Hempher .
İngiliz misyoneri



'İngiliz Casusunun İtirafları' adlı hatıratı, Suudi Arabistan'da Vehhabiliğin doğuşunda İngiliz gizli servisinin rolünü anlatır. Hatıraları ilk önce Alman gazetesi Spiegel’de tefrika edildi. Lübnanlı bir doktor tarafından Arapça'ya tercüme edildi. Hüseyin Hilmi Işık tarafından 1990 yılında neşredildi. Bilahare Arabca'dan Farsça'ya, sonra da “Memoirs of Hempher, The British Spy to the Middle East” adıyla İngilizceye tercüme edildi.




HAKKINDA YAZILANLAR

Britanyalı terörist Hempher
İrfan Özfatura
Türkiye 25 Aralık 2003

Hempher ile İslâm ülkelerine gönderilen on ajandan biri Müslüman olur, biri ölür, birinin izi kaybolur, biri de saf değiştirip Ruslar hesabına çalışmaya başlar...

Yani şimdi ellerinde daha az adam, daha çok iş vardır. Londra’daki ağalar Hempher’i bu kez Irak’a yollar, “Müslümanların arasına gir ve o vücudu mafsallarından ayır” buyururlar! Hempher gözünü dört açıp koparacağı fitne için malzeme arar. Yöreyi adım adım dolanır, kâh şiilere, kâh sünnilere “zarf atar”... Önce Şeyh Ömer Tai adında sünni bir imama yaklaşır, ancak şeyh ona peş peşe sorular sorar ve cevaplarına inanmaz. Kaldı ki konakladığı hanın sahibi Mürşid Efendi onun sabah namazlarına gönülsüz kalkmasına takar. Gün doğarken herkes Kur’an-ı kerîm okur, o zıbaracak bir köşe arar. Hancı “beni ne ilgilendirir kardeşim, parama bakarım” demez, bu fırıldak herifi derler toplar, kapının önüne koyar.

Hempher bu kez yolsuz kalmış Azeri kılığına girerek Abdurrıza adlı şii bir marangozun yanına takılır. İşte o günlerde Farisi ve Türkçe bilen Necdli bir gençle (Muhammed bin Abdülvehhâb) tanışır. Bu çocuk aşırı kibirli ve çok asabidir, kendini allame-i cihan sanır. Sünni olmasına rağmen mezhep tanımaz, Kur’an-ı kerîmi kafasına göre yorumlar. Şedit bir Türk düşmanıdır, halifeye ve ulemaya sövmeden duramaz. Hasılı Hempher mumla arasa böylesini bulamaz...

Kurtarıcımız sensin!

İkiyüzlü İngiliz ona hayranmış gibi davranır. Hatta çizmeyi aşar, kulağına eğilip “sen Hazret-i Ömer ve Ali’den bile büyüksün” diye fısıldar, “İslamı cihana yayacak biricik güç sendedir, diğerleri Kur’an’ı anlayamıyorlar...”

Hempher bu acemi gencin ağzından girer burnundan çıkar ve onu nicedir beklenen “kurtarıcı” olduğuna inandırır. Eh kurtarıcılık kolay iş değildir, eski olan ne varsa yıkılmalı ve yeni yeni inkılâblar yapılmalıdır.

Hempher acele etmez, zira yeterli vakti vardır. Bu genci sabırla yoğurur ve avucunun içine alır. Başlangıçta ret etmesine rağmen onu muta nikâhına ikna eder ve Müstemlekeler Nezaretinde çalışan İngiliz kadınlarından biriyle (kod adı Safiyye) bir haftalığına âkidlerini yapar. Bu kadın Necdliye çok tesir eder, ona “içtihad yaparak kuralları delme” cesareti verir. Gündüz Hempher , gece Safiye’nin makasına giren delikanlının kafası iyice bulanır. Nitekim “kendi sığ aklıyla” hükümler çıkarır ve uygular. Kadeh tokuşturup, şakır şakır oynamaya başlar. Lakin Hempher’in “oruca ve namaza ne lüzum var” gibi telkinlerine şiddetle karşı çıkar, “sen beni dinimden mi etmek istiyorsun” deyip yolunu ayırmaya kalkar. Hempher ustalıkla manevra yapar. Önce “seni denedim ve kazandın” der, ardından “ibadetler imandan parçadırlar (aslında değildir). Terk eden dinden çıkar. Gafiller ve günahkârlar katl olunmalıdırlar” fikrini Abdülvehhâb oğlunun aklına sokar. Onu samimi ama günahkâr müminlerin üstüne salar, terörden medet umar.

Tezgâh üstüne tezgâh

Hempher ile Safiyye, kâh alttan alır, kâh geri adım atar, onu sünnilik ve şiiliğin dışında üçüncü bir yolun liderliğine hazırlarlar. Bu ukâla gence “Şeyh-i Necdi” gibi albenili bir isim yakıştırır, yanında saygıyla boyun büküp, el oğuştururlar.

Hempher demirin tava geldiğini hissedince bir rüya uydurur. Güya Abdülvehhâb oğlu nurlar içindedir. Ansızın Resulullah Efendimiz belirmiş ve “sen benim varisimsin, artık ilmini açıkla” demiştir. Şaşkın çocuk bunun yalan olabileceğine ihtimal bile vermez, derhal mezhebini kurmaya niyetlenir (1713). İşte dengesiz bir gencin kurduğu bu köksüz mezhebe “Vehhabilik” denir.

Hempher, kendini finale hazırlamıştır ki İngiltere’ye çağrılır. O, “işim yarım mı kalacak” diye telaşlanadursun, diğer İngiliz ajanları “Şeyh-i Necdi”yi kuşatır, cendereye alırlar. Casus Safiyye onunla Isfahan’da iki ay daha muta nikâhı ile yaşar. Hempher’in yerini alan “Abdülkerim” kod adlı ajan ona Safiyye’den daha zeki, daha neşeli ve çok cazibeli bir kadın (Asiye) ayarlar. Asiye bir Şiraz Yahudisi olup nazırlığın en gözde ajanlarından biridir. Abdülvehhâb oğlunu dilediği gibi yönlendirir, istediği kalıba sokar.

Kardeşi kardeşe...

Ne yazık ki çöl eşkıyaları asabi gencin ardından koşar, şirazeden çıkarlar. Düşünün yüzü suyu hürmetine kâinatın yaratıldığı Server’e bile mesafe koyar, işlerine gelmeyen hadisleri yok sayarlar. Türbeleri ezer geçer, tarihî camileri göstere göstere (sonraları restore bahanesi ile) yıkarlar. Eskiyi hatırlatan ne varsa (han, hamam, kışla) ortadan kaldırır, miladın kendileri ile başladığını sanırlar. Necdliler zaten kavgacı ve yağmacı insanlardır ama Vehhabileştikten sonra soygun ve katliam için “bahane” sahibi olurlar. Puta tapanlara gelen ayetleri kafalarına göre yorumlar, halis Müslümanlara müşrik muamelesi yaparlar. Çok can yakar, çok kan döker, müminlerin mallarına el koyarlar. Abdülvehhâb’ın diğer oğlu Süleyman, ilim ehli bir zâttır. Kardeşinin söylediklerine mükemmel cevaplar veren bir risale hazırlar. Ancak Müseylemet-ül kezzâb’ın soyundan gelen haydutlara mani olamaz...

Hempherlerin biri gelir biri gider, İngilizler habire yara kaşırlar. Silahlanan çakallar Haremeyne hademe olabilmek için dostlarından ve yurtlarından ayrılan fidan boylu Mehmetçikleri arkadan vururlar.
İngilizler mermi sıkmadan zafer kazanır, birbirini kıran Müslümanlara bakar, zevkten kudururlar.
İngiliz Casusunun İtirafları (Hakikat Kitabevi)



www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)