (!) Türkiyelilerden oluşturulacak köprübaşları oluşturulmasına öncelik verilmiştir.

2005 yılı 24-25 Eylülünde Bilgi Üniversitesi yerleşkesinde düzenlenen, açılışını Bilgi Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi Rektörlerinin yaptığı “ İmparatorluğun Son Döneminde Osmanlı Ermenileri Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları “ konferansı akademik ayağın miladı olarak anılmalıdır.
Tekelci sermaye, cemaat ve yandaş medya üçlüsünün Diaspora tezlerinin içselleştirilmesine yönelik – halen sürdürülen- yayınları yüksek lisans ve doktora tezleri için ilk başvuru kaynağı olacak zenginliktedir. Entelektüel dünyamızın parlatılan yıldızlarının, edebiyat dünyamızın yükselen değerlerinin halen süren algı operasyonundaki çabaları aynı merkezlerin siparişine uygun ürün verme olarak değerlendirilmelidir.

Üçüncü dalganın şimdilik son ürünü Kesik’in 5 Aralık 2014’ te gösterime girmesinden aylar önce başlatılan övgü kampanyaları kamuoyunun olası tepkilerini asgari düzeyde tutma çabası olarak not edilmelidir. Hamburg’ lu Fatih’ in ödüller almış genç kuşaktan sinema dehası olarak takdimindeki Türk vurgusu post modern Taşnak kurşununa yönelik tepkilerin doğmadan yok edilmesi olarak görülmelidir.

Fatih Akın’ın Kesik’te rol verdiği bazı oyuncuları yakın geçmişte benzer filmlerde oynamış artistlerden seçtiği görülüyor. Diyarbakır doğumlu İngiliz vatandaşı Kevork Malikyan ABD’li yönetmen Alan Parker’in Gece Yarısı Ekspresi’nde Türk Savcıyı oynamış. 71 yaşından sonra askerlik çağrısına icabet etmemesi nedeniyle çıkarıldığı Türk vatandaşlığını yeniden kabul edilen Malikyan The Cut’ ta Türk cellat rolünü üstlenmiş. Ermeni asıllı Kanadalı yönetmen Atom Egoyan’ın soykırım tezli 2002 tarihli “Ararat” filminin oyuncusu Arsin Hancıyan’ı Kesik’te oynatması Fatih Akın’ın tecrübeye verdiği önemi gösteriyor.

Fatih Akın, batının kültürel damak zevkini, ortalama algısını iyi biliyor. Kesik’in uluslararası serbest dolaşımının, sinemasal vize muafiyetinin Türk imajına vereceği tahribatla doğru orantılı olacağını çok iyi biliyor. Filmin senaryosundan kurgusuna, görselliğinden diline kadar bu talebe uygun hazırlandığı dikkatlerden kaçmıyor.

İlk kuşaktan gurbetçiler Alman sanayisinin kol gücüne, sıradan emeğe duyduğu ihtiyacı karşılıyordu. Almanya’nın, rüyalarını Türkçe gören, acı vatandan ana vatana dönüş özlemiyle ömür tüketen İlk kuşağın çocuklarından daha farklı isteklerinin olduğu anlaşılıyor. Rüyalarını Almanca görmeye başlayan yitik kuşaktan, babalarının ülkesine Diaspora mevzisinden yaylım ateşi açmaları isteniyor.

Kesik, Taşnak şehitlerini, Asala kurbanlarını mezarlarında kahırlarından bir kez daha öldürecek kurşun olarak Türk halkının temaşasına sunuluyor!







www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)