Mustafa Erdoğan
Anadolu Ateşi Genel Yönetmeni


gazeteci, sanat yönetmeni



1965 yılında Hakkari'de doğdu. Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü ve Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nü bitirdi.

Öğrenciliği sırasında halk dansları topluluklarında çalıştı. 1985 yılında Gazi Üniversitesi Halk Dansları Topluluğu’nu kurdu.

1999-2000 yılları arasında İstanbul-Gül Düşündürü Tiyatrosu’nda ve Beşiktaş Kültür Merkezi'nde kareograflık yaptı.

1997’den itibaren Bilkent Üniversitesi’nde halk oyunları üzerine çalışmalar yaptı. Derleme ve koreografik çalışmalar yaptı.

1999 yılında Türkiye'nin ilk özel dans topluluğu Sultans of the Dance’ı kurdu. Sonrasında Anadolu Ateşi adını alan topluluk, Anadolu’nun zengin kültürünü danslarıyla tüm dünyaya tanıttı.

Anadolu Ateşi, 3 Mayıs 2001’deki ilk gösterinin ardından yurt içinde ve yurt dışında (İsrail, Çin, Japonya, Lübnan, Katar, Almanya, Hollanda, İsviçre, Belçika, Azerbaycan, Bulgaristan, Lübnan, Ürdün, Romanya, Kıbrıs) 6 milyondan fazla izleyiciye ulaştı.

Çağdaş Gazeteciler Derneği’nde Genel Sekreter Yardımcısı görevinde bulundu. PKK yanlısı Demokrasi Gazetesi’nin ve Söz Dergisi’nin Ankara Temsilciliğini yürüttü. Turkish Daily News Gazetesi’nde siyasi parti muhabirliği ve serbest gezi yazarlığı yaptı.

2004 yılında şarkıcı Gülben Ergen’le evlendi. 2011 yılında ayrıldı.




SÖYLEŞİ

CHP Kürtler'i hüsrana uğrattı
BURCU BULUT
Yeni Şafak 18.01.2012

Kurduğu 'Anadolu Ateşi' grubuyla Türkiye folklorunu dünyaya açan Mustafa Erdoğan, geleneksel çizgisinde ısrar eden CHP'nin Kürtleri hayal kırıklığına uğrattığını söyledi. Erdoğan'a göre CHP, partiden çok bir 'fikir kulübü' gibi...

Mustafa Erdoğan, kaynağını Anadolu'nun binlerce yıllık mitolojik ve kültürel tarihinden alan Anadolu Ateşi'nin mimarı. Anadolu'nun her yöresinin izlerini taşıyan Anadolu Ateşi ile dünyanın 80 ülkesinde Türkiye'nin tanıtılmasında büyük rol oynadı. Türkiye'de özellikle dört bakandan destek gördüğünü söyleyen Erdoğan biraz da kırgın. Kürt Pinyanişi aşiretine mensup olan Erdoğan, "Meşhuruz, zenginiz, hiçbir şeye ihtiyacımız yok zannediliyor. Popüler olmak çok zengin olmak anlamına gelmiyor. 250 aile buradaki bilet satışından geçiniyor. Burada yalnızız" diyor. Bir Kürt olarak dışlandığı kaygısını taşıyan Erdoğan ile konuştuk.

Son oyununuz Troya büyük ilgi gördü. Bugünlere geleceğinizi tahmin edebilir miydiniz?

Folklorun, özellikle halk danslarının gücüne çok inanan biriyim! Türkiye'nin 1920'li yıllardan beri istikrarlı bir şekilde yurtdışında başarılı olduğu tek alan halk danslarıydı. Hep dünya birincisi olduk. Dünyada bu gösterilerin çok ilgi göreceğini biliyordum. Sadece Türkiye ile ilgili bazı kaygılarım vardı.

Neden?

Türkiye'de halk dansları layık olduğu yerde değildi! Batıyı fazlaca kafaya taktığımız için kendi kültürümüzle ilgili bazen kompleksli yaklaşımlarımız oldu ama sahneye ilk çıktığımız 3 Mayıs 2001 tarihinde bu kaygım yerini mutluluğa bıraktı. Çok alkışlandık, benimsendik, milli takım muamelesi gördük. O gün bugündür aynı alkışı alıyoruz.

BİZ BİR DOĞU PROJESİYİZ

Doğu ve batı kültürlerinin buluşmasını hedefleyen "Anadolu Ateşi" bu amacına ulaşabildi mi?

Batının modern renklerini ve tekniğini kullanarak aslında doğu kültürünü daha çok parlatmak istedik. Biz bir doğu projesiyiz. Amerikalılar bizi izliyorsa öz kimliğimize sahip çıktığımız, öz kültürümüzle barışık olduğumuz içindir. Özgün karakterimiz ilgi çekiyor.

HER SAHNEYE ÇIKANA SANATÇI DENİYOR!

Mekân bulmada sıkıntılar yaşadığınız doğru mu?

Tabii ki. Sadece bu da değil! Türkiye'de sanatçı sözü çok kolay kullanılır hale geldi. Her şarkı söyleyen sanatçı, her sahneye çıkan sanatçı, her meşhur olan sanatçı! Ama gerçek sanatçılar, muhalif olanlar Türkiye'deki en sorunlu kesimdir. En az olanaklarla en iyi performansı yakalamaya çalışırlar. Özellikle amatör tiyatrocular, yazarlar, ressamlar ve çizerler. Yani muhalifler. Gelişmiş ülkelerde sanatçılar çok daha rahat koşullarda çalışıyorlar.

ÖZAL HAKKIMIZI VERİRDİ

Batıda devlet sanatçılara nasıl bir kolaylık sağlıyor?

Mesela bizim partnerlerimizden biri Hollanda'daki International Dance Theatre. Tüm giderlerini devlet karşılıyor. Devletin istediği tek şey var. "Bize senede bir proje üretin" diyorlar. Ve içeriğe de hiç karışmıyorlar. Sanatçıyı özgür bırakıyorlar. Keşke bizim devletimiz de bunu yapsa. Batıda sanatçıların tek kaygısı sanat! Benim gibi AKM'nin kapısında vergi memurlarıyla tartışmıyorlar! Düşünüyorum da sanatçıya gerçek hakkını veren isim Özal'dı!

Neden Özal'dı?

Turgut Özal'ın sağlığında bir grubum vardı, onlarla İngiltere'ye yarışmaya gidiyorduk o zaman siyasi nedenlerle pasaport alamıyordum. İlk pasaportumu Özal'dan aldım. Eğer onun sağlığında biz bu faaliyetleri yapıyor olsaydık şuanda üzerinde Anadolu Ateşi yazan bir uçağımız vardı ve dünya turnesine öyle gidiyorduk.

İstediğiniz destek neden verilmiyor sizce?

Meşhuruz, zenginiz, hiçbir şeye ihtiyacımız yok zannediliyor. Popüler olmak çok zengin olmak anlamına gelmiyor. 250 aile buradaki bilet satışından geçiniyor. "Zaten bunlar iyi bilet satıyor yardım etmeyelim" gibi bir algı var. Bizim durumumuzu çok iyi bilen başından beri destek olanlar Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, batıyı çok iyi tanıyan ve dünyayı iyi bilen Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Enerji Bakanı Taner Yıldız, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı. Bu dört bakandan hep yardım ve destek gördük.


'Ne mutlu Türküm diyene' rahatsız etmiyor, yeter ki dağa taşa yazmasınlar

Hakkâri'de Türkçe bilen kaç aile vardı?

Bu durum şimdi biraz değişti ama Hakkâri'de sadece memurların, bürokrat kökenli olanların evlerinde Türkçe konuşulurdu. Düşünün ilkokulda bizim sınıfta ben ve birkaç subay çocuğu hariç kimse Türkçe bilmiyordu. Okulda öğretmenle öğrenci arasında biz tercümanlık yapıyorduk çünkü öğretmenler tek kelime Kürtçe bilmiyordu.

Sonra Hakkâri'den Ankara'ya geldiniz. Doğudan batıya yerleşen bir Kürdün en büyük sorunu ne oluyor?

Ciddi kültürel sorunlar yaşanıyor. Batıya kültürel parçalanmışlık hissi ile geliyorsunuz. Ankara'da akrabalarımız vardı, bunun avantajını kullandık ama yine de ben Hakkâri'ye dönmek istedim. Orada okumak istemiyordum, çünkü şivemizle hep dalga geçtiler. Ankara'da iki senemiz Türkçe okuma-yazma öğrenmekle geçti.

"Ne Mutlu Türküm diyene" sözünün aklınıza takıldığı "Ama benim babam Kürt" dediğiniz oldu mu hiç?

'Ne Mutlu Türküm' denmesinden rahatsız olmuyorum. Sadece doğuda dağa taşa yazılması garip geliyor. İnsanların yüzüne mutsuzluklarını vurmalarının anlamı yok! Neden Hakkâri'de, Van'da, Bitlis'te var da Muğla'da yok?

Garip değil mi?


Devletin 'Türk' sorunu Kürt meselesini büyütüyor

Türk müsünüz yoksa Kürt üst kimliğini mi kabul ediyorsunuz?

Türklük bir üst kimlik değil! Türkiyelilik bir üst kimlik. Türkiyeli bir Kürdüm ben...

Sizce insanların alt kimliklerinin ön plana çıkması iyi mi oldu yoksa kimin ne olduğunun konuşulmadığı günler daha mı iyiydi?

Kimin ne olduğunun aslında hiçbir önemi yok! Ama sorun bir ulusun dilinin yasaklanmasıdır. Türkiye'nin en büyük sorununun Kürt meselesi olması ve son dönemlerde bir savaşın içinde olunması olayı önemsenir hale getiriyor. Problemin nedeni de bu. Zaten ne Türk ne de Kürt olmak önemli! Dünyalı olmak en önemlisi!

Kürt sorununu çözülemez hale getiren nedir?

Devletin esasında bir Türk sorunu var. Herkesi Türk zannediyor. Bu sebeple Kürt meselesi bu kadar büyüyor. Artık devletin var olan bir halkı görmezden gelmemesi, inkâr etmemesi gerekir. Anadolu çok etnisiteli, çok renkli bir çiçek bahçesi gibidir. Tarihimize bakarsanız en başarılı olduğumuz dönemler de buna saygı duyulan dönemlerdir.

Mesela hangi dönemler?

Hititliler, Selçuklular, Osmanlılar dönemlerinde çok başarılıydık. Bunlar bütün etnik kimliklerin bir arada yaşama kültürlerini geliştirdiği dönemlerdi. Ama ne zamanki bu topraklarda tek dil tek millet anlayışı gelişti ülke yoksullaşmaya başladı. Bu da daha çok Cumhuriyet dönemiyle birlikte ortaya çıktı.

Evde öğrendiğiniz ilk dil Türkçe mi yoksa Kürtçe mi oldu?

Evde daha çok Kürtçe konuşulurdu ama belli bir oranda Türkçe mutlaka vardı. Evde Türkçe konuşulmasının en önemli nedeni de babaannemdi. Babam ve amcalarım hep beraber büyük bir evde yaşıyorduk. Her bir odada bir aile vardı. Babaannemin Türkçesi çok iyiydi ve evin baskın karakterlerinden biriydi. Bu nedenle muhakkak evde Türkçe konuşulurdu. Türkçeyi ve Kürtçeyi eşzamanlı öğrendik dersem yalan olmaz!

Evinizde Türklük-Kürtlük mevzuları konuşulur muydu? Kendinizi iki arada bir derede hissettiğiniz hiç oldu mu?

Hakkâri'deki herkes Kürt olduğu için, Türklük-Kürtlük meselesi Ankara'ya geldikten sonra ortaya çıktı. Kürt sorunu kendi kişisel gelişimimizde siyasal bir hal almaya başladıkça da sosyalizm bağlamında gündemimize oturdu.


Burkay estetik katacak

Bir konuşmanızda "o yıllar Kemal Burkay'ın ekibindendik" diyorsunuz. Burkay'ın ekibinden olan bir Kürt'ün Kürt sorununa bakış açısını nasıl tarif edersiniz?

Kemal Burkay Türkiye'deki en önemli siyasetçilerden biridir. Kürt sorununu en iyi analiz eden, en doğru noktalardan bakan her zaman şiddeti, silahlı mücadeleyi reddeden bir isim olduğu için Burkay'ı çok önemsiyorum. Entelektüel kapasitesi, sanatçı kişiliği sebebiyle de siyasete bir estetik katacağına inanıyorum. Türkiye'ye dönmesi bence çok yararlı oldu. Keşke Burkay şimdi değil de geçtiğimiz 20 yıl içinde daha aktif bir siyaset yapabilseydi. O zaman Kürt sorununda çözüme çok daha yakın olurduk.


19 Mayıs'a destek

Büyük ve görkemli gösterilerin mimarı olarak 19 Mayıs kutlamaları ile ilgili alınan kararı nasıl karşıladınız?

Statlarda 1000-1500 kişiyle aynı anda hareketler yapmaktaki kaygı eğer sanatsal ise desteklemek gerekir! Ama 80 yıllık hamasetin ürünü faşist ülke-lerde bitirilen şeylerin hâlâ yapılıyor olması da büyük saçmalıktı.

Peki farklı neler yapılabilirdi ya da yapılabilir? Bir öneriniz var mı?

19 Mayıs'a özel projeler geliştirilebilir, olimpiyat hazırlıkları gibi. İstanbul'un en büyük stadında bu ülkenin sanatçıları bir araya gelebilir! Her 19 Mayıs'ta 360 derecelik şahane bir sanatsal gösteri izleyebiliriz. Bu 19 Mayıs temalı olmak zorunda da değil! Bu ülkenin gençleri için böyle hazırlıklar yapılabilir. Böyle bir çabaya biz de destek oluruz. 2020 olimpiyatlarında ev sahipliği yapmak istiyoruz! Hem ona da bir hazırlık olur!


Erdoğan en cesur politikacı

12 Eylül referandumundan sonra hayal kırıklığına uğradım. Başbakanımız gibi tarihi bir karakter, şahsiyetli bir siyaset güden Türkiye'nin gelmiş geçmiş en cesur politikacısı, en iyi Başbakanı özellikle son dönemlerde bir durgunluk evresine geçti. Bunu açıkçası anlayamadım. Çok umut beslediğim bir parti. Hâlâ da bu umudu korumaya çalışıyorum. Sanki bir gün gelecek, Meclis'te yaptığı o tarihi konuşmayı tekrar yapacak gibi geliyor.

Siz ve Yılmaz Erdoğan şöhret sahibi, zengin Kürtlersiniz. Bu durum dışlanmanıza, yoksul-zengin Kürt çatışmasına neden oldu mu hiç?

Biz her zaman halk sanatçısı olduk, halka yakın olduk! Ama Kürtler içinde ayrı bir burjuva sınıfının oluşabilmesi için demokrasinin, ulusal sorunların çözülmesi lazım. Kürtlerin de bu savaş ikliminden çıkıp konuşabilmesi lazım.


Partiden ziyade fikir kulübü gibi!

BDP'yi nasıl görüyorsunuz? Sizce tüm Kürtleri temsil ediyorlar mı?

Türkiye'de iki parti var biri AK Parti diğeri de BDP başka bir parti yok ki? CHP bir fikir kulübü gibi, Atatürkçü bir akım... MHP ise AK Parti içinde zaten var. BDP Kürt sorunundan beslenen ve çözmek iddiasında olan bir parti. AK Parti ile BDP'nin doğru diyaloğu bizi çözüme yaklaştırır.

BDP-CHP işbirliğinden bahsediliyor. Sizce CHP'nin Kürt sorununa bakışı nasıl? Zaman içinde değişti mi?

CHP'nin geleneksel çizgisi devam ediyor. 80 yıllık bir partinin sadece bir döneminde çok iddialı bir Kürt raporu hazırlanmıştı. Meseleye hiç sıcak yaklaşmadılar ama Kürtler tarihlerinin önemli bir bölümünde CHP'yi hep desteklediler. Onlardan bir şeyler beklediler ama olmadı. CHP radikal bir değişiklik yapmadığı sürece yerinde saymaya devam edecek!

CHP 'Politikalarıyla Kürtler'i tatmin etmedi' mi demek istiyorsunuz?

Evet. CHP Kürtleri kesinlikle hüsrana uğrattı. Bu durum onların CHP'den vazgeçmesine neden oldu. CHP'den tamamen vazgeçtiler.




HABER

Oğlunun ismi Jan
Hürriyet 26 Ekim 2006

Gülben Ergen-Mustafa Erdoğan çiftinin, şubat ayının ilk haftasında dünyaya gelecek olan çocuklarına isim arayışı son buldu. Esmer dergisinin ekim sayısında yer alan habere göre, çift oğullarına Kürtçe'de "yürek sızısı" anlamına gelen Jan adını verecek.




www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)