Fuzuli . ( 17.10.1493)- (23.1.1555)
şair



1495 yılında Irak'ın Hille şehrinde doğdu. Asıl adı Mehmet'tir. İyi bir öğrenim gördü. Bağdat'ın fethinden sonra Kanuni Sultan Süleyman'a ve devletin ileri gelenlerine kasideler takdim etti. Böylece dikkatleri çekti. Kendisine dokuz akçelik bir maaş bağlandı. Hayatı Hille, Bağdat ve Kerbela dolaylarında geçti. Bir veba salgını sırasında öldü. Azeri lehçesiyle şiirler yazdı. Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. Kendisinden sonra gelen pek çok şairi etkiledi. 1556 yılında öldü.

ESERLERİ:
Divan (Türkçe), Sıhhat ve Maraz, Enisü'l-Kalb, Terceme-i Hadis-i Erbain ("Kırk Hadis Çevirisi"); Beng ü Bâde, Hadikatü's-Süeda ("Mutluların Bahçesi"), Leyla ve Mecnun, Rindü Zahid, Divan (Arapça), Mektuplar, Divan (Farsça), Heft Câm.




GAZEL
Benî candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı

Kamû bîmârınâ cânan devâ-yî derd eder ihsan
Niçin kılmaz banâ derman benî bîmâr sanmaz mı

Gamım pinhan dutardım ben dedîler yâre kıl rûşen
Desem ol bî vefâ bilmen inânır mı inanmaz mı

Şeb-î hicran yanar cânım töker kan çeşm-i giryânım
Uyârır halkı efgaanım karâ bahtım uyanmaz mı

Gül'î ruhsârına karşû gözümden kanlu âkar sû
Habîbım fasl-ı güldür bû akar sûlar bulanmaz mı

Değildim ben sanâ mâil sen etdin aklımı zâil
Bana ta'n eyleyen gaafil senî görgeç utanmaz mı

Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bû ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı

Fuzuli





LEYLA İLE MECNUN

Meşhur bir halk hikayesi. Leyla ve Mecnun bu hikayenin meşhur iki kahramanıdır. Menşei Arap edebiyatına dayanan bu hikaye, İslamiyeti kabulle şereflenen diğer milletlerin -Türk, Urdu, Fars (İran)- edebiyatlarına da konu olmuştur. Türk edebiyatına, Arapça ve de Farsça eserler ve şifahi rivayetler yoluyla giren bu hikaye; on beşinci asırda Ali Şir Nevai ve Şahidi tarafından manzum Türkçe olarak yazılmıştır. Bunlardan sonra 30 kadar şair de bu hikayeyi manzum olarak yazmışlardır. Ancak bunların içinde edebi değeri en çok olanı Fuzuli’nin 1535’te yazdığı mesnevisidir. Klasik Türk edebiyatının şaheseri olan bu mesnevi tarzı hikayede:

Mecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiş olan Kays adlı oğludur. Okulda bir başka kabile reisinin kızı olan Leyla ile tanışır. Bu iki genç birbirlerine aşık olurlar. Okulda başlayıp gittikçe alevlenen bu macerayı Leyla’nın annesi öğrenir. Kızının bu durumuna kızan anne, ona çıkışır ve bir daha okula göndermez. Kays okulda Leyla’yı göremeyince üzüntüden çılgına döner, başını alıp çöllere gider ve Mecnun diye anılmaya başlar.

Mecnun’un babası, oğlunu bu durumdan kurtarmak için Leyla’yı isterse de Mecnun (deli, çılgın) oldu diye Leyla’yı vermezler. Leyla evden kaçarak, Mecnun’u çölde bulur. Halbuki o, çölde ahular, ceylanlar ve kuşlarla arkadaşlık etmektedir ve mecazi aşktan ilahi aşka yükselmiştir. Bu sebeple Leyla’yı tanımaz. Babası Mecnun’u iyileşmesi için Kabe’ye götürür. Duaların kabul olduğu bu yerde Mecnun, kendisindeki aşkını daha da arttırması için Allahu Teala’ya dua eder:

“Ya Rab bela-yı aşk ile kıl aşina beni
Bir dem bela-yı aşkdan etme cüda beni.”

Duası neticesi aşkı daha da çoğalır ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye başlar. Diğer tarafta ise Leyla da aşk ıztırabı içindedir.

O sırada Mecnun’un bu haline acıyan Nevfel isimli bir yiğit, Leyla’nın kabilesine savaş açarak, kızı zorla almayı ve Mecnun’a vermeyi düşünür. Fakat Mecnun, Leyla’nın kabilesi yenilmesin, diye dua eder. Her girdiği savaşı kazanan Nevfel, bu savaşta yenilir. Sonunda Leyla’yı zorla almaktan vazgeçtiğini söyler. Mecnun da duadan vazgeçer. Nevfel, sırf yiğitliğini kurtarmak için savaşı kazanır ve gider.

Bir zaman sonra ailesi, Leyla’yı İbni Selam isimli zengin ve itibarlı birine verir. Ancak, Leyla kendisini bir perinin sevdiğini ve eğer kendisine dokunursa ikisinin de mahvolacağını söyleyerek İbni Selam’ı vuslatından uzak tutmayı başarır.

Mecnun, çölde Leyla’nın evlendiğini arkadaşı Zeyd’den işitince çok üzülür. Leyla’ya acı bir sitem mektubu gönderir. Şu murabbayı söyler:

Gayr ile her dem nedir seyr-i gülistan ettiğin;
Bezm urup halvet kılıp yüz lütfu ihsan ettiğin,
Ah bünyadın mürüvvet dir mi viran ettiğin,
Hani a zalim bizimle ahd u peyman ettiğin.

Leyla da durumunu bir mektupla Mecnun’a anlatır. Kendisini anlamadığından dolayı o da sitem eder. Şu “murabba”yı da mektubuna ilave eder:

Cüda senden, bela vü derd-i hicran ile duttum hu,
Kılur her dem bana bidad, derd ayru, bela ayru.
Bela vü derde düşdüm, rüzgarım böyle, halim bu.
Bu yetmez mi ki bir dert artırırsın derdime sen hem.

Bir müddet sonra Mecnun’un ahı tutarak İbniSelam ölür. Leyla baba evine döner. Bir çok tereddütten sonra her şeyi göze alarak, Mecnun’u çölde aramaya başlar. Fakat Mecnun, dünyadan elini eteğini çekmiş ilahi aşk yüzünden Leyla’nın maddi varlığını unutmuştur. Leyla, çölde Mecnun’u bulduğu halde, Mecnun onu tanımaz. Mecnun’un ilahi aşkta yükseliş makamını gösteren şu sözlerini, Leyla anlayışla karşılar.

Ger, men men isem, nesin sen ey yar,
Ger sen sen isen, neyem ben ey yar.

Mecnun, artık Leyla’nın varlığında ilahi güzelliği bulup, Mevla’yı sevme yüceliğine; yani fena makamına ulaşmıştır. Fena ise fani demek olup, tasavvufta; Allahu Teala’dan başka her şeyi dünyayı da, ahireti de unutmak demektir. Mecnun da artık yalnız Allahu Teala’yı bir bilip başka her şeyi, yani masivayı unutur. (Masiva: Mahluklar demektir. Akla hayale gelen, düşünülen, görülen her şey masivadır.) İşte Mecnun’un Leyla’ya yüz vermemesi, onu tanımaması da; Fena’ya kavuşmuş olmasındandır. Çünkü; kalbin hastalığı Hak Teala’dan başkasına tutulması, bağlanmasıdır. Allahu Teala’dan başka bir şeyi sevmesi, kendini sevdiği içindir. Malı, mevkiyi, rütbeyi, hep kendi için ister. Onun ma’budu tapındığı şey kendi nefsidir. Nefsinin istekleri arkasında koşmaktadır. Kalp bu bağlılıklardan kurtulmadıkça, insanın kurtulması çok güç olur.

Leyla; onun erdiğini anlarsa da yine onsuz yayaşamaz. Hastalanıp yataklara düşer. Kısa zaman sonra da ölür. Mecnun, Leyla’nın ölüm haberini Zeyd’den öğrenir. Gelip mezarını kucaklar, ağlayıp inler;

Ya Rab mana cism ü can gerekmez
Canansuz cihan gerekmez.

der ve meşhur;

Yandı canum hecr ile vasl-ı kuy-ı yar isterem
Derd-mend-i furkatem derman-ı didar isterem.

matlalı gazelini okur. Kabri kucaklayarak ölür.

Bir müddet sonra, Mecnun’un sadık arkadaşı, Zeyd rüyasında, Cennet bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür. Bunlar kimdir? diye sorunca, derler ki: “Bunlar Mecnun ile onun vefalı sevgilisi Leyla’dır. Aşk yoluna girip temiz öldükleri, aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular.”

Çün, vadi-i aşka girdiler pak,
Ol paklık ile oldular hak

Menzilleri oldu bağ-ı Rıdvan,
Çakerleri oldu hur u gılman.

Gittikde cihan-ı bi vefadan
Kurtuldular ol gamu beladan.

Zeyd, rüyasını halka anlatır ve o günden sonra iki sevgilinin mezarı ziyaretgah haline gelir.




www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)