Türkan Saylan
akademisyen


ÇYDD Eski Başkanı



13 Aralık 1935 tarihinde İstanbul'da doğdu. 1944–1946 yıllarında Kandilli İlkokulu ve 1946–1953 yıllarında Kandilli Kız Lisesi'nde okudu. 1963'te İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdi. 1964-1968 yılları arasında Sosyal Sigortalar Nişantaşı Hastanesi'nden Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanlığını aldı.

1968 yılında İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı'nda Başasistanlığa başladı. 1971'de İngiliz Kültür Heyeti'nin bursuyla İngiltere'de ileri eğitim gördü. 1974'te Fransa, 1976'da yine İngiltere'de kısa süreli çalışmalar yaptı. 1972'de doçent, 1977'de profesör unvanını aldı.

HAYATINI CÜZZAMLA SAVAŞA ADADI

1976 yılında Lepra (Cüzzam) çalışmalarına başlayarak Cüzzamla Savaş Derneği'ni kurdu. 1986'da Hindistan'da ''Uluslararası Gandhi Ödülü'' verildi. 2006 yılına kadar Dünya Sağlık Örgütü'nün Lepra konusunda danışmanlığını üstlendi. Uluslararası Lepra Birliği'nde (ILU) kurucu üye. Ayrıca Avrupa Dermato Veneroloji Akademisi'nin ve Uluslararası Lepra Derneği'nin de üyeliğini yaptı.

1981-2002 yılları arasında 21 yıl, üniversitedeki görevinin yanında gönüllü olarak Sağlık Bakanlığı İstanbul Lepra Hastanesi Başhekimliği'ni yaptı. 1982–1987 yılları arasında, İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanlığı'nı, 1981–2001 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü'nü yürüttü.

Dermatopatoloji Laboratuvarının, Behçet Hastalığı ve Cinsel İlişkiyle Bulaşan Hastalıklar Polikliniklerinin kurulmasına öncülük etti. Ayrıca Ulusal Lepra Kontrol Programı'nın Koordinatörü olarak proje, planlama ve uygulamalarını gerçekleştirdi.

ÇYDD'NİN KURUCULARI ARASINDA YER ALDI

1989'da oluşturulan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) kurucularından. Ve ilk genel başkanı. 1990'da oluşturulan Öğretim Üyeleri Derneği'nin kurucusu ve II. Başkanlığını yaptı.

1990'da oluşturulan ''İÜ Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi''nin kuruluşunda görev aldı. 1996'ya kadar müdür yardımcılığı ile Kadın Sağlığı derslerinin koordinatörlüğünü yaptı. 1995'de mezun olduğu lise için oluşturulan Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı'nın (KANKEV) kurucusu ve başkanlığını yaptı. İstanbul Tabip Odası ve Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı'nın da üyeliğini yaptı.

13 Aralık 2002'de emekli oldu. Biri grafiker, diğeri hekim iki oğlu ve iki torunu var. 18 Mayıs 2009 tarihinde İstanbul'da vefat etti.

YÖK ÜYESİ

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından 31 Mart 2000 tarihinde Sosyal Hizmetler Danışma Kurulu üyeliğine seçildi. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından 2 Şubat 2001'de YÖK üyeliğiyle görevlendirildi. Bu görevi Şubat 2007'de son erdi. 2003–2004 arasında Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu üyeliği ve İstanbul İl İnsan Hakları Kurulu üyeliklerinde bulundu.

ESERLERİ:

2005 yılı başı itibariyle, toplam 440 yayını vardır. Bu yayınlarından 50'si yabancı dergilerde yayınlanmış tıbbi çalışmalar, 204'ü tıbbi, sosyal ve siyasal içerikli gazete makaleleri, 186'sı ise Türkçe tıbbi dergilerde ve kongre kitaplarında yayınlanmış araştırma, derleme ve olgu bildirimlerinden oluşuyor.

Saylan'ın, 5 kez baskı yapan ''1. Basamak Sağlık Hizmetlerinde Deri ve Zührevi Hastalıklar El Kitabı'' adlı ders kitabı, çocukluk yaşamını anlatan ''At Kız'', makalelerini içeren ''Cumhuriyetin Bireyi Olmak'' eserleri ile Radyo Cumhuriyet'teki programlarının dökümü olan ''Radyo Cumhuriyet'te Çağdaş İnsan Söyleşileri'', Mehmet Zaman Saçlıoğlu'yla söyleşilerini içeren ve 7 baskı yapan ''Güneş Umuttan Şimdi Doğar'' ile Zehra İpşiroğlu'nun sorguladığı Yapıcılığın Gücü ve son olarak da Şefik Görkeyle yapılmış ''Hekim Olmak'' adlı eserleri bulunmaktadır.




ALDIĞI ÖDÜLLER

Prof. Dr. Türkan Saylan'ın çeşitli kuruluşlar tarafından aldığı ödülleri ise şunlar: ''Uluslararası Gandi Ödülü'' Hindistan Hükümeti'nce, 1986 'Atatürk İlke ve Devrimleri Ödülü' İstanbul Üniversitesi, 1960 'Dowling Kulübü Onur Üyesi' İngiltere Dermatologları Derneği, 1978 Kuzey Amerika Klinik Dermatoloji Derneği tarafından Onur Üyesi seçildi, 1996 'Atatürk İlke ve Devrimleri Ödülü' İstanbul Üniversitesi (İkinci kez), 1996 'Ülkemizde Yılın Kadını Ödülü' 1990, 'Melvin Jones Ödülü' Rotary Kulüpleri, 1991 'Atatürkçü Düşünceye Hizmet Ödülü' İncirli Lions Kulübü, 1996 'Kuvayi Milliye Ödülü' Haliç Rotary Kulübü, 1997 'Atatürk Ödülü' Tuzla Rotary, 1997 'Fahrettin Kerim Gökay Ödülü' Türk Lions Vakfı, 1997 'Türkiye Ziraatçiler Birliği Dayanışma Ödülü' 1998 '75. Yıl Ödülü' Türk Kadınlar Birliği Şişli Şubesi, 1998 'Uğur Mumcu – Muammer Aksoy Ödülü' ADD İstanbul Şubesi, 1999 'Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi Onur Ödülü' Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi, 2000 İtalya 'Foyer des Artistes Kurumu Ödülü', 2001 'Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği Ödülü' Cüzzamlı Hastalara verdiği uzun süreli hizmet ve getirdiği bakış açısı nedeniyle, 2001 'Education and Modernization Award' Atatürk Society of Amerika Amerika / Atatürk Topluluğu, 2001 'Sanat Kurumu Onur Ödülü', 2002 'Atatürk / Çağdaşlık Ödülü' Dünya Atatürkçü Kuruluşları, 10 Kasım 2003 'Üstün Hizmet Ödülü' Yıldız Teknik Üniversitesi, 2004 'Eğitim Ödülü' TED Koleji, 2004 '100. Yıl Mesleki Başarı Ödülü' Rotary Kulübü, 2004 'İnsan Hakları Ödülü' Izmir Karşıyaka Belediyesi, 2004 'Türkiye'nin En İyi Eğitimcisi' Ödülü Tempo Dergisi, 2004 'Yılın En Yürekli Kadını Ödülü' Kültür Üniversitesi öğretim üyeleri ve öğrencileri, 2004 'Puduhepa Ödülü' Adana Kütür Sanat Derneği, 2005 'Meslek Hizmetleri Ödülü' Ankara Emek Rotary Kulübü, Ekim 2005 'Toplumsal Barış Ödülü' Barış Radyo, 2005 'İnsan Hakları Demokrasi Barış ve Dayanışma Ödülü' SODEV Sosyal Demokrasi Vakfı, 2005 'İyi Kalpli Ol Ödülü' Türk Kalp Vakfı, 2006 'Yılın Başarılı İş Kadınları Ödülü' Dünya Gazetesi, 2006 'ÇEK Eğitim Ödülü' Çağdaş Eğitim Kooperatifi, 2007 'Onur Ödülü', Maltepe Üniversitesi Zirvedekiler İletişim Ödülleri kapsamında Maltepe Üniversitesi, 2007 'Yılın Keçisi Ödülü' Gururlu duruşu ve çağdaşlaşma yolundaki inadı nedeniyle Fethiye/Ölü Denizli Belediye Başkanlığı, 2007 'Cumhuriyetimizin Yılmaz Savaşçıları Onur Ödülü' Mersin/Yenice halkının oylarıyla Yenice Belediyesi'nce, 2007 'Örnek Kıdemli Vatandaş Ödülü' TÜRYAK ve Hacettepe Üniversitesi'nce, 2007 'Melvin Jones Ödülü' 118. Lion Kulübünce 2. kez, 2007 'Hizmet Ödülü' Tıp ödülleri kapsamında Bayındır Hastanesi'nce, 2007 'Hizmet Ödülü' Eminönü Rotary, 2007 'Hizmet Ödülü' Metropolitan Rotary, 2007 'Yılın En Başarılı Kadını Ödülü' Böbrek Vakfı, Mart 2008 'Aydınlanma Onur Ödülü' Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği, 2008 'Margarette Golding Ödülü', 2008 'Yılın Sivil Toplum Önderi', Ekonomist Dergisi.''

Eğitim alanındaki hizmet ve başarıları dolayısıyla Prof. Dr. Türkan Saylan'a ''Vehbi Koç Ödülü'' de verildi. Saylan'a ödülü 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Mustafa Koç ve Vehbi Koç Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Semahat Arsel tarafından sunuldu. ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) tarafından, cüzzam ve eğitim alanındaki çalışmaları nedeniyle ''Fahri Doktora'' unvanına da layık görülmüştü. (AA)




HAKKINDA YAZILANLAR

Türkan Saylan'ın annesi şeyhülislam geliniydi
Soner Yalçın
Hürriyet 24 Mayıs 2009

Dinci yobazlar, Türkan Saylan'ın annesinin inancıyla ilgili hep iftira attılar. Hiç önemsemedim. Ancak cenaze töreninde emekli müftü İhsan Özkes, Türkan Saylan'ın annesiyle ilgili sözlerden hep büyük üzüntü duyduğunu ve kendisine yakındığını açıklayınca canım yandı. Bilmesini isterdim, annesi Hz. Ebu Talib'in, Hz. Ali'nin ailesine gelin gitmişti. Annesi, Sultan II. Abdülhamid'e 17 yıl şeyhülislamlık yapmış Cemaleddin Efendi'nin torunuyla evlenmişti. Hepsi annesini bağırlarına basmıştı.

ÖNCE Osmanlı tarihinde iki ismi tanıyalım:Birincisi; Şeyhülislam Mehmed Cemaleddin Efendi:

Rumeli Kazaskeri Şeyh Ahmed Halid Efendi ile Hz. Ebu Talib ve Hz. Ali'nin 51'inci kuşaktan torunu Vezir Said İbni Abdülbaki'nin kızı Seyyide Mevhibe Hanım'ın oğluydu.

Büyükannesi, ünlü Türk matematikçi Gelenbevizade İsmail Efendi'nin kızı Naile Hanım idi.

4 Eylül 1891'de şeyhülislam oldu ve bu görevi kesintisiz 16 yıl 11 ay sürdürdü.

Bu makamdan istifa ettikten sonra 3 defa daha meşihat makamına layık görüldü.

İkinci görevi (1908) 6 ay 10 gün; üçüncü görevi (1912) 3 ay 8 gün ve dördüncüsü (1912) 2 ay 25 gün sürdü. Toplam 17 yıl 11 ay görev yaptı.

İttihatçılar 1913 Babıáli Baskını'yla iktidarı ele geçirince Şeyhülislam Cemaleddin Efendi Mısır'a sürüldü.

Ölene kadar Mısır'da kaldı.

Üç çocuğu vardı.

Anadolu Kazaskeri Mahmud Kemaleddin. ("Boş Beşik", "Barbaros Hayrettin Paşa" gibi filmlerin yönetmeni Baha Gelenbevi'nin babasıdır.)

Şûray-ı Devlet (Danıştay) Üyesi Ahmed Muhtar.

Ve Ayşe Aliye.

Şimdi gelelim ikinci ismi tanımaya, Cemil Topuzlu:

Eyüp'teki Mihrişah Valide Sultan Türbesi'ne gömülü İskeçeli Topuzlu Hacı Mustafa'nın torunu Kaymakam Yusuf Ziya Paşa ile Kazasker Siruzizade Tahir Efendi'nin kızından dünyaya geldi.

Babası Kudüs'teki Mescid-i Aksa Camii'ni restore ettirdi. Başarısı karşısında rütbe, nişan aldı.

Cemil Topuzlu hekimdi.

İlk sivil tıp fakültesi olan "İstanbul Tıp Fakültesi"ni kurdu. Bunu dişçilik ve eczacılık okulları takip etti. 1912 ve 1919'da iki kez İstanbul Belediye Başkanlığı görevini yürüttü. Gülhane Parkı gibi birçok park, şehir tiyatroları, merkez hali vs yaptı.

Yabancı gelin

Hekim Cemil Topuzlu, Şeyhülislam Cemaleddin Efendi'nin kızı Ayşe Aliye ile 1891'de evlendi.

Bu evlilikten üç çocuk dünyaya geldi: Muhiddin, Mehmet Ziya ve Selma.

Cemil Topuzlu çocuklarına çok ilgili bir babaydı. Çocukları bulaşıcı bir hastalığa yakalanınca hepsini alıp 1914'te İsviçre/Cenevre'ye gitti. 2 yıl bu ülkede kaldı. Çocuklar iyileşince İstanbul'a döndü.

Fakat fazla kalamadı; Fransız hükümetinin sulh teklifini Sadrazam Talat Paşa'ya iletmesi Enver Paşa'nın tepkisiyle karşılandı. Çiftehavuzlar'daki köşkü gözlem altına alınınca 1917'de ailesiyle birlikte bir kez daha İsviçre'ye gitti.

Bu kez aralarında Muhiddin yoktu. Dört lisanı anadili gibi konuştuğu için, "küçük dáhi" dediği 13 yaşındaki oğlu Muhiddin'i yakalandığı hastalıktan kurtaramamıştı.

Topuzlu Ailesi, Cenevre'de iki yıl kaldı. Cemil Topuzlu İstanbul Belediye Başkanlığı teklifiyle tekrar yurda döndü. Belediye Başkanlığı ve Nafia Nazırlığı yaptı. Ancak Sadrazam Damat Ferit Paşa'yla geçinemedi; istifa etti. İstifasına kızan Damad Ferit'in kendisini Divan-ı Harbe vereceğini öğrenince yine yurtdışına, Fransa/Nice'e gitmek zorunda kaldı.

Bu arada Ankara Hükümeti de "İngiliz Muhipler Cemiyeti" kurucusu olduğu için Cemil Topuzlu'yu kara listeye aldı.

İstanbul ve Ankara hükümetinin tepkisini alan Cemil Paşa'nın Fransa'daki bu "gönüllü sürgünlüğü" 4 yıl sürdü. 1924'te İstanbul'a döndü.

Fakat memleketinde yine uzun süre kalamadı. Bu kez gidiş sebebi oğlu Mehmet Ziya idi.

Mehmet Ziya 1925'te Galatasaray'dan mezun oldu.

Cemil Topuzlu, çocuklarını Avrupa'da okutmak istedi.

Mehmet Ziya Topuzlu, Belçika Leuven Üniversitesi'nde ekonomi okudu.

Oğulları üniversiteyi bitince Topuzlu Ailesi 1929 yılında İstanbul'a döndüler.

Yanlarında bir de gelinleri vardı: Lilimina Reimann...

Lilimina Reimann

Lilimina Reimann, İsviçre kökenli bir ailenin kızıydı.

1900'lerin başında İsviçre'de ekonomik bir kriz yaşanınca, Zürih yakınlarındaki Melingen kasabasından İngiltere Birmingham'a göç etmişlerdi.

Babası Robert Reimann fabrikalarda teknisyen olarak çalışıyordu. Mina adlı bir İngiliz ile evlenmişti.

Ve Lilimina -aile içindeki adıyla Lili- Birmingham'da 1908'de dünyaya gelmişti.

Reinmannlar'ın ekonomik düzeyi giderek iyileşmiş ve Lili dönemine göre iyi okullarda öğrenim görmüştü. Ticaret Lisesi'nden mezunuydu.

18-19 yaşlarında iken Mehmet Ziya Topuzlu ile tanışmıştı.

(Bu yazıyı hazırlarken, Mehmet Ziya Topuzlu'nun oğlu Prof. Cemalettin Topuzlu ile, torunu Prof. Gonca Topuzlu Tekant ile görüştüm. Her ikisi de Lili ile Mehmet Ziya'nın ne zaman, nerede tanıştıklarını bilmediklerini belirttiler.)

Mehmet Topuzlu ve Lili, İngiltere'de 1929'da evlendiler.

Tüm aile o yıl İstanbul'a gelip Caddebostan'daki Topuzlu Köşkü'ne yerleşti.

Lilimina'nın güzelliği İstanbul'da dillere destan oldu. Hatta karı-koca bir gün tekneyle gezi yaparken Atatürk ile tanıştılar. Atatürk, Lili Topuzlu'ya "Tıpkı bir Limoges vazosu gibi güzelsiniz" diye iltifat etti.

Mehmet Ziya ile Lili Topuzlu mutluydular, ancak bir sorun vardı. Lili hamile kalamıyordu. Bu durum sekiz yıl sürdü. Lili Topuzlu giderek içine kapandı. Eski neşeli, sıcak halinden eser kalmamıştı. Gezmeye bile gitmiyordu.

Ve bir gün karşısına Fasih Galip adlı bir genç çıktı...

Galiçya gazisi Fasih Galip

Fasih Galip 1900 doğumluydu.

Ailesinde "Paşalar", "Beyler" yoktu. Balkan göçmeni annesi Nadide Hanım yetimhanede büyümüştü. Babası Galip yoksuldu ve zaten genç yaşında ölmüştü.

Fasih Galip daha lise öğrencisi iken askere alındı. Galiçya Cephesi'nde bulundu, yaralandı, Almanya'da tedavi oldu. Bu ülkede okudu. Mühendis oldu. Türkiye'ye dönüp ülkenin inşasında görev yaptı.

Xenya adında bir balerine áşık oldu. Her ikisinin de ülkelerinde yaşama istekleri evlenmelerine engel oldu.

Bir de Fasih Galip'in yeni aşkı...

Lili ile Fasih Galip'in nerede-nasıl tanıştıkları bilinmiyor.

Bilinen, bu tanışmanın evlilikle sonuçlandığı.

Fakat Fasih Galip'in Lili'yi ikna etmesi hiç de kolay olmadı. Öyle ki, zorlu bir yolculukla Birmingham'a gidip, Lili'nin anne-babası Robert-Mina Reimann'ı alıp İstanbul'a getirdi.

Ailesinin desteğiyle Lili, çocuk veremediği Mehmet Ziya Topuzlu'dan boşandı.

Bu dostça bir ayrılıktı. Mehmet Ziya Topuzlu yine bir İngiliz Daisy ile evlendi. Daisy Müslüman olmadı ve bir Hıristiyan olarak bugün eşiyle Zincirlikuyu Mezarlığı'nda beraber yatmaktadır.

Fasih Galip ile Lili 1934 yılında evlendiler.

Lili 5 aylık hamile iken 28 Haziran 1935 tarihinde Beyoğlu Müftülüğü'ne giderek (sayı 9/154) Müslüman oldu. Adını "Leyla" olarak değiştirdi.

Ve 13 Aralık 1935'te Türkan doğdu.

Yeni çıkan soyadı yasasına göre "Türkan Saylan"...

Bundan sonraki hikáyeyi hepiniz biliyorsunuz.

Yiğit bir Cumhuriyet kadınının neleri gerçekleştirdiğinden haberdarsınız.

Peki...

Gelelim sonuca...

Lili Topuzlu, şeyhülislam gelini olmasına rağmen dinini değiştirmesi için hiçbir baskıyla karşılaşmadı.

Zaten dinini de değiştirmedi.

İkinci evliliğinde de bir zorlamayla karşılaşmadı.

Ne zaman kızı Türkan'a hamile kaldı, o zaman gidip kendi isteğiyle Müslüman oldu.

Yani hiçbir zorlama olmadan.

Bundan gurur duymamız gerekmiyor mu? Bu hoşgörüyü dünyaya anlatmamız, "İşte İslam budur" dememiz gerekmiyor mu?

Samimi olarak inanmış, kimse ona bir zorlama getirmemişken kendi rızasıyla Müslüman olmuş; oruç tutup namaz kılmış Leyla Saylan'a dinci gazeteler neden hálá iftira atmaktadır?

Vicdanları bu kadar mı keçeleşti?

Deniz Gezmiş, 'pavyondaki kadın' için üniversite işgal etmişti!

YAZAR Oya Baydar, Ahmet Altan tarafından "liberallerin arasına düşen Türkan Şoray filmlerini andıran pavyondaki namuslu kadın" benzetmesine muhatap kalınca Taraf Gazetesi'nden istifa ederek medyanın gündemine girmişti.

Romanlar yazıp ödül almış Oya Baydar, bu olayla birdenbire popüler kültür dünyasının tanınmış isimleri arasında yerini alıverdi. Tv ve gazetelere röportajlar verdi. Ünlendi!

Geçtiğimiz hafta...

Bu sayfada Oya Baydar ile ilgili bir yazı kaleme alacaktım.

Diyecektim ki, "Oya Baydar'ı solcular çok eskiden tanır".

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde 4 yıldır asistanlık yapan Oya Baydar (o dönemdeki adıyla Oya Sencer), "Türkiye'de İşçi Sınıfı'nın Doğuşu ve Yapısı" konulu doktora tezi yazdı. Tezi, hocaları Prof. Nurettin Şazı Kösemihal ve Prof. Macit Gökberk tarafından onaylandı. Ancak Profesörler Kurulu tezi iki defa reddetti.

Oya Sencer/Baydar, 26 Aralık 1968'de istifa etti.

Olayı öğrenen İstanbul Üniversitesi öğrencileri, Oya Sencer'e destek verip Profesörler Kurulu'nu protesto etmek için derslere girmeyip topluca merkez binaya/rektörlüğe gittiler.

Oya Sencer burada gözyaşlarını güçlükle tutarak, "Onlar zannediyor ki her istifaya zorlanan öğretim üyesi mücadeleden vazgeçecek" diye konuştu.

Bu sözler üzerine başını Deniz Gezmiş'in çektiği öğrenciler, rektörlüğü işgal etti. "Demokratik Üniversite" diye slogan atan öğrenciler Edebiyat Fakültesi dekanını da istifa çağırdılar.

Üniversite senatosu, rektörlüğün işgalini öğrenince okulu süresiz tatil etti.

Bu eylem nedeniyle Bozkurt Nuhoğlu, Celal Doğan, Masis Kürkçügil gibi yedi öğrenci tutuklandı. Deniz Gezmiş, polis tarafından aranmaya başlandı.

Geçen hafta işte bunları yazmayı planlıyordum...

Olaylı biçimde köşe yazarlığından istifa ederek medyanın gündemine gelen Oya Baydar'ın, 1968'de üniversiteden istifasıyla da rektörlük işgaline neden olduğunu yazacaktım.

O döneme ve Oya Baydar'ın ilk eşi ("Osmanlı Toplum Yapısı", "Toplumbilimlerinde Yöntem", "Dinin Türk Toplumuna Etkileri", "Türkiye'de Sınıfsal Yapı ve Siyasal Davranışlar", "Türkiye'nin Yönetim Yapısı" gibi hayli okunan ve tartışılan kitapları yazan) Doç. Dr. Muzaffer Sencer'e ait okuma yapıyordum.

Sonra... Gündem değişti.

Geçen hafta başka bir şey yazdım.

Bu hafta Teşvikiye Camii'nde Türkan Saylan'ın, annesi hakkında yazılanlardan dolayı üzüntü duyduğunu öğrenince ne yazacağım belli oldu.

Konuyla ilgili okumalar yaparken karşıma kim çıktı dersiniz; Muzaffer Sencer Hoca!

Türkan Hoca, arkadaşlarıyla Sovyetler Birliği'ne düzenledikleri "Beyaz Geceler" gezisinde tanımıştı Muzaffer Sencer'i.

"Muzaffer Sencer'i Rusya gezisinde, genç, çok yakışıklı, durmadan Ece Ayhan şiirleri okuyan, tartışmalara giren, çok yönlü ve ilginç, durmadan sigara içen, iğneleyici espriler yapan bir insan olarak tanıdım. Döndükten sonra birkaç yıl dostluğumuz sürdü. Uzun telefon konuşmaları, ayda bir İstanbul'a gelişler, benim Ankara'ya gidişlerimde görüşmeler. (...) Sanırım bir öğrencisiyle yeni bir evlilik yapmıştı. Koleksiyon, eski eşya, takı toplama-yapma gibi özgün merakları vardı. Gümüş paralardan, boncuklarla süslü kolyeler yapıp armağan ediyordu etrafındakilere. Ankara'daki son evi tıkış tıkış antika doluydu.

Bu ilginç adam içtiği sigaralar sonucunda akciğer kanseri oldu. Eşi, arkadaşları ona baktılar. Çoluk çocuğu yoktu; babasından kalan miras bazı mal mülkü bir şeyleri vardı herhalde. Aklına koymuştu, mirasını bizim derneğe bırakacaktı ve adına bir okul yapılacaktı.

Durmadan bana haber gönderiyor, telefon ediyor, 'Türkan gel, noter çağıracağım, bunları sana vereceğim. Biliyorum sen isteğimi yaparsın' diyordu.(...)

Sonunda hiç unutmuyorum, bir cuma Ankara programı yaptım ve bir gün öncesinin akşamı evine telefon edip, 'Yarın geliyorum' demeye karar verdim. Telefona eşi çıktı, 'Ne yazık ki bugün yitirdik' dedi.

İşte Muzaffer'in bendeki öyküsü. Ne yazık ki onun adına, onca olanak varken, cıvıl cıvıl çocukların koşuşturduğu bir köy okulu bile yapamadık. Bu acıyı, bu yitikliği belki de bu başarısızlığı hep içimde taşırım." ("Güneş Umuttan Şimdi Doğar" kitabından.)

Oya Baydar'ı yazacakken nerelere gittik...

İyi de ettik; bilmeyenlere Muzaffer Sencer Hoca'nın adını duyurduk.

Cemil Topuzlu Köşkü'nün hazin hikáyesi

ÇİFTEHAVUZLAR'daki Cemil Topuzlu Paşa Köşkü 1901 yılında yapıldı.

Köşk, Büyük Kulüp olarak kullanılan binanın bahçesine bitişiktir.

Bugün harap halindeki bu köşkü Cemil Topuzlu, Fransa'da mimarlık tahsili görmüş Alexandre Vallury'ye inşa ettirdi. (Vallury aynı zamanda Arkeoloji Müzesi, Tokatlıyan Oteli, Büyük Kulüp gibi nice binanın mimarıdır.)

Köşk o yıllarda çok moda olan art nouveau tarzında yapıldı. Köşkün içindeki parkeler Fransa'dan getirtildi. Bahçesine nadide ağaçlar-çiçekler dikildi; heykeller kondu.

Sadrazam Gazi Ahmed Muhtar Paşa, köşkü görünce Cemil Topuzlu'ya İstanbul Şehremini makamını teklif etti! "Evinin içinde ve dışında küçük bir Avrupa yaratan adamı şehremini yaparsam İstanbul'u imar eder" diye düşünmüştü.

Cemil Topuzlu bu köşkte 30 yıl oturdu.

Kızı Selma'nın eşi Albay Şahap Gürsel ile geçinemedi. Köşkü "Şeker Kralı" Hayri İpar'a sattı.

Hayri İpar'ın ölümüyle mirasçıları davalık oldu.

Dönemin gazete sayfalarından inmeyen (Uğur Mumcu ve Ayhan Songar arasında büyük polemikler çıkaran) bu davalar sonucu köşkü Banker Kastelli (Cevher Özden) satın aldı. Ve 1986 yılında Kadıköy Belediyesi'nden imar kanunu çıkararak bahçesindeki ıhlamur, kestane, çınar, çam gibi nice ağaçları kesip apartmanlar yaptı.

Köşk tarihi eser olduğu için yıkımdan kurtulmuştu.

Köşkü ve artık çok küçülmüş arazisini 1997 yılında Şadan Kalkavan satın aldı.

Bu bilgilerden sonra gelelim sonuca:

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay mı, yoksa Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk mü el atar bilemem. Belki de Şadan Kalkavan öncülük eder.

Kim yaparsa yapsın; Cemil Topuzlu Köşkü hayata döndürülmelidir.

Köşk "Cemil Topuzlu Tıp Müzesi" yapılmalıdır.

Osmanlı'dan günümüze dönemin ameliyathaneleri, hastane odaları, tıpta kullanılan araç gereçler, fotoğraflar, nice sağlık belgeleri bu müzede toplanabilir.

Cemil Topuzlu'nun icat ettiği ve adını taşıyan aletler sergilenebilir.

Tıbbın nereden nereye geldiği bu müzeyle çocuklara gösterilebilir.

Bunun için yapılacak tek bir adım vardır: Kararlılık.

Topuzlu Ailesi bu konuda elinden geleni yapmaya hazırdır.





HABER

ÇYDD'ye bölücülük davası
Zaman 29 Nisan 2001

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) yöneticileri hakkında bölücülük yaptıkları gerekçesiyle dava açıldı.

Türkiye'nin en çok okunan haftalık haber dergisi Aksiyon'un son sayısında yer alan habere göre; İl Emniyet Müdürlüğü, Defterdarlık ve Vergi Dairesi yetkilileri, İstanbul Valisi Erol Çakır'ın izni ile bir soruşturma yaptı. Soruşturma sonucunda 18 ayrı nedenden dolayı Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunuldu, yöneticilerle ilgili dava açıldı. Beyoğlu 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan davada, ÇYDD yöneticilerine yönelik en büyük suçlama ise 'bölücülük' suçlaması. Bölücülük dışında ÇYDD hakkında, eksik mal bildirimi, depremden toplanan paraları borsaya ve repoya yatırmak, yurtdışından izinsiz para transferi ve gayrimenkul bildiriminde usulsüzlük suçlamaları var.



www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)