Ana Sayfa Kategoriler Editör İletişim  

   Alfabetik Arama
A B C Ç D
E F G H I
İ J K L M
N O Ö P R
S Ş T U Ü
V Y Z



   Ekstra
     müstear isimler
     peygamberler
     Asr-ı Saadet'te Türkler
     basında biyografi.net
     Biyografi Nedir?
     neden biyografi.net
     sizin biyografiniz
     cv nasıl hazırlanır ?
     genel biyografi kitapları
     takma adlar
     editör



 Linkler 
   Biyografi Tv
   facebook/Biyografi Net
   twitter.com/biyografinet
   Biyografi Atölyesi
   boğazdaki aşiret
   biyograf
   biyografi kitabı
   mahmut çetin yazıları
   www.biyografianaliz.net
   biyografimarket.com

   Biyografi Arama

  

isim ara soyadı ara
 
   
   

     Biyografi Market İçerik  
KİTAP BİYOGRAFİ
 Portre Anlatı
 Günlük
 Biyografi Dosya
 Mektup
 Kronoloji
 Kim Kimdir
 Anı-Hatırat
 Otobiyografi
 Biyografi Genel
 Şecere
 Biyografik Araştırma
 Gezi-Seyahat
 Biyografik Roman
 Biyografik Şiir
FOTOĞRAF
 Görsel Kitap
 Biyografik Fotoğraf
 Şehir Fotoğraf
 Tarihi Eser Fotoğraf
  SAHAF KİTAP
  KAYNAKÇA
 Kaynak Tarama-Kupür
 Bibliyografya
 DVD-CD-VCD
 Biyografi Belgesel
 KİTAP GENEL
 Türkçe Dil Öğretimi
 Kaynak-Çeviri

Daha Fazlası BiyografiMarket.com'da



Facebook da paylaş Twitter da paylaş Live da paylaş

Mustafa Çalık ( 1956)

yazar, yayıncı


Türkiye Günlüğü Dergisi Genel Yayın Müdürü



Dr. Mustafa Çalık’ın Hâl Tercümesi

1956’da Gümüşhane’nin Çalık Köyü’nde doğdu.

Beş çocuklu bir ailenin baştan ikinci ferdidir.

1978 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu.

1979 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde başladığı doktora programını dört ay sonra terk etmek zorunda kaldı.

1980 yılında Uzman yardımcısı olarak çalışmaya başladığı Devlet Planlama Teşkilâtı’nda 1984’de uzman oldu.

12 Eylül’ün ardından bir grup arkadaşıyla beraber Yeni Sözcü dergisinin kuruluşunda bulundu ve Fâzıl Mustafa müstearıyla köşe yazıları yazdı.

1983’de Yeni Hamle dergisinin çıkışına katkıda bulundu ve aynı şekilde müstear isimle bu derginin de yazı kadrosunda yer aldı.

1983-84 ders yılında Ankara ve Hâcettepe Üniversitelerinin muhtelif bölümlerinde ‘Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi’ dersleri verdi.

1985-87 yılları arasında ABD’de Denver Üniversitesi’ne bağlı Milletlerarası Çalışmalar Lisans-Üstü Okulu’nda Milletlerarası Politika Mastır’ı yaptı.

Bilâhare Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde başladığı siyaset ilmi doktorasını, MHP Hareketi’nin Siyasî Sosyolojik ve Kültürel Kaynakları başlıklı bir tez savunarak 1992 yılında tamamladı.

1989 yılına kadar Devlet Planlama Teşkilâtı’nda çalışan ÇALIK, aynı yıl görevinden istifa ederek, bir grup arkadaşıyla birlikte Türkiye Günlüğü dergisini yayımlamaya başladı.

1996-97 ders yılında Hoca Ahmet Yesevî Türk-Kazak Üniversitesi’nde ‘Değişim ve Yenileşme Tarihimizin Temel Problemleri’ başlıklı lisans-üstü bir ders okuttu.

Bazı günlük gazetelerde (Yeni Ufuk, 1997; Kurultay, 1999; Ayyıldız, 1999-2000; Bugün, 2006) kısa süreli köşe yazarlığı oldu.

Akademik çalışma sahası, siyasî kültür ve siyasî sosyoloji çerçevesinde bilhassa Türk siyasî hayatı ve siyasî kurumlar alt dalıdır.

Halen Türkiye Günlüğü dergisinin Genel Yayın Müdürlüğü’nü ve kendi kurduğu Cedit Neşriyât’ın editörlüğünü yürütmektedir. Bunun dışında doğduğu köyde orta ölçekli “mal-davar” besiciliği yapmaktadır.

İngilizce biliyor.

Dört kere evlendi, (Allah bağışlarsa) altı çocuğu, bir de torunu var.

Türkülere, “mala-davara”, atlara, güvercinlere, kangallara muhabbeti olduğu; tarihten, siyasetten, İttihad-Terakki’den, Fenerbahçe’den bahsetmeyi sevdiği rivayet edilmektedir.

ESERLERİ:

1.MHP Hareketi/ Kaynakları ve Gelişimi
Cedit Yayınları Ankara 1996
2.Siyasi Yazılar
Cedit Yayınları Ankara 1998
3.Teorik Denemeler
Cedit Yayınları Ankara 2001




HAKKINDA YAZILANLAR

1.Türkiye Günlüğü Mektebi
Ahmet Turan Alkan Zaman 9 Temmuz 1998
2.15 Şubat, Gümüşhane ve Mustafa Çalık
Ahmet Turan Alkan Zaman 15 Şubat 1999
3.İnsan Hakları
Beşir Ayvazoğlu Zaman 1 Eylül 1999
4.Defterimde 40 Suret
Beşir Ayvazoğlu Ötüken Y. İstanbul 1996
5.Hizmet Herşeyin Üstünde Olacak
Ortadoğu 3 Mart 1999




HAKKINDA YAZILANLAR

Nasıl bir milliyetçilik?
Beşir Ayvazoğlu
Zaman 11 Nisan 2001

Geçen haftaki yazımda Mustafa Çalık'ın Teorik Denemeler adlı kitabından söz etmiş ve bu kitabın birinci bölümünde yer alan "Türk Milliyetçiliği Üzerine Bazı Tartışma Notları" başlıklı birinci yazıda savunulan görüşler üzerinde durmuştum.

Milliyetçilik kavramının 1930'lardan sonra Alman idealizminin ve Pan-Germanizm'in etkisiyle "saf, soyut ve düşünce ötesi bir ideolojik kutsallığa" hapsedilerek sosyo-kültürel alâka ve irtibatlarından koparıldığını, daha kötüsü, 1970'lerde gittikçe hızlanan ideolojik-politik bölünme ve çatışmanın bir tarafı için zorla bir çeşit "özel isim" ve anti-komünizme kodlanmış bir "iç harp ideolojisi" haline getirildiğini düşünen Mustafa Çalık'ın eleştirisi hiç şüphesiz milliyetçiliğe değil, milliyetçiliğin belli bir dönemdeki yorumuna yöneliktir.

Bildiğim kadarıyla hayatının hiçbir döneminde milliyetçilikten yüz çevirmeyen Çalık, adı geçen yazısının bir yerinde şu soruyu soruyor: "Milliyetçiliğin yanlışı öyleyse doğrusu nedir ve nasıl olmalıdır?" Cevap kısa ve net: "Milliyetçilik aslında şudur diye başlayan cevapların tamamı yanlış olmak zorundadır. Sadece cevapları değil, bu tür soruların kendileri de yanlıştır."

Yanlışlığın "aslında" mantığında başladığını; çünkü bir kavramın dinamizmini kaybettiği anda dogma haline geldiğini, özellikle kullanılan kavram toplumla ve toplumdaki birtakım yapı ve süreçlerle ilişkiliyse mutlaka dinamik olması gerektiğini ifade eden Çalık, kavramların dondurulup statik ölçü âletleri haline getirilebileceğini, ancak sosyal süreçleri dondurmanın mümkün olmadığını söylüyor. Dolayısıyla "Milliyetçilik nedir?" sorusunun cevabı aranırken, öncelikle milletin yaşayan varlığına, onun geçmiş tecrübelerine ve önündeki geleceğe bakmak gerekir. Daha açık bir ifadeyle:
"Bir toplum yahut ülke, tarihî tecrübesi, mevcut sosyo-kültürel dinamikleri, yaşadığı problemler ve baskısı altında olduğu ihtiyaçların ilham ettiği bir milliyetçilik üzerinde düşünmelidir. Bu yönüyle doğru bir milliyetçilik tarihî-kültürel miras kadar, bugünkü şartların ve talip olunan geleceğin de çocuğu olmak zorundadır."

Olmazsa ne olur? Toplumun dışına düşer ve tarih dışı kalır.

Mustafa Çalık'a göre iki yol var. Milliyetçilik ya bütün farklılıkları (din, mezhep, etnisite) ülkenin kaçınılmaz realitesi olarak görmekle beraber, sosyal ve kültürel entegrasyonu güçlendirerek gelişmenin önündeki engellerin azaltılmasını sağlayacak kültürel bir "üst kimlik" vasıtası, yahut belli bir grup veya grupların siyasî ideolojisi olacaktır. Birinci yol hem daha doğru, hem daha şanslı. Esasen milliyetçiliğin Türkiye'de ulaştığı dinamik bu yönde yoğunlaşmaktadır. Bu anlamda bir milliyetçiliğin ilk şartı, Alman ideolojisi dediğimiz patolojik zihniyetin -başta ırk ve soy taassubu olmak üzere- bütün saçmalıklarından vazgeçmek.

Çalık, tam burada önemli bir hususu hatırlatıyor: Cahiliye Arapları ve Siyonistler hariç tutulursa, Doğu toplumlarında hemen hiç görülmeyen ırkçılık Batılı bir nevrozdur; "bütün varyantlarıyla birlikte ırkçılığın vatanı Batı'dır."

Milliyetçilik ve Müslümanlık gibi kavramlar, Mustafa Çalık'a göre, ifade ettikleri duygu ve değerlerin en azından sembolik anlamları bakımından toplum çoğunluğunun mutabık olduğu kavramlardır. Bu kavramların herhangi bir siyasî parti veya harekete mal edilmesi, çeşitli sebeplerle o parti yahut harekete yönelmiş muhalefeti ister istemez bu kavramların üzerine de çekecektir. Bu da söz konusu çoğunluk mutabakatının zayıflamasından başka bir netice vermez. Daha açık bir deyişle, birleştirici, bütünleştirici olması gereken kavramlar parçalanmanın aracı haline gelebilir.

O halde? Sözü Mustafa Çalık'a bırakalım:
"Türk toplumunun geleceğinde siyasî bir ideoloji olarak milliyetçiliğe yer yoktur; ancak bu gelecek kültürel anlamdaki millî bir kimlik şuuru ve manevî bütünlüğe oturmadıkça fazla parlak olmayacaktır. Sürekli ve derin bir hassasiyet gerektiren bu ayrımın korunması, Türk aydınının tarihî sorumlulukları arasındadır."

Kitap temini
0 312 4266616




HABER

2014 SAFRANBOLU TÜRK DÜŞÜNCE ÇALIŞTAYI

Türkiye Günlüğü ve Karabük Türk Ocağı tarafından düzenlenen 2014 SAFRANBOLU TÜRK DÜŞÜNCE ÇALIŞTAYI 2-4 Mart 2014 tarihleri arasında Karabük’ün Safranbolu ilçesinde yapılacak.

1.Oturum: Kimlik Tartışmaları Üzerine Düşünceler
Konuşmacı: Dr.Mustafa Çalık

2.Oturum: Siyaset ve İdareden Devlete Bakış
Konuşmacı: Cengiz Aydoğdu

3.Oturum: Milli dünya Görüşünün Geleneksel ve Modern İmkanları
Konuşmacı: Doç.Dr.Fatih Mehmet Şeker

4.Oturum: Aktüel Dış Politika
Konuşmacı: Doç.Dr.Mehmet Akif Okur





HABER

MUSTAFA ÇALIK: HAZİRAN’DAN SONRA PARLAMENTARİZM TEKRAR YERİNE OTURUR
21 Şubat 2015

Türk Ocakları Genel Merkezi'nin her hafta düzenlediği Ocakbaşı Sohbetlerinde bu hafta konuk Türkiye Günlüğü Dergisi Genel Yayın Müdürü Dr. Mustafa Çalık’tı. Çalık, Başkanlık Sistemi Tartışmaları üzerine konuştu.

Katılımın çok yoğun olduğu programın açılış konuşmasını Türk Ocakları Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Yunus Koç yaptı. Koç konuşmasına İzmir’de şehit edilen Ülkücü öğrenci Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na yapılan saldırıyı kınayarak başladı. Ülkenin zor bir dönemden geçtiğini belirten Koç bu saldırının hükümetin terör örgütüne verdiği tavizlerin ve çözüm sürecinin bir sonucu olduğunu belirtti. Koç “Bir üniversite öğrencisinin kampüsün ortasında öldürülmesi vebalinin altından kimse kalkamaz” dedi. Bu konularda devletin tedbir alması gerektiğini söyleyen Koç “aksi takdirde Ülkücü Hareket kendi tedbirini almak zorunda kalacaktır” dedi. PKK’lılar tarafından şehit edilen Fırat Çakıroğlu’na Allahtan rahmet dileyen Koç kederli ailesine sabır diledi. Konuşmasının ardından Dr. Mustafa Çalık’ı kürsüye davet etti.

Dr. Mustafa Çalık’ta konuşmasına Fırat Çakıroğlu’na rahmet dileyerek başladı. Türkiye’yi karanlık günlerin beklediğini belirten Çalık bu olayların tekrar yaşanmaması için acilen tedbirlerin alınması gerektiğini söyledi. Terörün çeşitli tavizler sonucu gün geçtikçe daha da güçlendiğini belirten Çalık “buna dur denilmesi lazım” dedi. Hain saldırıda şehit edilen Çakıroğlu’na Allah’tan rahmet, kederli ailesi ve milliyetçi camiaya başsağlığı diledi.

“ÖĞRENCİLİK HAYATIMDA HEP BAŞKANLIK SİSTEMİNİN YANINDA OLDUM”

Dr. Mustafa Çalık Başkanlık Sistemi Tartışmaları adlı konuşmasına öğrencilik döneminden hatıralar anlatarak başladı. O yıllarda yaptığı okumalar ve bu okumalara getirdiği yorumlar neticesinde başkanlık sistemini ülke adına faydalı gördüğünü söyleyen Çalık “Öğrencilik hayatımda hep başkanlık sisteminin yanında oldum “ dedi. Türkiye’de başkanlık sistemi tartışmalarının 1990’lı yıllarda yüksek perdeden konuşulduğunu söylen Çalık 90’larda da çeşitli tartışmalarda ve kaleme aldığı yazılarda başkanlık sistemini savunduğunu söyledi. Ancak şimdi durumun farklı olduğunu ifade etti.

“BAŞKANLIK SİSTEMİ KONUSUNDA BİR BİLGİSİZLİK VAR”

Türkiye’de başkanlık sistemi tartışmalarının yıllardır devam ettiğini söyleyen Çalık hâlâ sistemin tam olarak anlaşılamadığını belirtti. Bu konuda kamuoyunda yanlış kanaatler yerleştiğini sözlerine ekleyen Çalık “Başkanlık sistemi konusunda ciddi bir bilgisizlik var” dedi. Kavramların zihnimizde oluşturduğumuz anlam kategorileri olduğunu söyleyen Çalık, en büyük yanlışın kavramların kutsanarak yapıldığını belirtti. Kavram konusunda çeşitli tanımlamalar yapan Çalık, sistemlerin de kavramlar üzerine kurulduğunu söyledi.

“BAŞKANLIK SİSTEMİNİN EN SAF TARZI ABD SİSTEMİDİR”

Dünyada başkanlık sistemini kullanan çeşitli ülkelerden örnekler veren Çalık bu ülkelerin işleyişleri hakkında çeşitli bilgiler paylaştı. Amerika Birleşik Devletleri’nin sistemine değinen Dr. Çalık, “Başkanlık sisteminin en saf tarzı ABD’deki sistemdir” dedi. Amerikalıların başkanlık sistemini kurmuş olmak için kurmadığını sözlerine ekleyen Çalık “ Bu sistem dönemin ihtiyaçlarına göre ortaya çıktı” dedi. Başkanlık sisteminin yanı sıra parlamentarizm hakkında da çeşitli bilgiler veren Çalık “Başbakan ağırlıklı parlamentarizm İngiltere tarafından kuruldu” dedi. Çalık, İngiltere’de başbakan ağırlıklı parlamentarizmin ortaya çıkışı hakkında bir anekdotu da dinleyicilerle paylaştı.

“BAŞKANLIK İLE PARLAMENTARİZM ARASINDA TEMEL FARKLAR VAR”

İki sistem arasındaki farklılıkları paylaşan Çalık, parlamentarizm sisteminde hükümetlerin meclisten güven oyu alarak kurulduğunu, güven oylaması ile düşürüldüğünü söyledi. Yürütmeyi başbakanın başkanlığındaki hükümetin temsil ettiğini belirten Çalık başkanlıkta ise başkan halk tarafından seçilir, yürütmeyi başkan ve onun seçtiği kabine değil, sadece başkan temsil eder dedi. Başkanlık sistemindeki görevlilerin parlamentarizmdeki bakanlar gibi olmadığını söyleyen Çalık temel farkları dinleyiciler ile paylaştı. Türklerin Meşrutiyet ile parlamenter sisteme geçtiğini belirten Çalık bazı kesintilerin haricinde bu sistemin günümüze kadar devam ettiğini belirtti.

“PARLAMENTER SİSTEMDE DEVLET BAŞKANININ HALK OYUYLA SEÇİLMESİ HATADIR”

Başkanlık sisteminin bir gereği olan halk oyuyla başkanlık seçiminin parlamenter sistemde uygulanmasının yanlış olduğunu belirten Çalık bu durum parlamentarizme terstir dedi. Halk oyuyla seçilme önerisinin 90lı yıllarda ortaya atıldığını sözlerine ekleyen Çalık bu seçim başkanlık sistemi için atılan bir adım değil bir tuzaktır dedi. Bu seçimin parlamentarizmi çıkmaza soktuğunu anlatan Çalık “Bu adım bir tuzaktır, cumhurbaşkanının halk oyuyla seçilmesine son verilmelidir” dedi.

“BAŞKANLIK SİSTEMİ BUGÜN VE ÖNÜMÜZDEKİ ON YIL TÜRKİYE’NİN MESELESİ DEĞİLDİR”

Bir dönem başkanlık sistemini savunduğunu belirten Çalık “Hiçbir sisteme Katolik nikâhı yapmadım” dedi. Amerika’nın bu sistemi bir birikim üzerine kurduğunu belirten Çalık yeni sistemleri denemek büyük ameliyatlardır, bünye dayanıklı değilse hasta masada kalır diyerek başkanlık sistemi hakkındaki çekincelerini dile getirdi. Bu sistemin inşa edilmesi için sosyal, millî rızanın sağlanması gerektiğini belirten Çalık aynı zamanda farklı duyguları, fikirleri, inançları temsil edebilecek kadar güven veren bir lidere ihtiyaç olduğunu fakat Türkiye’de böyle bir lider olmadığını sözlerine ekledi. Çalık “Başkanlık sistemi bugünün ve önümüzdeki 10 yılın meselesi değildir” dedi.

“HAZİRAN’DAN SONRA PARLAMENTARİZM TEKRAR YERİNE OTURUR”

Günümüzde parlamentarizmin rafa kaldırılmak istendiğini belirten Çalık, bunun pek mümkün olmadığını söyledi. Türk devlet geleneğine değinen Çalık “Türkler devlet başkanının bağıra çağıra konuşmasına alışık değillerdir Buna alışırsak mirasımızı çöpe atmamız gerekir, kimse bunu bizden beklemesin” dedi.

Cumhurbaşkanının üslubunu eleştiren Çalık, “çok bağırmak her zaman doğru söylemek değildir, iyi tepki, etkili söz manasına gelmez” dedi. Tarihte yer etmiş önemli liderlerin üsluplarından örnekler veren Çalık, “Bazen tarihi değiştiren cümleler sakince söylenmiş sözlerdir” dedi.

Son dönemlerde yaşanan siyasi tartışmalara da yorum getiren Çalık “Bu mevcut tablodan ne anayasa değişikliği ne de başkanlık çıkar, Haziran seçimlerinden sonra parlamentarizm tekrar yerine oturur, Başbakan kendi işini Cumhurbaşkanı kendi işini yapar” dedi. Son olarak parlamentarizmin önemini vurgulayan Çalık parlamento bu şekilde devam etmeli diyerek sözlerine son verdi.

Dr. Mustafa Çalık’ın konuşmasının ardından soru-cevap bölümüne geçildi. Çalık’ın dinleyicilerin sorularına cevaplar vermesinden sonra program sona erdi.

Haber: Can Güleçoğlu - Türk Ocakları GM Basın, Halkla İlişkiler ve Sosyal Medya Birimi





GÖRÜŞ

MHP mi, Ülkücü Hareket mi?
Mustafa Çalık
Al Jazeera 12 Mayıs 2016

“Türk milliyetçiliği Türk’e, Türklüğe, Türk vatanına, İslâm dünyasına ve insanlığa hizmeti bütünlüklü bir felsefî anlayış haline getirmedikçe, en başta Türkiye ve Türklükten bile tecrit edileceğini kavramak zorundadır!”

Ülkücüler, ülkücü kadrolar, bugüne kadar hep “Parti”lerini veya “Parti” yöneticilerini konuştular; pek fazla kimse “Ülkücülüğü”, yani “millî fikriyât”ı yahut “Ülkücü Hareket”i konuşmadı, tartışmadı. Tartışmak istemedi. Biraz da bu sebeptendir ki, “millî fikriyât”ın son temsilcisi veya bir nevi son büyük “müceddit”i olarak hemen hemen sadece rahmetli Erol Güngör Hoca işâret edilmekle yetinildi. Düşünmeli ki, Erol Güngör’ün son yazdıklarının üzerinden 35 sene geçti!.. Birkaç yıl evvel “Âhiret yurdu”na yolculadığımız Nevzat Kösoğlu’nun “mürşidâne” katkıları bile “Câmiâ”nın neredeyse umurunda değil.

Câmiâ’da en çok duyulan slogan, “Ülkücü hareket engellenemez!”; ama, “ülkücü hareket”i asıl “ne”yin ve “kim”lerin engellediği ise neredeyse hiç akla gelmiyor, getirilmiyor.

Hâl-i hazırdaki “Kongre” krizi de büyük ölçüde bu zihnî-fikrî kısırlık yüzünden böylesine “travmatik” bir buhrana dönüştü.

Ülkücü Hareket’i mahkeme kararları kurtarabilir mi?
Şimdi herkes ümidini, bulunduğu yere göre “uygun” bir “mahkeme kararı”na bağlamış durumda.

İyi hoş da “Ülkücü Hareket”in âkıbeti “mahkeme kararları”na kalabilir mi? Bu suâli şöyle de sorabiliriz: “Ülkücü Hareket’i mahkeme kararları kurtarabilir mi?”

Bilelim ki, “Fikriyât”ta bu kadar “yaya” kalınırsa “Kongre krizi”nin ortaya koyduğu siyasî çekişme, kavga veya mücâdele, nasıl neticelenirse neticelensin, üzerinden 3-5 yıl geçtikten sonra, hâfızalara ve siyaset tarihine sadece sıradan bir “liderlik yarışı” olarak kaydedilecektir.

Birkaç ay evvel yazdığım bir seri yazıda da anlatmaya çalıştığım gibi, “problem”in Parti Genel Merkez idaresinin siyasî yetersizliklerini de müzmin siyasî başarısızlık, beceriksizlik ve en son “çürümüşlük” tablosunu da aşan daha derin kökleri ve sebepleri var.

Bugüne kadar, daha doğrusu 1970’lerin sonlarından itibaren hep “Parti”, “Hareket”i tanımladı; “Hareket” “Parti”yi tanımlamadı, tanımlayamadı.

Bunu bir başka yerde, yıllar evvel (2002) şöyle açmaya çalışmıştım: “Hareket partiyi tanımladıkça her şey çok kolaydır; ama, Parti hareketi tanımlamaya başlayınca işler değişir. Hareketi inançlar, idealler ve ilkelerden başka bir şey bağlamaz; partiyi ise bunlardan çok başka şeyler bağlar; çünkü, parti her şeyden evvel siyasî bir varlıktır, hareket ise öncelikle ideolojik endişelere dayanır.” (“MHP’lilik, BBP’lilik, Ülkücülük”, Millî Kimlik Milliyet Milliyetçilik içinde, s.288.)

Ülkücü câmiânın kendisine sormayı, tartışmayı onlarca yıl ertelediği asıl soru “Kongre” krizi vesilesiyle daha da ehemmiyet kazanmış olarak önümüzde durmaktadır:
“Parti” mi Ülkücülüğü, Ülkücü Hareket’i rahminde taşıyacaktır, yoksa “Ülkücülük” (Millî fikriyât) ve “Ülkücü Hareket” mi Parti’yi rahminde taşıyacak ve ona hayat verecektir?

Ülkücü hareket ve Câmiâ’nın bundan sonraki esas meselesi “bizim parti” meselesi olmaktan çıkmıştır. Belki çoktan çıkmıştı, ama bu süreçte iyice tescillenmiştir; zîrâ, “Parti”nin artık “Ülkücü câmiâ”yı taşıyamadığı bir tarafa, “Ülkücü Hareket”e vücut verme, onu fikren, fiilen ve siyaseten “ete kemiğe” büründürebilme yeteneğini kaybettiği de ayân-beyân ortadadır.

O zaman, hem kültürel-toplumsal bir pedagoji ve hem de siyasî bir programın ana hatlarını çizecek “Ülkücü” bir milliyetçiliğin “satır başları”nı, irfân, tecrübe ve fikrî mirasımızdan süzerek yeniden yazmak yahut hatırlamak, “ülkücüyüm” diyen ve Türk Milleti ve Türkiye üstüne düşünmeği namusunun bir parçası sayan herkesin ortak sorumluluğudur.
Şahsen kendimce yazabildiklerimi aşağıda ve maddeler hâlinde, bu Câmiâ’nın aklî, vicdanî ve ahlâkî değerlendirmesine sunuyorum:

Toplumsal pedagoji ve siyaset olarak milliyetçilik
1. Milliyetçilik, bizler için her şeyden evvel vatanseverliktir, ama şuurlu ve sorumlu bir vatanseverlik!.. Vatanseverlik, elbette ki, heyecanlı bir hissiyattır ve bu olmaksızın hiç bir millî inşâ gerçekleştirilemez; ama, bundan ibaret de görülemez. Vatanseverlik, aklî-zihnî ve vicdanî muhakeme gerektiren tarihî ve coğrafî bir şuurdur, aynı zamanda. Vatanseverlik, milletin kimlik ve bekası kadar, vatanın, toprağına, havasına, suyuna da beka ve hüviyet meselesi olarak bakmaktır; yani, tabiattan tarihe kadar korunması gereken her türlü zenginliği tahrip ve yahut talan etmemektir, ettirmemektir. Bir milletin kimliği, zaman ve mekândaki derinliği kadar değer ifade eder; tarihsiz ve coğrafyasız bir kimlik iddiası, boş ve mânâsız bir hezeyandır.

2. Vatanı sevmenin sorumluluğu, icab ederse uğruna ölümü göze almaktan ibaret değildir; vatanı mamur, milleti müreffeh hale getirebilmek için daha çok yaşamaya gayret etmek ve herkesten çok çalışmayı, herkesten erken kalkmayı da göze almak ve herkesten daha iyi işler, dostun değil düşmanın bile beğeneceği kadar iyi işler yapabilmektir!

3. Millî zenginlikleri milletlerarası markalara, millî değerleri evrensel kriterlere dönüştürebilmek milliyetçiliğin en büyük ödülüdür.

4. Türkiye, şâyet haricî bir gücün fiilî saldırısına maruz kalırsa yapılacak şey tarihî ‘sicil’imizde yazıyor, ayrıca anlatmaya lüzum yok. Eğer böyle bir saldırı mevzuubahis değilse Türk milliyetçiliği, meşruiyetini ancak daha âdil ve ahlâkî bir toplumsal düzen talebi ile millî hasletleri insanî erdemlerle mezcetmeye dönük manevî bir olgunlaşma çabasından alabilir. Dahilî bir buhran karşısında ise milliyetçilik, sabır, teennî, tahammül, sebat ve metanet imtihanını kazanmaktır. Bu kaygılardan uzaklaşmış bir milliyetçilik millete hizmet edemez.

5. Ya ‘bağırış-çağırış” tuhaf tepkiler vermek ya da büsbütün pasif kalmak dışında, başka hiç bir pozisyon düşünememek, milliyetçilik değil yeteneksizliktir.

6. Türk milliyetçiliği Türk’e, Türklüğe, Türk vatanına, İslâm dünyasına ve insanlığa hizmeti bütünlüklü bir felsefî anlayış haline getirmedikçe, en başta Türkiye ve Türklükten bile tecrit edileceğini kavramak zorundadır!

7. Büyük ve medenî milletlerin milliyetçiliği, içe kapanmayı değil dışa açılmayı, dünyaya kendi ülkesinden baktığı kadar, ülkesine de insanlığın yürüdüğü mecrâdan ve dünyanın gittiği istikametten bakabilmeyi gerektirir. Türk milliyetçiliğinin kendi içindeki problemi de aynı mantığa tâbidir: Türkiye’ye milliyetçilik penceresinden bakmak yetmez; bununla beraber ve bundan daha çok, milliyetçiliğe de Türkiye’nin bütününden (veya bütünlüğü üzerinden) bakabilmek gerekir!

8. Dış politika her ülke için ve tabiatı îcabı millî menfaatleri temin ve temsil mesleğidir, yâni ister istemez millî olmak zorundadır; bizim yegâne ihtiyacımız ve talebimiz bunun maharetle yürütülmesi olabilir; ayrıca ve fazladan bir ideolojik vurguya lüzum yoktur!

9. Milliyetçiliğin, fikrî ve fiilî programının en kuytu köşesine dahi ‘askerî yayılmacılık’ hevesleri sokulamaz. Türk dünyası ve İslâm âlemiyle münasebetlerimizin kalıcı ilkeleri, askerî yayılma değil, kültürel derinleşme, iktisadî bütünleşme ve siyasî dayanışma çerçevesini aşamaz!

10. Sorumlu ve serinkanlı bir milliyetçiliğin programı, ‘ithâl’ edilmiş İslâmcılığa özenerek üçüncü dünyaya mahsus sığ bir anti-Amerikanizm ve yahut iptidaî bir yabancı düşmanlığı ile içine kapandıkça sağlıklı bir bölge ve dünya muhasebesi yapabilecek ufku kaybeder.

11. Milliyetçilik, İslâm dünyasına sırt çeviremeyeceği, Arap âlemini ‘çöl’ jargonu ile küçümseyen çiğ bir Batı hayranlığının izinden gidemeyeceği gibi, ilkel bir anti-semitizmin değirmenine de su taşıyamaz!

12. Milliyetçilik, vatan ve millet aleyhine açık veya örtülü bir faaliyeti görülmediği müddetçe, cemaatlere cephe açmak gibi abes ve mânâsız işlerle iştigâl edemeyeceği gibi, cemiyet meydanını terkedip cemaatçiliğin dar ve izbe sokaklarında çâre ve teselli arayarak da enerjisini tüketemez!

13. Mukaddeslerimizin saygı görmediği bir vatanı hiç tasavvur etmediğimiz gibi, vatansız ve istiklâlsiz bir mukaddesat bezirgânlığını da reddediyoruz! Vatanımızda, bayrağımızın altında ve mukaddeslerimizi başımızın üstünde taşıyarak var olacağız!

14. ‘Ülkücülük’, Türk milletinin ruhunda barındırdığı, mâşerî hâfızasında sakladığı tarihî ve manevî iddiaya sahip çıkmaktır. O ‘iddia’nın hakikati, millet kadar ümmetin de; ümmet kadar insanlığın da geleceğine karşı borçlu ve sorumlu olmayı gerektirir.

15. Ülkücü milliyetçiliğin hedefi, Türkiye’de ‘cephe’leşmek değil, hedef olduğu ‘husûmet’e karşı, Türkiye’yi tek cephe haline getirecek bir azim, irade ve gayretin sahibi olmaktır. Bu olursa arkası nasıl olsa gelecektir.




HABER

Mustafa Çalık ameliyat oldu

Türkiye Günlüğü Genel Yönetmeni Mustafa Çalık Bayındır Hastanesi'nde ameliyat oldu. Çalık'a geçmiş o dileklerimizi iletiyoruz.
Biyografi Net

Mustafa Çalık 23 Mayıs, 2018 tarihinde facebook sayfasından şu mesajı paylaştı:

Arkadaşlarım, kardeşlerim...
Birazdan Bayındır Hastahanesine (Ankara) yatacağım. "Düzayak" bir Türkçe ile söyliyeyim, mide kanseri olmuşum. Tümör, "orta diferansiye" (2. safhanın sonu 3. safhanın başı) karakterde. Ameliyatım yarın sabah... Farkında olarak olmayarak üzüp kırdıklarımdan helâllik dilerim. Sû-i zann ile şahsiyet ve haysiyetime dokunacak lâkırdı sarfedenlere (ırz ve aile namusum hâriç) hakkımı helâl ediyor, ama onlardan herhangi bir helâllik istemiyorum. Onun dışında herkese -varsa- hakkım peşinen helâldir.

Türkiye Günlüğü dergisi ve Cedit Neşriyat inşallah faaliyetine devam edecek, okurlarımızın ve sevenlerimizin desteğini dilerim, olmazsa da herhangi bir iğbirârım mevzuubahs olamaz.

Mü'minin mü'mine samimî duası ibâdet sayılır, dualarınıza intizâr ederim.

Allah ömür verir de bu hayatta biraz daha kalacak olursam Mevlâ'nın ruhsatı ile görüşürüz; "olmazsa" ve görüşemezsek benden buraya kadar... Allah'ın dediği olur...
Hepiniz Allah'ın kudret eline emânet olun.




HAKKINDA YAZILANLAR


Mustafa Çalık'a...
Adnan İSLAMOĞULLARI
Yeniçağ 26 Mayıs 2018

O bir fedaiydi ki barut öksürürdü hep, sakal tıraşı maviydi, kırmızı bıyıkları biberkim kalmıştı müdafaa-i hukuk cemiyeti'ndensırtında yeleği, şalvarı ayağında, sol başında duvarda asılı Gâlip Ağabeyimizden yâdigâr kasket, astragan kalpak başında,bazen değil hep 'ittihatçı', celâdetiyle hep Enver, zekâsıyla hep Talât,  öfkeli kaşları salkım saçak, bıyıkları hep mahzunhani felaket tütün içerdi, cebinde tüm levislerinden sıyrılmış hep tertemiz kelimeler,belinde Söğüt yaprağı bıçak, tenezzülsüzdü hep millet meclisi'nde meb'usluğaama hep kuvvada askerMustafa Çalık'tı o...Hastane odasından verdiği fotoğraf karesindeki tebessümü üzerine bir kardeşlik yazısıdır kalemime akseden...O tebessüm...Milletine ve devletine adanmış bir ömrün hülasaası gibi bir tebessüm Mustafa Çalık'ın yüzündeki...Dünyadaki misafirliğin müdriki, kavî bir imanın huzuru, devletine ve milletine hizmetle geçen bir hayatın süruru, bizlerin de içinde bulunduğu birkaç kuşak neslin üzerindeki zihnî ve fikrî tesirin izleri, Türk milliyetçiliği dâvâsının yorulmak bilmeyen savaşlarının gâlibiyet ve mağlûbiyetlerinin sindiği bir tebessüm Mustafa Çalık'ın yüzündeki tebessüm...Türkiye Günlüğü dergisi ile her üç aya değil, kendinden sonraki yüzlerce yıla atılan bir ömrün imzası Mustafa Çalık'ın yüzündeki tebessüm...O el..."Birkaç gün sonra taburcu olduğumda ziyaretime bekliyorum, söyleyecek sözlerim var, birlikte yiyeceğimiz kuru fasulyemiz var, çalınacak sazımız, söylenecek türkülerimiz var" diyerek dâvet eden Mustafa Çalık'ın eli...Davete hemen icâbet edeceğim Mustafa Çalık Ağabey...Şifa.. şifa.. şifa.. yalnızca şifa için dualarım...Türk milliyetçiliği dâvâsının keskin zekâsı, akıllara sezâ hafızası, cerbezeli uslûpçusu, ummanı kıskandıracak mütebahhîrini Mustafa Çalık, aziz Türk milletinin ve bizim sana çok ihtiyacımız var, şifa.. şifa.. şifa.. yalnızca şifaya açılan ellerimizle duadayız Mustafa Çalık Ağabey...Selâm, hörmet ve muhabbetle...Kardeşin, Cemâl FedakârHâmiş: Attilâ İlhan'nın 'Kim kaldı' şiiri, Mustafa Çalık Ağabey için yazacağım bir şifâ yazısında anlamını bulacakmış meğer bendeniz için...






Siz de biyografi.net'te yer alabilirsiniz
"
İyi ki, biyografi.net var!" 



biyografi.net
    İngilizce Biyografi
   English Biography

    ünlü kadınlar

   Nasreddin Hoca
  ben de biyografi.net'teyim
  fıkralardan seçmeler



   Makaleler
   Trabzon'un Kültürel Yüzü
   Lozan Delegeleri
   İdlib şehitleri
   BULGARİSTAN TÜRK YAZARLARININ BULGARCA ESERLERİ
   Afrika Kitaplığı
   Rusya'daki en etkili 100 Müslüman listesi
   Teröre karşı 1071 akademisyen
   Irak’ta Türkmen Partiler
   Millî Birlik Komitesi Üyeleri
   KKTC Başbakanları

  Biyografik Takvim
ocak şubat mart
nisan mayıs haziran
temmuz ağustos eylül
ekim kasım aralık

    Tanıtım

    Tanıtım


   İletişim
BİYOGRAFİ NET YAYINCILIK
Tel: 0542 235 72 49



[email protected]

Etimesgut Vergi Dairesi
11512253662
Tasarım: Nihat Çeliker www.webofisi.com  

 

Ana Sayfa İletişim Künye Bu Sayfayı Yazdır Sık Kullanılanlara Ekle E-ticaret
Powered By Webofisi.com