İlker Başbuğ
Genelkurmay Eski Başkanı



1943 yılında Afyonkarahisar’da doğdu. 1962 yılında Kara Harp Okulu’ndan, 1963 yılında Piyade Okulu’ndan mezun oldu.

1971 yılına kadar Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı çeşitli birliklerde takım ve bölük komutanlığı yaptı. 1973 yılında Kara Harp Akademisi’nden mezun oldu. Ardından kurmay subay olarak; Genelkurmay Plan ve Harekat Daire Başkanlığı'nda proje subaylığı ve Harp Akademileri Komutanlığı’nda öğretim üyeliği yaptı.

Müteakiben Belçika/Brüksel’de Nato Uluslararası Askeri Karargahı’nda istihbarat plan subaylığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Plan ve Prensipler Başkanlığı Savunma Araştırma Şube Müdürlüğü ve 51 nci Piyade Tümeni 247 nci Piyade Alay Komutanlığı görevlerini yürüttü.

1989 yılında tuğgeneralliğe terfi etti. Tuğgeneral rütbesi ile Belçika/Mons’da Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargahında (shape) Lojistik ve Enfrastrüktür Daire Başkanlığı, müteakiben 1 nci Zırhlı Tugay Komutanlığı görevlerinde bulundu, 1993 yılında tümgeneralliğe terfi etti.

Tümgeneral rütbesiyle jandarma Asayiş Komutan Yardımcılığı ve Belçika/Mons’da Milli Askeri Temsil Heyeti (nmr) Başkanlığı görevlerini yürüttü, 1997 yılında korgeneralliğe terfi etti. Korgeneral rütbesiyle 2. Kolordu Komutanlığı ve Milli Güvenlik Kurulu genel sekreter başyardımcılığı görevlerinde bulunduktan sonra 2002 yılında orgeneralliğe terfi etti.

Orgeneral rütbesi ile Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanlığı, Genelkurmay II. Başkanlığı, 1. Ordu Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevlerinde bulundu. 30 Ağustos 2008 tarihinden geçerli olarak Genelkurmay Başkanlığı görevine atandı. 30 Ağustos 2010 tarihinde emekli oldu.

İngilizce bilmektedir. Sevim Başbuğ ile evli ve 2 çocuk babası.




HABER

Şehitlik mertebesine ulaşmış Kürt ve Zaza kökenli vatan evladı var

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, ''Gerek Osmanlı İmparatorluğu ve gerek Cumhuriyet döneminde, Kürt kökenli vatandaşlarımıza devletçe sistematik asimilasyon politikası uygulanmamıştır.''

Orgeneral Başbuğ, Harp Akademileri Komutanlığı Atatürk Harp Oyunu ve Kültür Merkezi'ndeki ''Yıllık Değerlendirme Konuşması''nda değişik konulara ilişkin açıklamalarda bulundu.

Prof. Dr. Metin Heper'in ''etnik çatışmalar'' konusunda daha önce ortaya konulan kuramsal modeline işaret eden Orgeneral Başbuğ, Heper'in bunu 3 safhada özetlediğin ifade etti.

Orgeneral Başbuğ, şöyle konuştu: ''Diyor ki, bu safhalar devletin belirli bazı etnik unsurlara zorla asimile etme çabasında olmalarıdır. İki, bu unsurların, bu çabaları direnmesi. Üç, devletin, bu unsurların çabalarını bastırılması ve asimilasyon çabalarının çoğaltılması..

Bakalım Türkiye'de böyle bir olay olmuş mudur? Devlet, Cumhuriyetin ilk yıllarında meydana gelen isyanlar nedeniyle ağır ikincil kültürel kimliklerin üst ortak birinci kimliğin önüne geçmesi ihtimaline karşı elbette bazı tedbirler almıştır. Bu bir gerçektir.

Alınan tedbirleri bir asimilasyon politikası olarak değerlendiremeyiz. Bu tedbirler ulus devlet inşası sürecinde gerekli görülen birtakım uygulamalardır. Fakat bu yapılanmalarda homojen, etnik bir yapı inşa etmek amaçlanmamıştır.

Örneğin cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan zorunlu iskan politikaları bazıları tarafından yanlış değerlendirilmektedir. Eğer devlet asimilasyon politikası uygulamış olsaydı... Ben de soruyorum 1928 yılında Meclisin çıkardığı bir yasa ile batıya göç ettirilen birçok kişinin, ki aralarında isyancı liderler de vardı geri dönmelerini izin verilmesi... Bunu nasıl izah edersiniz? Dönmediler mi? Bu uygulamalar sistematik asimilasyon amacı güden göç politikaları değildir. Tam tersine bu uygulamalar isyancı liderleri kapsayan dar kapsamlı kanun ile hukuki meşrutiyeti sağlamış ve göç ettirenleri ekonomik olarak mağdur etmeksizin de yerine getirilmiştir.

Ayrıca yine Prof. Dr. Metin Heper'in belirttiği gibi alınan 3 aşamalı etnik çalışma modeli Türkiye için geçerli olsaydı yani asimilasyon modeli...
Peki, o zaman 1938 yıllarına dönelim... 84 yıllarına gelelim, bölücü terör örgütünün isteklerinin başladığı yıldır. 1938 ile 84 yılları arasındaki huzur ve barış ortamını nasıl izah edeceğiz? Asimilasyon oldu bitti mi? Veya 84'den sonra tekrar mı başladı. Bu da üzerinde çok düşünülmesi bir neden. Bu açıdan biz diyoruz ki bu model yani asimilasyon modeli Türkiye için geçerli değildir.''

Orgeneral Başbuğ, ''Gerek Osmanlı İmparatorluğu ve gerek Cumhuriyet döneminde, Kürt kökenli vatandaşlarımıza devletçe sistematik asimilasyon politikası uygulanmamıştır'' dedi. Orgeneral Başbuğ, ''Asimilasyon olmadığına göre şu soruyu sorabilirim? Asimilasyon olmadı ki... Farklı düşünceler olabilir. Cumhuriyet döneminde 38 yılına kadar olan doğu ve güneydoğuda meydana gelen isyanların nedeni neydi?'' diye sordu.
Orgeneral Başbuğ, ''TSK, Atatürk'ün bize emanet ettiği ulus devlet, üniter devlet yapısını korunmasında elbette taraftır, taraf olmaya devem edecektir. Bundan da kimsenin şüphesi olmasın'' diye konuştu.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) ''toplum nezdindeki itibarını ve güvenirliliğini sarsmayı amaçlayan iki ön yargılı yaklaşımın bulunduğunu'' ifade ederek, ''Kim ne derse desin, Türk milletinin ordusu halktır, halktandır, halk içindir'' dedi.
Orgeneral Başbuğ, Harp Akademileri Komutanlığı Atatürk Harp Oyunu ve Kültür Merkezi'nde yaptığı ''Yıllık Değerlendirme Konuşması''nda, TSK'nın yapısı ve görevleri, sivil asker ilişkileri, demokrasi, laiklik ve terörle mücadele konularına değindi.

Askerliğin toplumun güveni ve itimadı üzerine inşa edilmesinin önemini vurgulayan Orgeneral Başbuğ, TSK'nın yapılan anketlerde her zaman en güvenilir kurum olarak başta yer aldığını söyledi. Orgeneral Başbuğ, TSK'ya duyulan sarsılmaz güven duygusunun nedenlerinin Türk ulusunun tarih içinde şekillenen kolektif benliğinde bulunabileceğini dile getirdi.
TSK'nın toplum nezdindeki itibarını ve güvenilirliğini sarsmayı amaçlayan iki ön yargılı yaklaşım bulunduğunu belirten Orgeneral Başbuğ, şunları söyledi:
''Demokratlık kisvesi altında TSK'yı yıpratmak amacıyla TSK'ya karşı sistematik muhalefet yapılması her şeyden önce demokrasimizi geliştirmeyecektir. Bu, çoğulculukla ifade edilebilecek ya da açıklanabilecek bir husus değildir. Silahlı kuvvetleri demokrasinin gelişmesinde, çoğulculuğun toplumsal boyut kazanmasında engelleyici bir kurum olarak göstermek de yanlıştır.

İkincisi ise toplumumuzun özellikle mütedeyyin kesimlerini etkilemek amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'ni 'din karşıtı' olarak gösteren kötü niyetli propaganda kampanyalarıdır. Ancak toplumumuzun mütedeyyin kesimleri bu propagandaya itibar etmemektedir. Ordusunu sevmekte ve güvenmektedir. Çünkü bu asker, Türk milletinin bizatihi kendisidir. Aynı hassasiyetlere sahiptir. Kim ne derse desin Türk milletinin ordusu halktır, halktandır, halk içindir.''

Orgeneral Başbuğ'un konuşmasında öne çıkan bazı konular satır başlarıyla şöyle: ''-Güvenlik konularında karar siyasi makamlara aittir ve bunda en ufak tereddüt yoktur. Ancak samimi, gerçekçi, profesyonel tavsiyelerin dikkate alınması durumunda ortaya çıkacak olumsuz sonuçların sorumluluğu büyük ölçüde karar verici durumundaki siyasi makamlara aittir.''

''-MGK'nın asker üyeleri kurul üyesi olarak, ki MGK'da her üye eşittir, görev ve sorumluluklarını bu anayasal platformda serbest olarak yerine getirirler.''

''-Anayasal bir kurum olan MGK'nın gerekliliğini, yetki ve sorumluluklarını sorgulayanlara ilgili yasaları dikkatle okumalarını öneririm.''

''-Dün olduğu gibi bugün de TSK vazifesini, Anayasa'da ifade edilen Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlı olarak yürütmeye devam edecektir. Demokrasi, laiklik, sosyal ve hukuk devleti olmak vazgeçilmez unsurlardır.''

''-Günümüzün şartları ve ihtiyaçları Silahlı kuvvetlerin önemini azaltmamaktadır. Aksine milli gücün diğer unsurlarıyla koordineli ve işbirliği içinde kapsamlı strateji çerçevesinde kullanılması konseptinin önemini giderek artırmaktadır.''

''-Günümüzdeki sorunların yalnız, tek başına askeri güçle tam olarak ortadan kaldırılamayacağını anlamalısınız.''

''-Yaklaşık 30 yıldır bölücü terör örgütü ulus devlet ve üniter devlet yapımızı, demokrasimizi tehdit etmektedir.''

''-Terör örgütü nihai amacını gerçekleştirmek için terörü, etnik bir çatışmaya dönüştürmeye ve etnik bir çatışmaymış gibi takdim etmeye çabalamaktadır. Ancak bunu başaramamıştır.''

''-Örgüt 1994'ten sonra, ki terörle mücadelede bir milattır, Marksist Leninist ideolojiyi geri plana iterken etnik kimliği öne çıkarmaya başladı.''

''-Bu strateji değişikliğine rağmen örgüt, sorunu etnik çatışmaya dönüştüremedi.''

''-Yüzyıllardan beri Osmanlı topraklarında yaşayan muhtelif gruplar arasında kültür alışverişi yaşanmıştır.''

''-Bu dinamik coğrafyada yüzyıllardır süregelen sosyal, ekonomik, kültürel etkileşimlerimiz sonucunda aslında farklılıklarımız törpülenirken ortak kaygılar ve değerlerimiz artmıştır. Burada bir bütünleşme, birleşme, benzeşme var.''

''-Yapılanmalar ve kuruluşlarda ayrışma yaşandığını öne sürmek de büyük bir haksızlık. Ne Osmanlı döneminde ne Cumhuriyet döneminde hiçbir kurumumuz etnik temelde yapılandırılmamıştır. Keşke bunu iddia edenler örnek gösterse.''

''-Her Türk vatandaşı hiçbir fark gözetilmeksizin, rütbesi ne olursa olsun, TSK'da Anayasal görev ve hakkı olan askerlik hizmetini eşit şekilde yerine getirmektedir.''

''-Terör örgütüne karşı sürdürdüğümüz mücadelede şehitlik ve gazilik mertebesine ulaşmış kahramanlarımız arasında çok sayıda Kürt ve Zaza kökenli vatan evladı var. Nereye koyacaksınız bunları?''



HABER

Başbuğ kitap yazdı: Terör Örgütlerinin Sonu
Hürriyet 18 Mayıs 2011

Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Başbuğ, “Terör Örgütlerinin Sonu” adlı kitabında, PKK konusunda ilginç değerlendirmelerde buluyor.

PKK’nın kurulma amacının “Büyük Kürdistan Devleti” kurmak olduğunu belirten Başbuğ, 1 Mart tezkeresinin kabul edilmemesini de “hata” olarak yorumluyor.ESKİ Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Remzi Kitabevi’nden önümüzdeki hafta piyasaya çıkacak olan “Terör Örgütlerinin Sonu” adlı kitabında, hem dünyadaki terör örgütlerinin çıkışı, hem de PKK’nın Türkiye’deki oluşumu ve hedefleriyle ilgili ilginç saptamalarda bulunuyor.

Hedef, Büyük Kürdistan’dı

Türkiye’deki Kürt sorununun dış güçlerce yaratılmasını tarihi boyutuyla irdeleyen Başbuğ, PKK’nın kuruluş amacını, “Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini, Irak, İran ve Suriye’nin de belirli bölgelerini kapsayacak şekilde ‘Büyük Kürdistan Devleti’ kurmak” olarak tanımlıyor. Başbuğ, “Birleşik Büyük Kürdistan Devleti” hedefine ulaşılmasının dört aşamada hedeflendiğini belirterek, bunları şöyle sıralıyor: “1. aşamada bulundukları ülkelerde Kürt kimliğinin kabul ettirilmesi, 2. aşamada özerk idare kurulması, 3. aşamada bulunan ülkelerde bağımsız Kürt devleti kurulması, 4. aşamada ise Bağımsız Büyük Kürdistan Devletinin kurulması.” PKK’nın bu hedefe ulaşamayacağını anlayınca hedef değiştirdiği görüşünü savunan Başbuğ, şunu kaydediyor: “PKK ve lideri, silahlı mücadelede silahlı propagandadan ileri geçemeyeceklerini görünce, hedef olarak ‘Demokratik Cumhuriyeti’ öne çıkarmaya başladı. Öcalan bu değişikliği ise, ‘Demokratik çözüm tek yol. Ayrılma, bölünme ne mümkün ne de gerekli’ sözleriyle ifade ediyordu. Bu bir geri adımdır. Silahlı mücadele ile istenilen amaçlara ulaşmanın mümkün olmadığının başka bir şekilde ifade edilmesidir... Demokratik Cumhuriyet hedefine ulaşmak için de mücadelenin odağına etnik kimlik sorunu yerleştirildi.”

Türkiye sözcüğüne karşı çıkacaklar

Başbuğ “Ulus devlet” tartışmalarına da değindiği kitabında, “Türk ulusu” tanımına karşı çıkanların, bir süre sonra “Türkiye” sözüne de karşı çıkacaklarını iddia ediyor: “...Atatürk ve arkadaşları kurdukları Türkiye Cumhuriyeti’ni üç temele dayandırmaya karar vermişlerdir. Bu üç temel şöyledir: Ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet. Bugün, bu üç temel çeşitli çevreler tarafından değişik amaçlar nedeniyle tartışılmaktadır. Terörle mücadele kapsamında da en çok hedef alınan temel, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet olmasıdır. ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, Türkiye halkına Türk milleti denir’ şeklinde tanımı yapılan, ırkçılığı ve dini etkileri reddeden, bu tanımdaki ‘Türk’ sözcüğünü bir sıfat olarak değil, herkese verilen ortak bir isim olarak kabul eden, Türk ulusu tanımına neden karşı çıkılmaktadır? Bugün ‘Türk’ sözcüğüne itiraz edenlerin, yarın ‘Türkiye’ sözcüğüne de aynı nedenlerle karşı çıkacakları niçin görülmemektedir? Ulus devletlerde, vatandaşların ortak değerlere ve ideallere sahip olması önemlidir.”

PKK marjinalize edilebilirdi

Başbuğ kitabında PKK terörü ile mücadelede Türkiye’nin elde ettiği başarıları sıralarken, bazı eksiklikleri de dile getiriyor. Başbuğ, 1 Mart tezkeresinin kabul edilmemesini bu eksikliklerden birisi olarak gördüğünü şöyle ifade ediyor: “...Devletlerinde kendi inisiyatifleri ile hiçbir baskı olmadan, bazı durumlarda karar alabilmesi de önemlidir. TBMM’ye sunulan tezkerenin 1 Mart 2003’te TBMM’de kabul edilmesi için gerekli olan oyun sağlanamamasıyla, Türkiye PKK terör örgütünü marjinalize edebileceği bir diğer fırsatı, bir defa daha kaçırmıştır. Tezkere eğer kabul edilse idi, uzun süre Irak’ın kuzeyinde bulunacak olan Türk Silahlı Kuvvetleri ile PKK’nın marjinalize edilebilmesi mümkün olabilecekti.”
Başbuğ, Avrupa’nın PKK’ya verdiği desteği şöyle değerlendiriyor: “PKK, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok ülkeden moral ve malzeme desteği almıştır. Başlangıçta bağımsız Kürt devletinin kurulmasını hedefleyen örgüte, tam politik desteğin verildiğini söylemek ne kadar zor ise de, 1995’e kadar PKK terör örgütünün başarılı olacağını düşünen birçok Avrupalı devlet olduğunu söylemek, o kadar zor değildir. Zaten, Abdullah Öcalan’ın yakalanmasını sağlayan sürecin, örgütün tek başına silahlı mücadeleyle başarıya ulaşamayacağının, bazı devletler tarafından anlaşılmasıyla başladığı da ileri sürülebilir.”

Barzani’de değişiklik yok

Başbuğ, PKK’nın ihtiyaç duyduğu dış desteği sağlamada şanslı bir örgüt olduğunu vurgularken, Kuzey Irak Bölgesel Başkanı Mesud Barzani’nin bugün de örgüte bakışında bir değişiklik olmadığını şöyle ima ediyor:
“1982’de Barzani’nin müsaadesi ile PKK, Türkiye-Irak sınır bölgesini güvenli bölge olarak kullanmaya başladı. Bu durum, bugün de aynı konumunu koruyor. 1987’de ise PKK İran’dan, İran’ın Türkiye sınırındaki bazı bölgeleri kullanma iznini aldı. Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki güvenlikli bölgelerin PKK tarafından kullanılmasına engel olması yürüttüğü terörle mücadelenin başarılı olması için zorunludur.”
1 Mart tezkeresinin geçmemesi hataydı



HABER

Başbuğ ikinci kitabını yazdı:'20. Yüzyılın En Büyük Lideri: Mustafa Kemal'
6 Haziran 2012

'Ergenekon' tutuklusu emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, dışarıda yazmaya başladığı ikinci kitabına son noktayı Silivri'de koydu.

Terör örgüt yöneticiliğinden ağırlaştırılmış ömür boyu hapis istemiyle tutuklu yargılanan emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, '20. Yüzyılın En Büyük Lideri: Mustafa Kemal' adlı kitabını bitirdi.

Başbuğ'un dışarıda yazmaya başladığı ve Silivri Cezaevi’nde tamamladığı kitabı, yarın Remzi Kitabevi’nden piyasaya çıkacak.

Başbuğ'un “Ne biyografi, ne de tarih kitabı” dediği kitapta, Atatürk’ün, “Düşmanlarımız önce subayları öldürür” sözü de yer alıyor.

Mustafa Kemal’in Kürt meselesine bakışı ve idari özerklik önerisinden, Ermeni tehciri sırasında suç işledikleri iddiasıyla tutuklanan İttihatçıları ziyaretine kadar pek çok ilginç detayın bulunduğu kitap, Mustafa Kemal’in doğum tarihi 1881 ile Cumhuriyet’in ilan edildiği 1923 yılları arasını kapsıyor.

Kitapta, Atatürk’ün nasıl bir lider olduğu, “Çocukluk dönemi, Askeri okul dönemi, Çanakkale Savaşı öncesi askeri görevler, Çanakkale Savaşı, diğer cephelerde mücadele, İstanbul’da geçen 6 ay, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyete Doğru” başlıkları altında inceleniyor.

Kitapta, “Türkiye’de tarihin iki mucizesi gerçekleşmiştir. Birincisi bilgi çağının öncesinde akıl ve bilgiye inanarak bunlardan beslenen Mustafa Kemal Atatürk’ün doğuşu, ikincisi ise Atatürk’ün laik, demokratik ve uygar bir ulusun yaratılmasını emsalsiz bir dehayla gerçekleştirmiş olmasıdır” diyen Başbuğ'un “Terör Örgütlerinin Sonu” adlı kitabı, cezaevine girmeden kısa süre önce yayımlanmıştı.




HABER

İlker Başbuğ'a müebbet hapis

Mahkeme "Ergenekon Kararı"nı açıklıyor: ilker başbuğ "darbeye teşebbus"ten suçlu bulundu.

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a müebbet hapis cezası verildi. Başbuğ "darbeye teşebbus"ten suçlu bulundu.

Eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon'a müebbet hapis cezası

Mahkeme Eski Jandarma Genel Komutanı Emekli Org. Şener Eruygur'a müebbet hapis cezası verildi.





HABER

İlker Başbuğ tahliye oldu
Hürriyet 8 Mart 2014

Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ Silivri Cezaevinden tahliye edildi. Başbuğ tahliyesinden sonra uzun bir konuşma yaparak tepkisini dile getirdi.







www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)