Sedat Sertoğlu
gazeteci



1945 yılında İstanbul'da doğdu. Gazeteciliğe 1967 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okurken Milliyet gazetesinde başladı. Ardından Tercüman, Günaydın, Sabah, Vatan gazetelerinde çalıştı. Evli ve İki çocuk babası. Yurtdışında çok sayıda konferansa konuşmacı olarak katıldı.




HAKKINDA YAZILANLAR

MOSSAD Ajanı gazeteci (mi acaba)
Cemal A. Kalyoncu
Aksiyon 26 Mayıs 2001 / Sayı: 338

Babası Murat, amcası Mithat Bey, dedesi Selami İzzet ve dayısı İzzet Sedes gibi kendisi de gazeteci olan, Tevfik Fikret'le akrabalığı bulunan Sedat Sertoğlu için bir de iddia var: MOSSAD ajanlığı

"Günaydın'da çalışmaya başladım, 2 ay mı ne olmuş. Bir sabah yazı işleri toplantısına geldi Haldun (Simavi) Bey. Elinde bir kağıt. 'Birisi' dedi 'böyle bir mesaj koymuş benim masama. Sedat Sertoğlu MOSSAD ajanıdır. Eğer' dedi 'Sedat Sertoğlu MOSSAD ajanı ise hepinizden daha akıllıdır."

Sözün sahibi Sedat Sertoğlu'dur. Sertoğlu, Türkiye'de gazeteci olarak tanıdığımız birisidir. Sertoğlu, vakti zamanında Milliyet gazetesinin Ankara Temsilciliği yapan dayısı İzzet Sedes'in kendisini Abdi İpekçi ile tanıştırması neticesinde gazeteciliğe adımını atmıştır: "Dayım, 'Abdi seni çok sever, bir dene belki seversin gazeteciliği' dedi." Yıl 1966'dır. Sertoğlu, Milliyet'e polis muhabiri olarak girer. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1965'te kazanan, üniversitede ikinci yılına başlamaya hazırlanan Sedat Sertoğlu, bir ara Abdi İpekçi tarafından çağrılır: "O zaman gazetelerin imkanları böyle değil. Ne yaparsan saat 14'e kadar yapman lazım. O zamanlar üniversite öğrencileri sabahçı ve öğlenci idi. Ben de sabahçı idim. İpekçi 'Gündüz çalışman lazım. Ya gazete ya üniversite' dedi. Ben gazeteyi tercih ettim." Sedat Sertoğlu aslında ünlü bir gazetecinin oğludur. Hatta ailede dayı İzzet Sedes'in dışında, Sertoğlu'nun anne tarafından büyükbabası Selami İzzet ile amcası Mithat Sertoğlu da gazetecidir.

Tevfik Fikret'le akraba

Baba tarafından ailesinin izini 1514'e kadar sürebilen Sedat Sertoğlu'nun, Konya Selçuklusu olan ve orada kadılık yapan ulaşabildiği büyükbabası padişah tarafından Saraybosna'ya tayin edilir. Eşraftan Boşnak bir hanımla evlilik yaparak orada kalan aile, tarım ve ticaretle uğraşır, askerlik yapar: "Bugün gidin Saraybosna'ya veya o civara mutlaka bir Tafro çıkar karşınıza. Tafro, Türkçe sert demek, soyadım oradan geliyor zaten." Balkanlar'da karışıklık çıkmaya başlayınca, Sedat Sertoğlu'nun da büyükbabası olan Selami Bey eşi Sıdıka Hanım'la beraber çocuklarını da alarak Osmanlı topraklarından Giresun'a yerleşir: "Büyükbabam çok kumarbazmış. Dönümlerce arazisi varmış. Arazi veya mahsulü satıyor ve İstanbul'a gelip kumar oynuyor. Rantiye bir hayat yani." Tafro ailesi göç ettiğinde ailenin en büyük çocuğu, Sedat Sertoğlu'nun da babası olan Murat Bey 8 yaşındadır. Babası erken vefat ettiği ve mülk bırakmadığı için Murat Sertoğlu, Mithat'ın (Sütlüce Sadi Dergahı son Şeyhi Meclis—i Meşayih Reisi Hasırizade Mehmet Ali Efendi'nin torunu Türkolog ve Filolog Beşire Hanım'la evlenir. Beşire Hanım, Gazeteciler Cemiyeti eski Genel Sekreteri, gazeteci Orhan Erinç'in de teyzesidir) yanında Nasfet (Öcal), Mihman (Türesay) ve Mesut (Okan) adındaki üç kız kardeşine de bakmak durumunda kalır: "Babam Türkiye'de gelmiş geçmiş tek gazetecidir. Bundan sonra da geleceği yoktur. Bir gazeteden diğer bir gazeteye geçtiğinde 100 bin okur, onunla beraber gazete değiştirirdi. Tercüman'dan ayrılıp Uzanlar'ın çıkardığı Yeni İstanbul'a geçtiğinde böyle oldu. Bu bir örnek." İstanbul Üniversitesi Matematik Bölümünü bitiren ve yedi dil bilen Murat Sertoğlu, Babıali'de yazdığı kahramanlık tefrikaları ile ün salmıştır: "Yedi tane birden ve günlük yazardı. Hepsini birden yazıp vermezdi. Ve kahvelerde çalışırdı. Kahvelere 'Benim üniversitelerim' derdi. O dönemde kahvelere öğretim üyesi de, iş adamı da gelirdi. Hacca gitti, ilk Kâbe ve hac röportajını yaptı, yer yerinden oynadı." Murat Sertoğlu'nun evi de, kalem erbabının toplandığı bir yer olur o zamanlar.
Murat Sertoğlu, 1944'e gelindiğinde evlenir. Hayatını Türk—Arnavut—Kafkas kökenli Selami İzzet—Nihal Sedes çiftinin kızı Nazan Hanım'la birleştirir. Nazan Hanım'ın babası Selami İzzet Bey, Galatasaray Lisesi'ni bitirmiş, Atos Portos, 80 Günde Devrialem gibi bir çok eseri ilk defa Türkçeye tercüme etmiş, birçok gazetede çalışmış birisidir. 1914—15'te Galasaray forması da giyen Selami İzzet Bey'in evliliğini yaptığı Nihal Hanım ise daha köklü bir aileden gelmektedir: "Mehmet Rauf annemin dayısı, Tevfik Fikret de benim dayımdı. Galiba edebiyat genleri buradan geliyor." Selami İzzet—Nihal Sedes çiftinin Nazan Hanım'dan başka Ayşegül ve Sedat Sertoğlu'nun gazeteci olmasına vesile olan, yukarıda da bahsettiğim İzzet Sedes adında bir de oğlu olur. (20 yıl Avrupa Konseyi Türk Protokol Genel Müdürlüğü yapan, Galatasaray'da bir dönem forma da giyen ve halen Akşam gazetesinde köşe yazıları yazan İzzet Sedes evliliğini ise, hilafetin kaldırılması için iki kez öneri veren TBMM'nin ilk üyelerinden Urfa Milletvekili Şeyh Saffet'in torunu, Fransızca öğretmeni Kadri Yetkin'in de kızı Şima Hanım'la yapar. Şeyhin diğer oğlu Suut Kemal Yetkin'in kızı Gülmen Hanım ise, Mustafa Faik Öztrak'ın oğlu, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinin devlet bakanlarından İlhan Öztrak'la evlenir. İlhan Öztrak, şimdilerde Hazine Müsteşarı olan Faik Öztrak ile Ali Tigrel'in de eşi olan Gülen Hanım'ın amcasıdır.)
Zaman tünelinde kaybolmadan bugüne doğru yolculuğumuza devam edelim. İşte, 1968 Olayları'nın hemen öncesinde, Abdi İpekçi'nin tercihli teklifi ile üniversite eğitimine nokta koyan Sertoğlu, bu kuşağın gelişmelerine gazeteci olarak tanık olur: "1968'de öğrenciler üniversiteyi işgal etti. Öğrencilerin İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar'dan istekleri var. Ama ne onlar dışarıya çıkabiliyor ne de rektör üniversiteye geliyordu. Öğrenciler de içeriye Milliyet'ten beni, Cumhuriyet'ten de Şükran'ı (Ketenci) alıyordu sadece. Ben de öğrencilerden birini Milliyet'in minibüsüne saklayarak rektörün Harbiye'deki evine götürdüm."

Böylece öğrencilerin isteklerini rektöre ulaştırdığı an fotoğraflanır, haber Milliyet'te birinci sayfadan çıkar. Aktif bir kişi olan Sertoğlu, Milliyet'te işçi temsilcisi olduğu sırada grev kararı bile aldırmıştır: "Tarihinde ilk defa oldu, Milliyet'in kapısına asıldı." Fakat onun olmadığı bir anda sendikacılar gazete yetkilileri ile anlaşınca o da istifa eder.

'Şu an Washington büyükelçisi idim'

Milliyet'ten iki bin 500 lira alan Sertoğlu, polis muhabirliği bugünkü kadar önem arz etmediğinden olacak, alan değiştirmek ister. Aslında onun gönlünde, o zamanlar liseyi bitirmeden yapılan üniversite sınavlarında kazandığı, fakat o yıl hocası tarafından sınıfta bırakıldığı için giremediği Mülkiye ile ilgili dış haberler servisi yatmaktadır: "Ben şu an büyükelçi idim, belki de Dışişleri müsteşarı idim. Belki Türkiye'nin Washington Büyükelçisi olabilecektim." Sertoğlu'nun Mülkiyeli olamamasının sebebi, Hababam Sınıfı'nı aratmayacak bir öğrencilik geçirmesidir.

Murat—Nazan Sertoğlu çiftinin 1945'te doğan ilk çocuğu (diğeri 1946'da dünyaya gelen Vedat'tır. Vedat Sertoğlu, Siyasal Bilgiler'i bitirip Dışişleri Bakanlığı sınavına girer ama 'sakıncalı' bulunduğu için Hariciyeci olamaz. Şimdi iş adamıdır.) olan Sedat, Moda İlkokulu'nda başlayacağı öğrencilik hayatı boyunca hep yaramaz bir öğrenci portresi çizer. Zamanın Türkiyesi'nin tüm sıkıntılarını sonuna kadar hisseden bir çocukluk geçiren Sertoğlu, orta eğitimi için Eskişehir Maarif Koleji'ne gönderilir. Burada dört yıl yatılı okuduktan sonra Kadıköy Maarif Koleji'ne gelir: "Çok tuhaf bir sınıftık. 19 kişi vardı sınıfta ve sadece iki kişi mezun oldu. Sebep, yaramazlık. Hababam Sınıfı'nda gördüklerinizin bin mislini yapıyorduk. Okulda yangın çıkardık, su bastırdık. Hababam Sınıfı'ndaki sobanın içine saklanıp kopya çekmeyi biz o zaman yapmıştık mesela. Fizik öğretmenimle aram hiç iyi değildi." Sınıfı geçmesi için öğretmenler kurulu kararı gerekmektedir: "Gittik okul müdürüne. Cengiz diye bir arkadaşım daha vardı. 'Cengiz'i geçireceğim ama seni geçirmeyeceğim' dedi. Ve ben, Mülkiye'ye gidemedim." Yaramazlığın bedelini çok ağır öder Sertoğlu.

Sedat Sertoğlu, lise yıllarında iyi bir de futbolcudur. O zaman okul maçları çarşamba günleri Fenerbahçe Stadı'nda oynandığından meşhur Gündüz Kılıç, ondaki futbolcu yeteneğini fark eder. "Gündüz Kılıç 'Şaheser' dedi 'bu çocuk, iki sene sonra Avrupa'ya gider." Gündüz Kılıç onu Galatasaray'ın antremanına bile götürür: "O zaman sahası olmadığı için Galatasaray, antrenmanlarını lisenin bahçesinde yapardı. Ben orada Metin, İsfendiyar, Turgay Şeren ile bayağı antrenmana çıktım." Ama onun futbolcu olabilmesi için bir şart vardır: "Kılıç, 'Yalnız' dedi 'okulu bırakacak." Ardından Fenerbahçe'den Küçük Esat gelir Sedat Sertoğlu'nu istemeye. Aile işin içinde okulu bırakmak olduğu için tekliflere 'hayır' cevabını verir.
— Evde kaldınız yani.
"Evde kaldım. Çok da iyi futbolcu olabilirdim."
— Pişmanlık duyuyor musunuz?
"Yok ama şimdi olsa idi kesin futbolcu olurdum."
Futbolcu da olamayan Sertoğlu, 1965'te liseden mezun olduğunda bu sefer Mülkiye değil İstanbul Hukuk Fakültesi'ni kazanabilecek puanı tutturmuştur. Gönlünde yatan 'hariciye ve futbolculuğu' gerçekleştiremeyen Sertoğlu, gazetecilikte istediğini yapmanın peşindedir: "Sıkılmıştım polis muhabirliğinden. Milliyet'ten 2 bin 500 lira alıyordum. Tercüman gazetesi 7 bin 500 lira teklif etti. Tamam dedim. Çok acayip bir para. 2 bin 500 lira, zaten harca harca bitmezdi."

1974'te Tercüman, kuzeni Oktay Verel idaresinde çıkmaktadır. Verel'in bırakmasından sonra Güneri Civaoğlu gelir göreve. Ve Civaoğlu, ona Brüksel Temsilciliği'ni teklif eder. 12 Eylül'ün olduğu 1980'in başına kadar orada kalır: "O görev çok şey kazandırdı bana ama kabus oldu orası. Çünkü Türkiye'nin parası bitti. Parası bitince maaşları ödeyemedi Türkiye. Parayı bugünkü gibi kolay transfer edemiyordunuz."

Ve 12 Eylül..: "Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Paşa'nın oğlu Oktay Ersin benim çocukluk arkadaşımdı, liseden. Hemen onu aradım... Ha, ihtilal oldu, beni eşim uyandırdı. Kemal Ilıcak ve Güneri Civaoğlu'nu aradım..." Sertoğlu, darbeden sonra 1982'nin sonunda da Haldun Simavi'nin sahibi olduğu Günaydın'a transfer olur. Sabah'ı çıkaracak o kadro da buradadır. Zafer Mutlu, Selahattin Duman, Mazlum Göknel, Ahmet Vardar. Sabah çıkmaya başladıktan 8 ay sonra o da Sabah'çı olur: "Büyük emek verdik Sabah'a. Benim çocuklarım Sülay ile Sinan'ın (Sertoğlu, evliliğini, Besler Mama Fabrikaları'nın kurucusu yine Boşnak kökenli Şükrü—Birgül Besler çiftinin kızı Ayşem Hanım'la yapar) Amerika'da okumaları bu müessese, Dinç Bilgin, Zafer Mutlu sayesinde oldu. Oğlumda alerjik astım vardı. Astım krizi geçirdiğinde Dinç Bilgin, hemen onu İngiltere'ye kendi doktoruna gönderdi. Bunları hayatta unutamam. Bütün Sabah gazetesi çalışanları ve aileleri sigortalı idi, biliyor musunuz? Dinç Bey cebinden öderdi sigortaları. Herkesin çocuğunun okumasına yardım etti. Haldun Simavi de onu yapardı. Çocukları kolejleri kazananların okul—kitap masraflarını o öderdi. Sabah'ı gazetecilik yaparak Sabah haline getirdik. Ama ondan sonra öyle bir döneme geldik ki... Sabah'ın gerçek hikayesini yazacağım ama daha erken."

'MOSSAD ajanı ise akıllıdır'

1972'de Milliyet muhabiri iken, İnönü'ye karşı Bülent Ecevit'in kazanması için CHP İstanbul İl Gençlik Kolu Yönetim Kurulu'nda aktif görev alan, gazeteciler Cemiyeti üyesi olan, müzikte old fashion (70—80'li yıllar) takılmayı seven, askerliğini 1971'de Sivas'ta başlayıp solcu diye birçok yere gönderilerek en son 1. Ordu'da bitiren Sedat Sertoğlu'na, yazdığı yazılar nedeniyle basında 'MOSSAD ajanı gazeteci' yakıştırmaları yapılır:
— İsrail'e çok yakın duruyor diye gelen eleştiriler nereden kaynaklanıyor?
"Ben 1982 mi, 83 mü veya 81 mi o yıllarda Türkiye'nin uzun ve kısa vadeli çıkarlarının İsrail'le anlaşması ile ancak mümkün olabileceğini anladım. Çünkü yıllardır Araplar'la beraberiz. Hiç bir faydaları yok bize. Sonra mesela bizdeki terör örgütlerini eğitmeye başladılar. Filistin kamplarında falan... Bölgeye baktım ve bölgede tek bir demokratik ülke var, İsrail."
— Size yönelik birçok iddia var. Hepsini konuşacağız...
"Tabii tabii."
— Sedat Sertoğlu tatillerini bile İsrail'de geçiriyor diyorlar.
"Hayatımda bir kere tatile gittim oraya. Orası çok sıcaktır ve sıcak beni rahatsız eder. Sonra bir yazı çıktı bir yerde. Sedat Sertoğlu'na İsrailliler bir villa verdiler diye."
— Var mı böyle birşey?
"Olur mu hiç? Ve nerede olduğunu söylüyor biliyor musun? Lut Gölün'de. Ulan dünyanın en sıcak yeri. Her taraf kaya, çöl. Ben tabii cevap bile vermedim. Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerde her taraf villa olsa ne olur? Tek bir kere gittim tatile. O da bundan 20 sene filan önce."
— Bundan sonraki dönemlerde bu yazılarınız çıktıktan sonra İsrailli yetkililerin ilgisi nasıl oldu size?
"Şimdi bakın. Ben Filistinliler'in Türk teröristlerini eğittiğini ve bu yüzden İsrail hapishanesinde Türkler'in olduğunu Tercüman gazetesinde yazdım. Hatta biri de bir subayın kızıdır."
— Kimdir o?
"Bilmiyorum, bana söylemediler. Hepsini Türkiye'ye gönderdiler. Yani bir taraf teröristleri eğitiyor, beri taraf seni bu teröristlerden kurtarmak için uğraşıyor. 1994'te mesela Tansu Çiller, bu Türk—İsrail askeri anlaşmalarına falan yeşil ışık yakmıştır. Hikmet Çetin'in de çok büyük katkıları olmuştur. Daha önce de böyle bir yakınlaşma olmuştu. 1980'li yıllarda, tam tarihini hatırlamıyorum. Bizim tanklar hiç bir işe yaramaz halde. Bizimkiler dediler ki 'İsrail'le ortak tank üretelim Merkaba'da. Hatta bunun için burada bazı girişimler bile oldu. İşte devlet tam devlet değil. (12 Eylül döneminden bahsediyor.) Bir yandan bu generaller İsrail'le ilişkileri en alt düzeye indiriyorlar, bir yandan da ortak tank projesi üretiyorlar, Evren ve arkadaşları."
— Nasıl olacaktı bu?
"Koç Grubu'na Asil Çelik'i aldırdılar. İsrail'de de böyle bir özel sektör çıkacaktı ve tank üretimi yapacaktı onlar."
— Asil Çelik'in özelleştirilmesinin sebebi bu muydu?
"Buydu, evet. İşin içinde olduğum için biliyorum."
— İşin içinde derken...
"Biliyorum yani. Biliyorum, duyuyorum, öğreniyorum. Ondan sonra bunu Amerikalılar öğrendi ve 'hayır' dediler."
— Sedat Sertoğlu MOSSAD yanlısı diye size de sözler geliyor mu?
"Geliyor. Tabii tabii. Bakın size bir örnek vereyim. Günaydın'da çalışmaya başladım, 2 ay mı ne olmuş. Bir sabah yazı işleri toplantısına geldi Haldun (Simavi) Bey. Elinde bir kağıt. 'Birisi' dedi 'böyle bir mesaj koymuş benim masama. Sedat Sertoğlu MOSSAD ajanıdır. Eğer' dedi 'Sedat Sertoğlu MOSSAD ajanı ise hepinizden daha akıllı.'
— O yıllardan beri söyleniyor yani..
"82'den bahsediyorum. 'MOSSAD ajanıdır. Demek ki hepinizden daha akıllıdır.' 20 kişi filan oturuyor masanın etrafında. Hepimizden daha akıllı demek. İşte bakın, bizde bir dönem Rus Konsolosluğu'na gidenler KGB ajanı idi. Amerikan Konsolosluğu'na gidenler CIA, İsrail Konsolosluğu'na gidenler de MOSSAD ajanı. Bu tipik bir şey. Bunları aşacağız yani."
Sedat Sertoğlu, MOSSAD ajanı mı değil mi bilmiyorum ama istihbaratçı olsam ilk işim ne olurdu, onu biliyorum.
Not: Şimdi biraz ara... Daha güzel ve değişik hayat hikayelerinde buluşmak için sizlerden bir süre ayrı kalacağız. Merak etmeyin çok uzun sürmeyecek.



www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)